deprem bölgelerindeki konut ihalelerinden, ülkenin birçok farklı noktasına kadar uzanan onlarca projeye ilişkin servet aktarımını gösteren sayısız örnek bulabilirsiniz. Ülkede dövizi baskılamak adına yürürlüğe konulan kur korumalı mevduat uygulamasının dahi devasa bir servet transferi enstrümanı olarak kullanıldığı biliniyor.
Bu manzara karşısında soralım: 31 Mart yerel seçimlerine giderken kaç partinin programında rantçı sermaye belediyeciliğine karşı açık bir politik tutum var?
Bu temel politik farkı gündem dahi etmeden kurulan iş birlikleri, ister istemez, ‘Demek ki, şu âli menfaat için, ranta batmış bu belediyecilik ve siyaset anlayışı bir dönem tolere edilebilir’ -algısı dile getirilmese de- dolaşıma sokulmuş oluyor.
Karşımızda siyaseten çürümüş sınıfsal bir tablo var. TÜSİAD’ın da 8 Şubat’ta gerçekleştirilen olağan genel kurulunda, Mehmet Şimşek programına sınıfsal tercihler bakımından destek verildiği için, iktidara dönük, tansiyonu yükseltmeyen genel eleştirilerle geçiştirilen manzara budur.
Bu tablo ile ancak, işçi ve emekçilerin arayışlarına doğru yanıtlar verecek sınıfsal politikalarla doğru karşılık üretilebilir. Belki bu anlayışla 31 Mart’ta kazanacağınız belediye sınırlı olabilir. Ama en azından haramilerin düzenindeki karanlık tünelden yarın ışığa çıkılabilecek gedikler açılır. O da az şey değildir.