
PSK. DR. FEYZA BAYRAKTAR
info@feyzabayraktar.com
Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen sosyal medyanın üzerimizdeki etkileri hakkında sık sık konuşulsa da bu konuşmaların sonu gelmez gibi gözüküyor. Sosyal medya, hayatımızın her alanına bir şekilde sızıyor ve haliyle hakkında söylenecekler bitmiyor. Örneğin, evinize yeni bir koltuk almak istiyorsunuz ve bir arkadaşınıza bunu telefonda söylediniz. Birkaç dakika sonra sosyal medyada karşınıza çıkan koltuk reklamları aradığınızı önüne getirirken ‘Birileri beni dinliyor?!’ paniğini de yaşatıyor. Gerçi bu panik hali kısa sürüyor ve o reklamlar açılıp sayısız seçenekler dünyasına çabucak dalıp gidiliyor.
İlişkiler tuşlar üzerinden yürüyor
Cüzdanınızda taşıdığınız kimliğiniz ne ise günümüzde sosyal medya profiliniz de tam olarak aynı önemi taşıyor. Öyle ki eğer sosyal medyada bir profiliniz yoksa hayattaki varlığınızdan bile şüphe edilebiliyor. Bir ortama girdiniz, biriyle tanıştınız, artık telefonunu almak yerine onu sosyal medyadan ‘ekliyorsunuz‘. Birilerini ‘ekliyor’, bazılarını ‘çıkartıyor’, birilerini ‘takip ediyor‘, birilerini ise ‘takipten çıkıyor‘ ya da ‘engelliyor’uz.
Tuşlar üzerinden ilişkileri yönetiyoruz. Birinden mi hoşlanıyoruz, ona sosyal medyadan ‘istek göndermek’ konusunu enine boyuna düşünüyoruz. DM’ den mesaj atmak ise daha ciddi bir konu. İşin sonunda ‘görüldü‘ ile baş başka kalıp “Havalı gözükmek her şeydir” derken karizmayı dağıtmak da var.
Sosyal medyada, nasıl gözükmek istiyorsanız öyle gözükebiliyorsunuz. Herkesin bildiği sır filtre kullanımına bir şekilde başvuruyoruz. Bu sebeple de sosyal medyada tanıştığımız biriyle buluşacağımız zaman, fotoğrafta görünen kişinin gelmeyeceğini biliyoruz. Sadece fotoğrafla az oynanmış olmasını ümit ediyoruz.
‘mış’ gibi hayatlar
Seçilmiş fotoğraflardan oluşturduğunuz profilinizle birçok farklı mesaj verebiliyorsunuz; ‘Başarılıyım’ , ‘Zenginim’ , ‘Geziyorum’ , ‘Sosyalim’, ‘Sportifim’, ‘Aşığım’ ya da hepsi; yani ‘Hayat bana güzel’ mesajı.
Gerçekte bunlardan hiçbiri olmayabilirsiniz ama sosyal medyada ‘mış‘ gibi gözükebilirsiniz. Örneğin, sevgilinizden mi ayrıldınız, arar mı acaba diye evde telefona yapışmış, ondan haber bekleyen siz değilmiş gibi, sosyal medyada paylaşmak için en dikkat çekici kıyafetlerinizi giyip dışarı çıkar, ‘eğleniyormuş‘, ‘umursamıyormuş‘ gibi gözükebilirsiniz. Sadece bir hafta sonu için tatile mi gittiniz, 15 ayrı kombinle farklı mekanlarda fotoğraf çektirir, sanki yeni gitmiş gibi paylaşarak, sürekli geziyor havası yaratabilirsiniz.
Yarattığınız profilinize yakışmayacak bir şey paylaşmak istediğinizde ise -birilerinin gönderilerinin altına saydırmak, birilerini ‘stalklamak‘ gibi- sahte bir hesap açabilirsiniz. Böylece, profilinize toz kondurmamış olursunuz.
Kendimize yabancılaşıyoruz
Okumaktan, düşünmekten, anlamaya çalışmaktan gittikçe uzaklaşıyor, artık çoğunlukla başkalarının sosyal medyada paylaştığı hikayelere ve fotoğraflara bakıyor, videoları izliyoruz. Alışkanlıklarımız ve zevklerimiz bile sosyal medya doğrultusunda değişiyor. Hatta öyle ki artık birçok kitap bile sosyal medya gönderilerinden derlenip basılıyor.
Akışta önümüze çıkan özlü sözlerle hayatımızı anlamlandırmaya çalışırken, hayatımıza da sosyal medyaya bakar gibi sadece bakıyor, izliyor, gittikçe kendimize yabancılaşıyoruz. Başkalarının görünen hayatlarıyla kendimizinkini kıyaslayıp hayatın başkalarına kıyak geçerken bize kazık attığını düşünüp mutsuz oluyoruz.
Hızlı bir şekilde haber almak, bilgiye ulaşmak, iletişim kurmak gibi konularda sosyal medyanın sağladığı imkanları inkar edemeyiz. Ancak öte taraftan insanın, ‘görünen‘in gerçek olduğu ve ‘etiketler‘in mutlu ettiği yanılgısına kapılıp kendi sahip olduklarını azımsayarak haksızlığa uğramış hissetmesine de sebep olabiliyor.
Kendini başkalarıyla kıyaslamanın duygu durum üzerindeki olumsuz etkileriyle ilgili bir çok bilimsel çalışma olduğu göz önüne alınırsa belki de artık bize iyi gelemeyen bir şeyi yapmayı bırakmalıyız. Hayat adil olmayabilir ama biz başkalarının sahip olduğu ya da sahipmiş gibi göründüğü şeyler üzerinden kendimizi mutsuz etmek yerine, anlatabileceğimiz hikayeler yaşamaya odaklanabiliriz. Konfor alanından çıkar, farklı deneyimler yaşamak için kendimize izin verirsek kendimizi gerçekleştirme yolunda -görünenden ve tüm etiketlerden uzak- sağlam adımlar atabiliriz.
Bir ekrana sığmayacak kadar çok ve sevdiklerinizle paylaşabileceğiniz hikayeleriniz olması dileğiyle…