Son dört-beş yıldır Türkiye, yeni Osmanlıcı dış politikasının kendisini Suriye’de ittiği bataklıkta çırpınırken, ABD ve Rusya’nın uzattığı ipe sarılarak kurtulmayla sınırlı politikasında ayakları suya ermeye başlamış olmalı ki, AB ile ilişkileri ‘iyileştirme‘yi gündeme aldı. En azından bu doğrultuda adımlar atmaya yöneldiği görülüyor.
Erdoğan ve hükümetinin politika tarzı dikkate alındığında; eskisine göre alçak bir ses tonuyla, ”Ey Yunanistan, Ey Avrupa” diyerek, son yıllarda her vesileyle Avrupa’ya yönelik bir tehdit olan ‘mülteci kozu’nu oynaması, herkesin aklına “Herhalde Avrupa ile de pazarlık yapılacak” fikrini getirmişti!
Nitekim AB ile yaptığı görüşmelerden sonra; “Suriye’deki mülteci krizi AB için irade ve liderlik testidir” diyen Erdoğan, “Mülteci krizine kalıcı bir çözüm bulunması herkesin menfaatinedir. Netice olarak AB ile yeni bir süreç başlatabiliriz” sözleriyle mülteci krizi ile Türkiye-AB ilişkileri arasında açıkça bağ kurdu.