AKP ve tek adam yönetiminin cumhuriyete yönelik cepheden saldırganlığına Kemalist cumhuriyetçi çevreler, sanki cumhuriyet ilan edilince içinde işçi sınıfı ve halklar için parasız eğitim ve sağlığın, herkese sosyal güvenliğin, sosyal yaşama dokunulmazlığın, inanç özgürlüğünün, laikliğin… içinde olduğu bir kollektif haklar ve özgürlükler paketinin otomatik yürürlüğe girdiğini varsayan bir cumhuriyet güzellemesiyle karşı çıkmaktadırlar.
Oysa bırakalım uluslararası sermaye ve iş birlikçisi gerici güçlerin bugünkü amaçlarını burjuvazinin devrimci olduğu dönemde bile demokratik cumhuriyet diye bildiğimiz cumhuriyetlerde “Mülkiyet hakkının korunması” ötesinde, işçi sınıfı ve halkların seçme seçilme hakkı da dahil kolektif haklarının anayasa ve yasalara geçirilerek tanınması uzun ve meşakkatli mücadeleler sonucu olabilmiştir.
Üstelik bu haklar bir kez kazanılıp anayasa ve yasalara geçtikten sonra yasalarda kalmaya devam etse de fiiliyatta bu hakların kullanılması, yeniden kazanılmasına bağlıdır. Örneğin işçinin sendikalı olma hakkı anayasa ve yasalarda uzun mücadelelerden sonra yer almıştır. Ama bir işyerine sendikanın girebilmesi, bunun resmen ve patron tarafından tanınması için her iş yerinde işçiler bu haklarını yeniden kazanmak için çok sert mücadelelere girmek zorunda kalmaktadırlar.