Terör meselesi dünyanın her yerinde milli bir mesele olarak ele alınır, şu ya da bu partinin inhisarında kabul edilmez ve dahası iktidarla muhalefetin çekişme konusu olmaz. Hukuk düzeni ve demokratik kurumları yerleşmiş bir ülkede ne iktidar muhalefeti terörü desteklemekle suçlayabilir ne de muhalefet hükümeti terör yaptırmakla itham edebilir. Haddizatında hukukun işlediği bir toplumda bu türlü şeyler ihtimal olarak bile kimsenin aklının ucundan geçmez. Ancak teröre karşı mücadelede zaafiyet gösterildiği düşünüldüğünde doğal olarak siyasi fatura iktidara kesilir toplum tarafından. Asker, polis, istihbarat birimleri hükümetin emrindedir çünkü.
Bizde ise bütünleşik bir toplumsal yapı söz konusu olmadığı için kamplara ayrılmış kesimler ne olursa olsun olumsuzlukların suçunu “karşı tarafa” yükler, başarıları sahiplenirler. Bu yüzden “bizimkiler” iktidardaysa muhalefeti, “bizimkiler” muhalefeteyse iktidarı suçlarız. Ama tabii bu demek değil ki sorunu yaratan zihniyet aşağıdan yukarıya doğru etkisini yayıyor. Tam aksine siyasetçi kendi çıkar hesabını düşünerek kitlesini mobilize ediyor. Bunu da bu insanların duygu ve değer dünyasındaki en hassas bölgeleri tahrik ederek yapıyor.