Başbakan Tayyip Erdoğan ile Doğuş Holding’in sahibi Ferit Şahenk arasında geçtiği öne sürülen konuşmada adı zikredilen Nermin Yurteri, gazeteci Mustafa Dağıstanlı’nın ‘5Ne? 1Kim?’ adlı kitabında şöyle anlatılıyor:
Bir daha böyle dergiler görmeyeceğim!
Nermin Yurteri’nin İstanbul’a yeni geldiği zamanlar… Günün birinde Bülent Arınç kanala gelmişti. Erman Yerdelen karşıladı, Nermin de eşlik ediyor. Başbakanlık muhabirliğinden edindiği sıkıfıkı ilişkileri kullanım alanlarından biri daha. Arınç’a kanalı dolaştırıyorlar… Haber merkezinden geçerlerken Arınç’ın gözü, bir mizah dergisini karıştıran muhabire takılıyor. Dergiye bakıyor, önemsiz birşeyler mırıldanıyor. (Başbakan’ın karikatürlerle cenk ettiğini bilmeyen mi var!) Arınç’ı yolcu ettikten sonra Nermin bir hışım haber merkezine dalıyor: “Bir daha böyle dergiler görmeyeceğim!”
Siyasi eleştiriye girmeyelim
NTV’nin görmediği ve göstermediği birçok şey var. Eylül 2009’daki İstanbul seline gidelim. İkitelli’de 10’dan fazla insanın öldüğü sele… Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı zamanında yapılan binalar da eleştiri konusu olmuştu o zaman. Haber koordinatörü Mustafa Hoş, yardımcısı da Nermin Yurteri’ydi ve “Siyasi eleştiriye girmeyelim. ‘O binalar niye vardı?’ gibi meseleler üstünden gitmeyelim. Muhalefet yükleniyor, o çizgide durmayalım. İnsani durumla ilgilenelim” diye tembih ediyorlardı muhabirlere. Cemaat okullarıyla ilgili haberleri de istemiyordu Mustafa Hoş. İstenmeyenlerden biri de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le ilgili haberlerdi. Gökçek’in kanala bulaşmasından korkuluyordu. Bir haber yaparlarsa Gökçek’i ekrana çıkarmak zorunda kalmaktan kaçınmak istiyorlardı: “Erman Yerdelen’i arayacak; o da ‘Çıkarın bunu’ diyecek.” Ama Egemen Bağış haberleri mutlaka yapılmalıydı, çünkü Ferit Şahenk’le arası çok iyiydi.
Hükümet ile NTV arasında kırmızı hat
Nermin Yurteri’nin başbakanlık muhabirliğinden İstanbul’a haber koordinatörü yardımcılığına getirilişi, kayıtsız şartsız teslimiyetin tesciliydi aslında. Soğuk Savaş döneminde ABD ile Sovyetler Birliği liderleri arasında bir ‘kırmızı hat’ vardı. Dünya bu dehşet dengesi üstünde yaşıyordu ve bir küçük aksaklık sonucu kıyamet kopabilirdi. Bir yanlış anlamadan veya insan hatasından kaynaklanabilecek böyle sorunları bertaraf etmek için bir son dakika mekanizması olarak düşünülmüştü ‘kırmızı hat’. Hükümet ile medya kuruluşları arasında da böyle hatlar vardı ve NTV’nin Nermin’i bu kırmızı hatların en iyi çalışanıydı.
Hüseyin Çelik direkt Nermin’i arıyor
NTV’den bir başka arkadaş da bir soruyla açıklıyor durumu: “Siyasi iktidara yaranmanın iş yaptığı böyle bir ortamda kaç kişi son derece başarılı haberciliği için terfi etti? Bu ortam bu yapıyı hazırladı zaten. Sonuçta ne oluyor, Hüseyin Çelik, direkt Nermin’i arıyor.” (Bu bile yetmedi; Başbakan’a yakın biri, Baran Sevişoğlu, Şubat 2011’de Kurumsal İlişkiler Temsilcisi sıfatıyla NTV Ankara’ya yerleştirildi. Bu temsilcinin asıl işi, NTV’deki arkadaşların anlattığı kadarıyla, AKP ile ilişkileri tamamen dolaysız bir hale getirmek.)
Aman bir tatsızlık çıkmasın’ diye haberler iptal ediliyordu
Nermin’in tek yeteneği bu ‘kırmız hat’ işlevini layıkıyla görmek değildi şüphesiz. NTV’de gazeteciliğin kolu kanadı enikonu zaten kırılmışken, Nermin’in İstanbul’a gelişiyle, hele Mustafa Hoş’un gönderilmesinden sonra haber merkezinin başına geçmesiyle, “önceden yapılası haberler yapılmaz hale geldi. En belirgin şey bu. Biz ucunun nereye dokunduğunu bilmesek de o nereye dokunduğunu çok iyi biliyordu. O çok üstad bu işte. Bakıyordum, bazan o kadar etkileyecek şeyler olmasa bile, ‘Aman bir tatsızlık çıkmasın’ diye haberler iptal ediliyordu. Girmiyordu, yapılmıyordu. İlk zamanlar bu pek belirgin değildi ama sonra sonra çok bariz olmaya başladı.”
Cem ceketini alıp çıktı
“Hükümet öyle yeni yayın çizgilerine hiç alışık değildi, gazeteciliğin de alemi yoktu. Telefonlar açıp, eski Başbakanlık muhabiri, o sıra NTV’de haber koordinatörü olan Nermin Yurteri’ne yükleniyorlardı: “Göstericileri canlı yayında nasıl verirsiniz!” diye.
Nermin, özürden sonraki yayın çizgisi konusunda Cem’e (Cem Aydın) açıktan itiraz etmedi, ama hükümetten gelen baskılar ve telefonlarda Cem’i işaret etti. “Ben yumuşatmaya çalışıyorum ama…” Baskılar dayanılamaz duruma geldiğinde Cem’e iletti. Cem de Hüseyin Çelik’le konuştu.
Ama birkaç gündür tutulan yayın çizgisinin sürdürülemeyeceği açıktı. Başbakan çileden çıkmıştı. 12 Haziran Çarşamba akşamı Cem, Ferit Şahenk’e ancak bu kadar eğilebileceğini söyledi, “Benden bu kadar” dedi. Yapılacak bir şey yoktu, Erdoğan’ın gazabından kurtulmak gerekiyordu. Cem ceketini alıp çıktı.
Başbakan’dan Ferit Şahenk için randevu alan da Nermin’di
Cem ayrıldıktan sonra Başbakan’dan Ferit Şahenk için randevu alan da Nermin’di ve NTV’nin eski yayın çizgisine dönmesi konusunda da o aracı oldu. (NTV’nin başına getirilmekle de ödüllendirildi.) Başbakanlık, NTV’ye dışarıdan destek (yani “mış gibi” yapan değil de ‘otantik’ yandaş “gazeteci” desteği) vermeyi önerdi, ama kanal yönetimi bunu kabul etmedi, kendi bünyelerindeki insanlarla devam edeceklerini söyledi. Böylelikle, Nuh Yılmaz, Akif Beki gibi ihtimallerden kurtuldular. Yayın politikasında da Gezi öncesi çizgiye devam edeceklerini bildirdiler. Hükümete bağlı kalacaklarını, ekonomi politikalarına destek vermeyi sürdüreceklerini belirttiler. Fakat hükümetin gerilimi fazla tırmandırdığını, uzlaşı yolunu seçmenin bütün kesimlerin yararına olduğunu da ilettiler.
‘Suat bu soruları nasıl sorar?’
Suat (Yeğen), NTV’de Can Dündar’ın sunduğu ‘Canlı Gaste’nin yapımcısıydı; 2009’dan anlattığı şu anekdot da nasıl gazetecilik istenmediğini gösteriyor:
“Hatırladığım kadarıyla Adli Tıp’ta tecavüze uğradığı iddia edilenlerle, orada insanlara yapılan muameleyle ilgili bir ‘Yakın Plan’ yapıyorduk. Kadın ve aileden sorumlu devlet bakanı Nimet Çubukçu’yu çıkartmak istedik. Nermin Yurteri ayarladı bakanı. Konu belli zaten, soracağımız şeyler belli. Can sormaya başladı. Ben rejideydim. Birden Nermin’den telefon geldi; ‘Suat bu soruları nasıl sorar?’ diyor. ‘Konu bu zaten, niye sormasın?’ dedim. Nermin, ‘Ben kadına böyle bir şey söylemedim, zaten çıkartmak zordu…’ diye devam etti. Başka ne sorabilirdik ki bu konuda? Soru sormamızı değil, mikrofon tutmamızı istiyorlardı demek ki. Can ‘Merhaba Sayın Bakanım’ diyecek, o da konuşacak sanki. Bu olaydan kısa bir süre sonra, haber koordinatörü Mustafa Hoş’un yardımcısı olarak İstanbul’a, haber merkezine geldi Nermin.”
Ne özel röportajı! Sipariş
NTV’den başka bir arkadaşın “Önceki dönemlerde de vardı, yok muydu; ama bu kadar değildi” diyerek anlattıkları ise işin nereye vardığını iyi gösteriyor
“Bakanların, garson çağırır gibi kameraman çağırdığını biliyorum. Egemen Bağış dakika başı arar:
— İstanbul’da şuraya gidiyorum, hemen oraya bir ekip gönder hayatım.
— “Hayatı”, Nermin Yurteri oluyor. Böyle bir şey olabilir mi? Orada haberlik bir şey var mı? Yok. Ne var? Egemen Bağış takip edilecek. Ya da, işte bilmem ne bakanı geliyor, basın danışmanı arar:
— Ne var?
— İşte, anlatacağı şeyler var. Bir saat ayırın.
— İşte efendim bir saat olmaz da 20 dakika ayıralım.
— Olmaz, bir saat ayırın!
— Yayın akışı alt üst… Denir ya hep, “özel röportaj”. Ne özel röportajı! Sipariş.
— Ben geliyorum oraya.
— Buyrun efendim, gelin; 40 dakika.
— Hayır, bir saat.
Böyle bir şey olabilir mi? Ara toplantılar yapılıyor mesela. ‘Bundan sonra öyle yok. O gelecek konuşacak, bu gelecek konuşacak falan yok!’ Tamam, kaç gün sürer bu acaba? Ne gün sürmesi, aynı gün bir bakan daha.”