DOĞU EROĞLU
@DoguEroglu/ dogueroglu@gmail.com
İstanbul’da öğrenci evleri ve yurtlarında örgütleme çalışması yapan, gençleri Pakistan, Afganistan ve Suriye’ye gönderen El Kaide örgütleyicilerinin yargılanmasına, ailelerin yaptığı şikâyetlerin yedi yıl sonrasında başlanacak
İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Gençlik Rehabilitasyon ve Meslek Edindirme Merkezi (İSMEM) yurtlarında el-Kaide ağlarında yetiştirilmek üzere gençlerin örgütlendiği ve eğitim kamplarına gönderildiği önceki yıllarda yazılmış, gençlerin hikâyeleri ve ailelerin şikâyetleri, hatta emniyet birimlerinin çalışmalarında tespit edilen bulguları içeren haberlere karşın failler hakkında adım atılmamıştı.
Genç erkekleri örgütleyen bu şebeke hakkındaki soruşturma nihayet davaya dönüştü. İki genç erkeği 2011’de Pakistan ve Afganistan’daki kamplara gönderen El Kaide hücresinin üyelerinin yargılanmasına, çocukları cihada giden ailelerin şikâyetinin yedi yıl sonrasında, 11 Mayıs 2018’deki ilk duruşmayla başlanacak. Emniyetin yaptığı çalışmalarda, gençlerin Pakistan, Afganistan ve Suriye’ye gönderildiğine dair elde edilen pek çok bulguya karşın yıllarca derdest halde kalan soruşturma hakkında yıllar sonra düzenlenen iddianame en sonunda kabul edildi ve yargılama safhası başlandı. Sanıkların TCK 314/2 uyarınca, silahlı örgüt üyeliği gerekçesiyle 7.5 ile 15 yıl arası hapsi isteniyor.
İlk şikâyet: Olcay Aksoy
Öğrenci evleri ve yurtları çevresinde örgütleme yapan El Kaide’cilerin araştırıldığı soruşturma, 2011’de Tuzla’daki İSMEM öğrenci yurdunda kaldığı sırada cihada katılmak üzere Pakistan’a giden Olcay Aksoy’un annesi Dilek Aksoy’un şikâyeti üzerine başlamıştı. Ebeveynlerini kaybetmiş veya kimsesiz gençlere meslek edinme imkanı sağlayan İSMEM’e, babasını kaybetmiş ağabey Onur Aksoy ve kardeş Olcay Aksoy da kaydolmuş, Olcay özellikle profesyonel futbolcu olamadığı takdirde İSMEM’de öğretilen meslek kursları sayesinde kolaylıkla iş bulabileceği düşüncesiyle yurda kaydolmak istemişti.
Anne Dilek Aksoy’a göre, Olcay 2006’da yurda kaydolmasını izleyen yıllarda eski ilgi alanlarını kenara bıraktı: “Yanında getirdiği cihatla ilgili görüntüleri izlemeye başladı. Sabaha kadar Kuran okur, namaz kılar oldu. Yurttan müsaade etmiş olacaklar, sakal bırakmaya başladı. Kıyafetleri değişti; kolları ve ayakları kapalı, siyah renk giysileri tercih eder oldu. Yurtta Arapça öğrendi, hatta kendi kendine gündelik yaşamda işine yarayabilecek cümleleri not ettiği bir Arapça konuşma kılavuzu hazırladı.”
Mayıs 2011’de askere gideceğini söyleyip annesinden para alan Olcay önce İran’a, oradan da Pakistan’a geçti. Dilek Aksoy da ilk şikâyetini 5 Haziran 2011’de Beşiktaş Karakolu’na yaptı. Aksoy 23 Temmuz 2011’de Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde şikâyetini yineledi ve Olcay’ın cihada katılımında, İSMEM’deki öğretmeni Ahmet Sarıoğlu’nun etkisinin bulunduğunu anlattı.
Vakalar birleştirildi ama soruşturma yedi yıl bekledi
‘Eğitim almak üzere Mısır’a gittiği’ gerekçesiyle Türkiye’den ayrılan Mücahit Yağcı’nın babası Ahmet Ali Yağcı’nın oğlunun cihada gittiğine ilişkin şikâyeti de, Olcay Aksoy ile Mücahit Yağcı’yı cihada gönderen şahısların bağlantılı olduklarının anlaşılması üzerine 2011’de dosyaya eklendi. Mücahit Yağcı’nın ölüm haberi, Kasım 2011’de çeşitli şahıslar aracılığıyla ailesine iletildi. Ardından Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü hem Olcay Aksoy’un hem de Mücahit Yağcı’nın cihada katılmasında etkisi olduğu düşünülen 18 şüpheliyi takibe aldı. Teknik ve fiziki takiplerde pek çok çarpıcı bulguyu içeren polis fezlekesi 2014’te Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunuldu ancak soruşturma ‘yer itibarıyla yetkisizlik’ gerekçesiyle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Yıllarca derdest kalan soruşturmada altı şüpheli 10 Kasım 2017 tarihli bir operasyonla gözaltına alındı, şüphelilerden dördü 21 Kasım 2017’de tutuklandı; davanın açılmasıysa 2018’i buldu.
İddianameye girenler arasında, Baba Ahmet Ali Yağcı’ya oğlu Mücahit’in Afganistan’dan gönderilen kişisel eşyalarının Hasan Anbarkaya aracılığıyla iletilmesi, El Kaide eğitim kamplarına giden Olcay Aksoy’un yurttaki öğretmenine, “Burada da bayağı tanıdıkların var ha!” dediği telefon görüşmesi ile öğrenci evleri ve yurtları etrafında üslenen sanıklardan biri olan Mustafa Doğan’dan cihada katılmak isteyen gençlerin yardım istediği telefon görüşmeleri bulunuyor.
Delillerin en çarpıcı olanlarından biri, 27 Mayıs 2012 tarihinde Olcay Aksoy ile Ahmet Sarıoğlu arasında geçen telefon konuşması. O tarihte Pakistan’da veya Afganistan’da olduğu sanılan Olcay Aksoy helallik almak üzere İSMEM’den öğretmeni Sarıoğlu’nu aramıştı. Görüşme sırasında Aksoy’un açık ifadeleri Sarıoğlu’nu tedirgin etmişti:
Olcay Aksoy: Burada da bayağı tanıdıkların var ha!
Ahmet Sarıoğlu: Neyse, hayırlısı olsun inşallah.
Olcay Aksoy: Ya bırak ihtiyat yapmayı. Allah Allah! İhtiyat, ihtiyat! Nereye götürecek bu ihtiyat yahu! Allahu Ekber!
Ahmet Sarıoğlu: Hayırlısı olur inşallah.
Olcay Aksoy: Vallahi Hocam ben aradım da, şey yani… Anladın mı yani, senin hakkın bizim üzerimizde çok. Hakkını ödeyemeyiz.
Ahmet Sarıoğlu: Helal-i hoş olsun, hayırlısı olsun.
Olcay Aksoy: Burada olmazsa cennette buluşuruz.
Ahmet Sarıoğlu: Nasip inşallah… Allah razı olsun. Bol bol dua et.
Olcay Aksoy: Etmez miyim! Tamam, hakkını helal et Hocam.
Savcılığa göre bu telefon görüşmesi Aksoy Ailesinin, Olcay’ı radikalleştiren kişinin İSMEM’deki öğretmeni Ahmet Sarıoğlu olduğu iddialarını destekler nitelikte. Üstelik iddianamede, “Görüşme içeriğinden Olcay Aksoy’un şüpheli tarafından bölgeye gönderilen ilk kişi olmadığı da anlaşılmaktadır” ibaresi de geçiyor. Buna karşın İSMEM’de örgütlenip cihada gönderildiği öne sürülen Mehmet Emrah Özkale ve diğer gençler hakkındaki şüpheler iddianameye girmedi.
Polis fezlekesinde yer alan, Hasan Anbarkaya’nın fiziki takibi sonucu tespit edilen görüntüler de iddianameye konu edilmedi. Fiziki takip verilerine göre, 11 Haziran 2012’de Üsküdar’dan sırt çantalı yaklaşık 30 genç erkek bir otobüse bindirilmiş ve Ankara istikametine doğru hareket etmişti. Bu otobüsün nereye gittiği belirlenmedi, soruşturma da bu yönde derinleştirilmedi. Öte yandan soruşturma kapsamında 20 Kasım 2017’de ifade veren Ahmet Sarıoğlu’nun bazı açıklamaları da soruşturmanın seyrine etki etmedi.
Olcay Aksoy’la telefon görüşmesi sorulan Sarıoğlu, “O dönemde İslam Devleti adında bir örgüt kurulduğunu, Sultanbeyli ve civarından tanıdığı 20-30 kadar ailenin bu örgüte katıldığını, görüşmede Olcay’ın kendisine ‘burada bayağı tanıdığın var’ demesinin nedeninin bu olabileceğini” söyledi. Ancak Sarıoğlu’nun Sultanbeyli’deki bağlantıları araştırılmadı. İSMEM yurdunun da bulunduğu Tuzla’ya oldukça yakın olan Sultanbeyli’de örgütlenen İslam Devleti bağlantılı pek çok kişinin, 2015’e dek Eyüp-Güngören bölgesinde faaliyet gösteren vaiz İlyas Aydın’la bağlantılı oldukları biliniyor.
Olcay Aksoy’un ağabeyi de sanık
21 yaşındayken İSMEM yurdundan ayrılıp şer’i ve askeri eğitim almak üzere Pakistan’a giden Olcay Aksoy’un ağabeyi Onur Aksoy da davanın sanıkları arasında. Aksoy Ailesine göre, aralarında davanın sanığı olan El Kaide örgütleyicilerinin de bulunduğu pek çok kişiyle temas kurarak ortadan kaybolan kardeşi Olcay’ın akıbetini araştırması, Onur Aksoy’un davanın sanıklarından biri olmasını sağladı. Olcay’ın 2012’de ailesiyle teması koparmasının ardından pek çok defa farklı kaynaklar Olcay’ın ölüm haberini ailesine iletmiş ancak ölüme ilişkin herhangi bir bulgu sağlamamıştı. İddianameye göreyse, İstihbarat Şube Müdürlüğünün 21 Kasım 2013 tarihli yazısında Olcay Aksoy’un Suriye’de hayatını kaybettiği belirtiliyor.
Anne Dilek Aksoy, sanıklarla telefon görüşmeleri gerçekleştirmesi ve Olcay’ın durumunu sorması yüzünden Onur Aksoy’un da bu kişilerle irtibatlı olduğu zannı oluştuğunu ifade ediyor. İddianamede de Onur Aksoy’un sanıklarla birlikte gerçekleştirdiği herhangi bir faaliyetten bahsedilmiyor. İddianameye göre, Onur Aksoy ile Olcay Aksoy arasındaki bir telefon görüşmesinde geçenler, Onur’un Olcay’ın ‘çatışma bölgelerindeki varlığını desteklediğini’ yönünde delil oluşturuyor fakat bu destek kanısına yol açan ifadeler de Onur Aksoy tarafından değil, Aksoy’un bir arkadaşı tarafından söyleniyor.
12 Haziran 2012 tarihinde, yani Olcay Aksoy’un Türkiye’den ayrılmasından bir yıl sonra Onur kardeşi Olcay’la telefonda konuşurken, ikilinin ortak bir tanıdığı olan Ahmet Şişman telefonu Onur’dan aldı ve Olcay’la aralarında şu konuşma geçti:
Ahmet Şişman: Ben de geliyorum kanka. Sakallar boyumuzu geçecek.
Olcay Aksoy: Müslüman oldun mu lan?
Ahmet Şişman: Geleceğim kanka, Allah’a emanet ol. Benim için de öldür! Parmağını kes. Benim için de horoz kes, anladın mı? Gırtlağını kes, organlarını deş, gönder bize. Al, veriyorum ağabeyine.
“Benim için de öldür! Parmağını kes” gibi sözler başkasına ait olsa da, kendisi de kardeşi Olcay gibi İSMEM yurdunda kalmış olduğu ve İSMEM yurdundaki örgütleyici Ahmet Sarıoğlu’nu tanıdığı gerekçesiyle iddianamede, Olcay Aksoy hakkında da kuvvetli şüphe bulunduğu kanaatine varıldı. 10 Kasım 2017’de gözaltına alınıp 10 gün sonra adli kontrol tedbirleriyle serbest kalan Onur Aksoy, bu dosyada yargılanacak olmasından ötürü işini de kaybetti. Yani Aksoy Ailesi 7 yıl sonra davanın başlayacak olmasından ötürü buruk bir mutluluk duyuyorsa da, iddianamenin Olcay’ın ağabeyi Onur Aksoy’u da kapsar şekilde hazırlanması aileyi yine zor durumda bıraktı.
El Kaide’cilere ‘devlet karşıtlığı’ ve ‘15 Temmuz’ ayarı
Yedi yıldır ilerlemeyen soruşturma sonrasında hazırlanan iddianamenin en ilginç kısımlarıysa, El Kaide örgütleyicilerinin devlet karşıtı söylemleri ile darbe girişimi karşısında takındığı tavır hakkında savcı tarafından yapılan değerlendirmelerdi. Bu değerlendirmelerden biri, öğrenci evleri ve yurtları çevresinde örgütleme yapan, Ubeyd şer’i ismini kullanan Gürkan Karalinç’in Mustafa adlı bir şahısla 22 Şubat 2012’de yaptığı görüşmeye ilişkindi. TSK bünyesinde zorunlu askerlik yapmak üzere hazırlanan Mustafa’ya askerlik sırasında namazdan uzaklaşmaması tavsiyesinde bulunan Karalinç, telefon görüşmesinde TSK’yı İslam karşıtı bir kurum olarak tarif ediyordu:
Gürkan Karalinç: Şu anda hala orada [askerde] olan kardeş var. ‘Sözünüzü dinleseydik de gelmeseydik’ diyorlar. Orada olduğun sürece sıkıntıdır yani, hep problem hep problem… Çünkü amaç belli, anlatabiliyor muyum? Allah yolunda değil, ondan dolayı sıkıntılı bir yer. Var mı bir isteğin?
Mustafa: Yok, kendine dikkat et. Allaha emanet ol.
Gürkan Karalinç: Sana tek tavsiyem, namazlarına dikkat et. Kimse gırtlağını sıkıp ‘Burada namaz kılamazsın’ diyemez. Müslümanın namazı terk etme durumu olamaz. Komutan ‘Kılamazsın’ dedi… Müslüman olarak önceliklerimiz var, tamam mı? Komutanın vereceği zarar, vurur, küfreder ya da ceza verir. Tamam, o cezadan o an kurtulacaksın ama Allah-ü Teala’nın huzurunda komutan seni kurtarmayacak. Öldüğün zaman sana şehit diyecekler ama namaz kılınmayan bir ortamda nasıl şehit olacaksın, değil mi? Üzücü bir durum. Sana hep şehitlikten bahsedecekler ama kimse cennetten bahsetmeyecek.
Yine Gürkan Karalinç darbe girişimi sonrasında yolladığı bir WhatsApp mesajında, devlete fayda sağlayacak hiçbir eylemde bulunulmaması gerektiğini söylüyordu: “Biz tağutlarla ayrı safta duralım abi, bırakın bu tağutları destekleyen cahil %51 oy veren halk çıksın, biz şu ana kadar hangi meselede bunlarla yan yana olduk ki şimdi olalım abi, vallahi anlayamıyorum. Biz küfür devleti ayakta kalsın diye sokağa mı çıkalım?”
Karalinç’in zorunlu askerlik karşıtı telefon görüşmeleri ile 15 Temmuz hakkındaki sözleri, iddianameyi hazırlayan savcıyı kızdırmışa benziyor. Savcı Karalinç hakkındaki değerlendirmesinde, “Türk Silahlı Kuvvetlerini ve askerlik vazifesini kötülediği ve birden çok kişiyi her fırsatta askere gitmemeye teşvik ettiği anlaşılmaktadır” ve “şüphelinin darbe girişimine karşı mücadele eden kamu kurumlarını ve görevlilerini tağut, bu mücadeleye katılan vatandaşlarımızı cahil, Türkiye Cumhuriyeti Devletini küfür devleti, demokrasi nöbetlerini saçma sapan olarak nitelendirdiği görülmüştür” ifadelerini kullandı.
Savcı benzer bir değerlendirmeyi, Olcay Aksoy’un İSMEM’deki öğretmeni Ahmet Sarıoğlu hakkında da yaptı. 10 Kasım 2011 tarihli bir konuşmada, Atatürk’ün ölüm yıldönümü anma programına katılmadığını telefonda görüştüğü kişiye aktaran Sarıoğlu, “Girmemek lazım, girdikten sonra çıkamıyorsun. Kurtulmak lazım, İstiklal Marşıdır, ne bileyim işte saygı duruşu falan… Başlamadan önce oralarda dolanırsın, tuvalete gir ya… Bir şey olmaz. İstiklal Marşından sonra falan çıkarsın” diye konuşuyordu.
Savcı bu görüşme hakkında da, “Şüphelinin İstiklal Marşına katılmaktan duyduğu rahatsızlık anlaşılmakta, konuştuğu kişiye İstiklal Marşına katılmaktan nasıl kaçabileceğine dair tavsiyelerde bulunmaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
El Kaide yöntemleriyle örgütleme
2000’li yılların sonu ile 2010-2012 yılları arasında eğitim ve barınma odaklı kurumlarda bulunarak, buralarda temas ettikleri genç erkekleri askeri eğitim alabilecekleri Afganistan ve Pakistan’a, 2012’den itibarense Suriye’ye gönderen grubun çalışma yöntemleri, 2013’ten itibaren Türkiye IŞİD’inin benimsediği metotlardan farklıydı. Örneğin Türkiye IŞİD’i çoğunlukla aile ve arkadaşlık ağları üzerinden örgütleme yaparken mahkeme önüne çıkacak grup, El Kaide’nin küresel cihat ağlarında yer alan profesyonel örgütleyicilere salık verdiği yöntemleri akla getiren yollar izliyordu.
Yani örgütleyiciler biyografileri itibarıyla cihada katılmaya aday genç erkeklerin bulunduğu yerlerde vakit geçiriyor, yakınlık kuracakları uygun adayları gözlem yaparak belirliyordu. Grup üyeleri genç mücahit adaylarıyla temas kurabilecekleri eğitim kurumlarında (öğrenci yurtları) çalışıyor ya da bu ortamları oluşturuyor (öğrenci evleri), bağlantıları aracılığıyla temas kurdukları kişileri buralarda daha çok vakit geçirmeye yönlendiriyordu.
Örneğin Ahmet Sarıoğlu, İSMEM’in Tuzla’daki meslek edindirme yurtlarında eğitim alıp aynı zamanda orada yaşayan öğrencilerle birlikte vakit geçirebiliyor, Olcay Aksoy’un radikalleşmesinde olduğu gibi, yakınlık kurduğu öğrencileri cihada gitme konusunda teşvik edebiliyordu. Mustafa Doğan ise lise öğrencilerine yönelik çalışan grubun merkezinde yer alıyordu. Kartal ilçesindeki bir erkek öğrenci yurdunda çalışan Doğan (Aynı yurtta Gürkan Karalinç de çalışmıştı), aynı zamanda Acıbadem’de bir ‘öğrenci evi’ de idare ediyordu.
Öğrenciler bu eve ders çalışmaya gidiyor, sohbet toplantıları da bu evde gerçekleştiriliyordu. Doğan’ın İSMEM eğitmeni Ahmet Sarıoğlu’yla da geçmişten gelen bir tanışıklığı vardı. Diğer sanıklardan Gürkan Karalinç ve Hamza Serdar Canoğlu da Acıbadem’deki öğrenci evine gelip gidiyordu. Gürkan Karalinç ile Hasan Anbarkaya, cihada katılmak için Türkiye’den ayrıldıktan sonra 2012’de ölen Mehmet Yağcı’nın Kadıköy İmam Hatip Lisesi’nden de arkadaşlarıydı.