Yakın dönem Türk siyasetinin en önemli partilerinden birinin İYİ Parti olduğu su götürmez bir gerçek.
AK Parti eksenine girmeden ya da Erdoğan’ın çekim gücüne kapılmadan yoluna devam eden zannederim tek sağ parti. Bu tavrı ile Türk siyasetinde önemli bir denge unsuru, merkez sağın tek laik unsuru. (CHP’yi merkez sağ saymaz isek)
Öte yandan aynı İYİ Parti, Türk siyasetinin en istikrarsız siyasi partisi. Oy oranları birkaç ay içinde yüzde 20 ila yüzde 9 arasında gidip gelme potansiyeline sahip. Mart ayında yüzde 19 iken, Mayıs ayında yüzde 9 olabiliyor. Tam “Parti bitti artık iflah olmaz” derken yükseliyor, tam “Ana muhalefet olacaklar galiba” diye düşünülürken birdenbire baraj altı kalma tehlikesi yaşamaya başlayabiliyor.
Bunda parti içindeki güç mücadelesi, parti mensuplarının bir bölümünün yüksek egosunun bastırılamıyor olması etkili oluyor ve bu süreçte partiden kopuşlar yaşanıyor. Ancak ilginçtir, bu kopuşlar partiye çok da büyük zarar vermiyor.
Partiye en büyük zararı veren ise partinin kurucusu, en büyük gücü, oy mıknatısı olan kişi.
Meral Akşener.
Akşener’in iyi bir siyasetçi mi yoksa kötü bir siyasetçi mi olduğunu anlamakta çok zorlanıyorum.
Ve gördüğüm kadarı ile Akşener’in iyi bir siyasetçi olmasının önünde tek bir engeli var.
Öfke kontrolü.