MİNEZ BAYÜLGEN
Merkez Bankası (MB) kısa süre önce beklenmedik bir faiz artışı yaptı. Oysa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan faiz artışından iki saat önce ekranlardan, ısrarla savunduğu ‘faiz sebeptir, enflasyon neticedir’ tezini bir kez daha tekrarlamış, MB’yi ‘günah keçisi’ ilan etmişti.
Peki bu yüksek faiz artışının sonuçları ne olacak? Vatandaş fakirleşmeye devam mı edecek, işsizlik artacak mı? Seçmen, yoksulluğuna rağmen yine siyasi iktidarı mı destekleyecek? Tarihin en büyük skandallarından Türk Telekom olayının sorumluları ortaya çıkacak, giden para geri gelecek mi?
Tüm bu soruları Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Yalçın Karatepe’ye sorduk.
‘Yüksek faiz herkesi çok kötü etkileyecek’

Karatepe
MB faizleri 6.25 puan artırarak beklenenin çok üzerinde bir hamle yaptı. Sizce faizlerin bu kadar artırılmasına gerek var mıydı?
Artış kaçınılmazdı ancak bu kadarını da beklemiyorduk. Zaten kurlara etkisi de çok sınırlı oldu. Kaldı ki, sadece faiz artışı ile bir şey çözülemez.
Uzmanlar 3-4 puanlık bir artışın yeterli olacağını söylüyordu. Bu kadar yüksek bir artış ekonomiyi nasıl etkileyecek?
Çok olumsuz etkileyecek. Borçlular ödemelerinde zorlanacak. Kredi borcu olandan, milyon dolarlık yatırım kredisi kullanana kadar herkesin maliyeti artacak. Gelirlerse azalacak.
‘Daha çok insan işsiz kalacak, enflasyon yüzde 20’yi geçecek’

Fotoğraf: Reuters
Konut, otomotiv, gıda sektörleri bu faiz artışından nasıl etkilenecek?
Emlak sektöründe zaten çok ciddi bir durgunluk var. Konut fiyatları düşüyor ama talep yok, satış yapılmıyor. Otomotivde ise araç alımı genelde kredi kullanarak yapılır. Şimdi otomotiv üretenler neyi, nasıl, ne kadar üretecek? Kısacası gıda sektörü dahil hepsinde ciddi sıkıntılar yaşanacak.
Peki ya işsizlik ve enflasyon? Daha da mı hızlı artacak?
İşsizlik için evet. İşini kaybedenlerin sayısı artacak. Hem gelirden mahrum kalınacak, hem de yüksek bir hayat maliyetiyle yüzleşilecek. Mevcut işi olanlar bile ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacak. Enflasyondaki yüksek artış trendi sürecek. Yıl sonunda enflasyon oranlarının yüzde 22-23’lere çıkmasını bekliyorum.
‘Kurgulanmış bir senaryo ortaya kondu’
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası toplantısının hemen öncesinde zamanlaması çok manidar bir konuşma yaptı ve “Faiz sebeptir, enflasyonsa netice” dedi. Yani eski görüşünde ısrarcı oldu. Sizce Cumhurbaşkanı niye böyle bir açıklama yaptı?
Ekonomi o kadar sıkıştı ki, cumhurbaşkanı MB’nin hareket alanını genişletmek zorunda kaldı. Cumhurbaşkanı, MB’nin bu artışa gideceğini tahmin ediyordu. Dolayısıyla kurgulanmış bir senaryo ortaya kondu ve seçmenin algısına oynandı.
‘Yüksek faiz artışı piyasayı ikna etmedi’

Fotoğraf: DHA
Uzmanlar, Erdoğan ve MB hamleleri için ‘iyi polis – kötü polis’ yorumunda bulundu. Keza Batı medyası da öyle. Peki bu artışa piyasa ikna oldu mu?
Olmadı. MB kendisinden beklenen dönemlerde artış yapsaydı belki biraz daha inandırıcı olabilirdi.
İktidarın seçmen algısına oynadığını söylüyorsunuz ama vatandaşın en temel ihtiyaçlarına zamlar yağıyor. Seçmen bu hayat pahalılığı karşısında ne yapar?
Normalde ekonomik durum seçmen davranışını çok etkiler. Fakat Türkiye’de ilginç bir durum var… Mesela KONDA’nın 24 Haziran seçiminden önce yaptığı ankette, AKP seçmenlerine ‘ekonomik durumlarının nasıl olduğu’ soruluyor. “Kötü” diyorlar. Ardından ‘Türkiye’nin ekonomik durumu nasıl’ sorusu geliyor. Seçmen bu defa “İyi” diyor.
‘Ekonomik krizle iktidardan gitmezler’

Fotoğraf: Reuters
Bu bize neyi gösteriyor?
Kendi ekonomik durumu kötüyken Türkiye ekonomisinin iyi olduğunu düşünen seçmen davranışını çok doğru okumalıyız. Muhalefet partileri, ‘bu krizde giderler işte’ kolaycılığına düşmemeli. Gitmiyorlar. En azından bu sebeple gitmiyorlar. ‘‘Marta kadar enflasyon, dolar şöyle olur, Ayşe hanım teyze de sandığa ona göre gider’’ demesinler. Seçmen maalesef böyle davranmıyor.
O halde seçmen oyunu neye göre veriyor?
Bakın, burada hükümetin algı yönetiminde başarılı olmasının çok büyük rolü var. Cumhurbaşkanının MB’ye yönelik konuşmaları ya da ‘‘Domatesin fiyatı şu kadar oldu’’, ‘‘Ah şu esnaflar’’, ‘’Bunlar hep Trump’ın yüzünden’’ gibi sözleri… Bu algıyı yaratmak için Türkiye’de 24 saat yayın yapılıyor.
Sonuç ne oluyor?
Toplum başka türlü bir bilgi akışına maruz kalıyor ve diyor ki, ‘’Evet, sorun var ama sorumlusu hükümet, cumhurbaşkanı değil.’’ Bu yüzden önümüzdeki seçimlere muhalafet bu konuda ciddi hazırlanmalı.
‘Cumhurbaşkanı kötü gidişatın sorumlusu ben değilim diyecek’
Bundan böyle döviz fiyatlarından, enflasyondan, işsizlikten sadece MB mi sorumlu tutulacak?
Cumhurbaşkanı, vatandaş ile MB’yi baş başa bıraktı. Böylelikle de ‘’Bakın bu bağımsız bir kuruluş, kötü gidişatın sorumlusu ben değilim, zaten ben böyle bir karar da vermezdim’’ diyecek.
Vatandaşın dövizle kiralamalarına da yasak getirildi. Yap-işlet-devlet ile inşa edilen yol, köprü ve hastanelere ne olacak?
Sorunuza ek olarak: Peki, futbolcuların avro üzerinden yapılan sözleşmeleri ne olacak? Bence arka arkaya ‘şu şirket, bu grup muaftır’ açıklamaları gelecek. Tıpkı üç hafta önce yaşananlar gibi…
‘Devlet hızlı karar almaz, devlet doğru karar alır’

Fotoğraf: Reuters
Ne olmuştu üç hafta önce?
Hatırlayın, bir cuma sabahı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ‘‘Artık bankalar kredi kartı borcu ödemeyenlerin üzerine gitmeyecek, ek teminat istemeyecek’’ dedi. Öğlen oldu, hükümetten ‘‘Biz böyle bir şey demedik’’ açıklaması geldi.
Niye?
Gördüler ki kimse bankalara borcunu ödemeyecek… Biliyorsunuz, cumhurbaşkanlığı sistemine geçme gerekçeleri arasında hızlı karar alma da vardı. Oysa devlet hızlı karar almaz, devlet doğru karar alır.
‘İktidar ekonomide ne yapacağını bilmiyor’
Siyasi iktidar kişi/kurumlardan bazılarını yaşadığımız krizin sorumlusu olarak gösteriyor. Ve bunlardan biri de stokçular…
Herkesin deposunda zaten mal bulunur. Hangi miktarda mal stokçuluğa giriyor? Bunun ne ölçüsü, ne kriteri var ama ‘‘Stokçululara baskın yapacağız’’ deniyor. Süreç şunu gösteriyor… Ekonomide bir panik havası var ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bunun sorumluluğunu almaya da niyetli değiller.
Cumhurbaşkanı istemediği için faizler büyük bir gecikmeyle artırıldı. Bu gecikmenin bedelini vatandaş yoksullaşarak ödedi. İktidar niye ekonomik önlemleri almakta gecikiyor?
Tedbir almak siyasi sonuç doğurur çünkü… Tedbir aldığınızda kamu harcamalarını kesersiniz. Ekonomi yavaşlar. Dolayısıyla ‘seçimden önce bizden hesap sorarlar mı’ düşüncesiyle hareket edildi.
‘FED’in faiz artırımı bizim için iyi olmayacak’
Bu ayın 26’sında Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artıracağı düşünülüyor. Bu durum Türkiye ekonomisini, faizleri ve doları nasıl etkileyecek?
FED’in faiz artırımı bizim için iyi olmayacak. Biz artık Arjantin ve Güney Afrika gibi riskli kategorideyiz. Doların yaz aylarında yedi liraya çıktığı günün ertesinde ‘Türkiye’den gelişmekte olan ülkelere bir kriz mi yayılıyor’ yazıları yazıldı. Bulunduğumuz yer işte burası.
Bazı kamu kurumları ve hatta bakanlıklar, lüks plazalarda ofis kiralamışlardı. Ancak şimdi tasarruf etmek adına eski binalarına geri dönme hazırlığındalar. Bu binalarda çalışmak mümkünse, yıllardır vatandaş neden bu lüks ofislerin kiralarını ödedi?
16 yıllık dönem içinde yapılan ve bugün bedelini ödediğimiz hatalardan biri daha… Ankara’da Söğütözü- Eskişehir hattında 10 yıldır çok yüksek binalar yapılıyor. Şimdi her birinin kapısında, falanca bakanlık, filanca kurum yazıyor.
‘Devletin garantisi bile artık garanti değil’
Cumhurbaşkanı başlamayan projelerin durdurulacağını söyledi. Erdoğan en iddialı projesi Kanal İstanbul’dan vazgeçilmeyecek mi?
Haftaya ‘Orta Vadeli Plan’ açıklanacak ve ‘mega projeler’den vazgeçileceğini duyacağız. Başlamamış olan hiçbir proje yapılmayacak. Başladıkları projeler de artık çok yavaş gidecek.
Böylelikle tasarruf mu etmiş olacağız?
Hayır. Bunlara finansman bulma şansları kalmadığı için yapamayacaklar. Risk o kadar yükseldi ki, siz artık hazine garantisiyle bile gitseniz çok zor.
Niye?
Görüyorsunuz bir kararnameyle döviz üzerinden yapılan sözleşmeleriniz iptal ediliyor. Devletin garantisi bile garanti olmaktan çıktı.
‘Yurt

Fotoğraf: Reuters
dışına döviz gönderme sınırlanabilir’
Dövizle kiralamalara getirilen yasağın yanında başka yasaklar da gelir mi? Örneğin, yurtdışına döviz gönderme sınırlanır mı?
Sınırılandırılabilir. Kambiyo işlemlerine ilişkin bir düzenleme yaptılar. İhratçılar, ihracat gelirlerini getirip TL’ye çevirmek zorundalar. Oysa bu bizim serbest piyasa, dünyaya entegre olmuş ekonomi anlayışımıza uygun değil.
Niye yapıldı o zaman?
Kurlar o kadar hareketli ki, çok detaylı düşünmeden atılmış bir adım daha attılar.
‘Döviz mevduatları TL’ye çevrilmez’
Sözleşmeler TL’ye çevrilecekse, bankalardaki döviz mevduatları da TL’ye çevrilebilir mi?
Hayır, vatandaş tedirgin olmasın. Dövizlerin TL’ye dönüştürüleceği bir süreç yaşanmayacak.
‘Varlık Fonu’na artık dava açılamaz’
Cumhurbaşkanı Varlık Fonu’nun da başına geçti. Niye böyle bir şey yaptı sizce?
Ben de anlamadım. Bir çelişki var ortada. Devletin borçlanma işini üstlenmiş Hazine diye bir kurum var. Hazine de bugün zaten cumhurbaşkanına bağlı. Tabii, Varlık Fonu’na özel imtiyazlar tanınmış durumda.
Nedir onlar?
Rekabet Kanunu’dan, Sermaye Kanunu’ndan, kamu denetiminden yani her şeyden muaf. Ciddi vergi kolaylıkları da var. Diyelim siz bu fonla bir iş yaptınız ama anlaşmazlığa düştünüz. Borçlar Kanunu’na göre hesabını sormak, dava açmak istiyorsunuz. E, cumhurbaşkanının dokunulmazlığı var. Nasıl dava açacaksınız…
‘Dövizde al-sat işi riskli’

Fotoğraf: DHA
Peki önümüzdeki dönemde vatandaş ve özellikle de dar gelirliler ne yaşayacak?
Ortalama vatandaşı çok sıkıntılı bir dönem bekliyor. Risk almasınlar. Alışveriş yaparken gerçekten o mal ve hizmete ihtiyaçları olup olmadığını iki kez düşünmeliler. Ayrıca dövizdeki oynaklık çok yüksek, al-sat işine girmesinler. Ben, bir iktisat hocası olarak doların nereye gideceğini kabaca tahmin ediyor çoğu zaman da yanılıyorum.
‘Vatandaş Türk Telekom’un hikayesini takip etsin’

Fotoğraf: Reuters
Türkiye, devletin yaptığı Türk Telekom özelleştirilmesi skandalını da yaşadı. Bu ülkenin ve vatandaşın milyarlarca dolarını bir adam çarpıp gitti. Bu para geri alınmayacak mı?
Hayır. Artık devlet bunun tarafı değil. Bu paranın muhatabı, o 4 buçuk milyar dolar krediyi kullandıran bankalar. Türk Telekom vatandaşın gerçekten üzerine düşünmesi ve takip etmesi gereken özel bir konu.
Nasıl takip edilecek, biraz açar mısınız?
Türk Telekom çok sembol bir kurum, özelleştirildiği tarihte 6 buçuk milyar dolara satıldı. Alan Hariri diye Lübnanlı bir grup. Bu adamların bu kadar parası olup olmadığı bile bilinmiyordu. TV’lerden canlı yayınlandı ve ‘‘Ne kadar büyük paraya sattık’’ dendi. Fakat sonradan ortaya çıktı ki, Hariri bunun finansmanını hazırlamamış bile. Geldiğinde cebinde hazır bir parası yokmuş.
‘Salçanın fiyatına karışan iktidar Türk Telekom’da susuyor’
Normal mi bu?
Hariri ön ödemesini ihaleyi satın aldıktan sonra Türk Telekom’un kasasındaki parayla yapmış. Geriye kalanını da ‘‘Ben yurt dışından finansman bulacağım’’ diyerek yurt dışı piyasalara gitmiş fakat kimse ona borç vermemiş. Bunun üzerine dönmüş Türkiye’deki bankalara… Hükümetin büyük olasılıkla bu kredilerin kullandırılmasında desteği olmuştur. Yurt içindeki bankalardan 6 buçuk milyar dolar kullandırılmış.
Çok büyük bir para değil mi?
Üstelik bu ihale ‘yabancı sermaye girişi’ olarak adlandırıldı. ‘‘Yabancılar 6 buçuk milyar dolar yatırım yapıyor’’ diye anlatıldı. Oysa Türkiye’ye dışarıdan gelen bir kuruş para yok. Türkiye’deki bankaların parasıyla Türk şirketi satın alındı, sonra da şirketin içi boşaltıldı.
Türk Telekom ne zaman yeniden kamunun olacak?
Türk Telekom 25 yıllığına kiralandı. Tekrar kamunun olacak ancak bu süreç içerisinde Türk Telekom’un gayrimenkulları satıldı, kasasında para kalmadı, gırtlağına kadar borca batık hale geldi, müşteri sayısı azaldı, gelirleri düştü, vs… Özetle, Hariri ailesi bir kuruş parayla gelmeden, Türk Telekom’u aldı ve boşalttı.
‘Türk Telekom’da farklı alıcı grupları olabilir’
Bunun hesabı sorulmayacak mı?
Siz market rafındaki salçanın fiyatının artış oranına müdahale eden bir iktidar anlayışındayken, böylesine bir ihale konusunda tek bir açıklama yapmıyorsunuz. ‘‘Şunlar yaşandı, üzerine gideceğiz, sorumlular hesap verecek’’ demiyorsunuz. Bu bana farklı ‘alıcı gruplarınının’ içinde olduğu bir iş gibi geliyor. Hükümetin bu kadar büyük mali sonuç doğuran bir özelleştirme konusunda tek kelime laf etmemesini bir iktisatçı olarak kabullenemiyorum.