MİNEZ BAYÜLGEN
Cumhuriyet gazetesinde yönetim değişmiş olmasına rağmen sular durmuyor. Yeni yönetim, eski yöneticileri gazetenin kasasını boşaltmakla da suçladı.
Yeni yönetimin iddialarını aynı zamanda Disk Basın İş’in genel başkanı da olan Cumhuriyet’in eski sorumlu yazı işleri müdürü Faruk Eren’e sorduk.
Cumhuriyet gazetesindeki değişimin etkileri hala devam ediyor. Yönetimle birlikte pek çok yazar ve muhabir toplu şekilde gazeteden ayrılırken, Vakıf Başkanı Alev Coşkun ve onu destekleyenler yönetime geldi.
Kamuoyu Coşkun’u gazete yöneticileri ve yazarlara hapis yolunu açan ihbar mektubunu cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine gönderdiği iddiasıyla tanıyor. Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen bu ‘rica’ mektubunu iddia edildiği gibi Alev Coşkun mu kaleme aldı yoksa başkaları da var mıydı?
İhbarla başlayan yargı sürecinden sonra Cumhuriyet’e operasyon yapıldı ve arkadaşlarımız terörle mücadele şubesine götürüldü. Alev Coşkun ifadeye çağrıldı.
‘Coşkun mahkemede doğru dürüst cevap veremedi’
İfadesinde ne demiş?
Emniyete bir sürü gazete kupürüyle çok hazırlıklı gitti. Belli ki sürecin nereye evrileceğini biliyordu. Nitekim mektubun Coşkun’a ait olduğunu eski vakıf başkanı Akın Atalay mahkemede ortaya koydu.
Peki, Coşkun’un mahkemede hakim karşısındaki tavrı nasıldı?
Tekliyordu. Sorulara doğru dürüst cevap bile veremedi.
Akın Atalay, genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu ve Cumhuriyet yazarları hapse atıldı. Onlar hapisteyken gazetede Alev Coşkun ile Akın Atalay ekipleri keskin şekilde ayrıştı mı?
Parçalanma vardı. Arkadaşlarımız aleyhine tanıklık yapanlar bir bloktaydı ki onlar da gazetedeki görevlerini sürdürüyordu. Diğer yandaysa biz vardık. İdeolojik birlikteliği olan bir grup değildik. Tek ortak paydamız daha iyi bir gazete ve doğru gazetecilik yapmaktı.
Cumhuriyet’te Ahmet İnsel, Aslı Aydıntaşbaş gibi farklı siyasi görüşlere sahip yazarlara yer vermiş olmanız nasıl bir sorun yarattı?
Bugünkü yönetim liberal kavramını suç olarak gösteriyor. Saydığınız isimler ve Nuray Mert, Can Dündar döneminde gelmişlerdi. Nuray Mert gerçekten de Cumhuriyet okuruyla bağdaşmıyordu. Belki de Nuray, kasıtlı olarak kışkırtıcı yazılar yazdı ve onunla yollar ayrıldı. Ancak İnsel’in Radikal’den de gelen okur kitlesi vardı.
Cumhuriyet okurunun bu isimleri bir türlü kabullenmediği öne sürülen argümanlardan biriydi. Öyle miydi gerçekten?
Tirajların da bu isimler yüzünden düştüğü söyleniyordu. Şimdi Ahmet İnsel, Aydın Engin gibi isimler yok. Bakalım tiraj yükselecek mi?
Yeni yönetim gazeteyi ‘yetmez ama evet’çilerden kurtardıklarını başarı olarak sunuyor. Bundan sonra Cumhuriyet nasıl olacak?
Belli ki tek sesli olmak istiyorlar. Biz çeşitlilik sunuyorduk.
‘Bize tuhaf bir metinle uzlaşma teklif edildi’
Siz, 12 arkadaşınız tutuklanıp hapse atılınca gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü oldunuz. Nasıl karşılandınız?
Özellikle aleyhte tanıklık yapan arkadaşlar çok gerildi.
Üstelik bunlardan bazıları yazı işlerinde çalışıyordu. Yan yana nasıl çalıştınız?
Çok zordu. Onlar bizden daha gergindi. Özellikle dava günleri gerilimin dozu daha da artıyordu.
İlk duruşmada tahliyeler oldu, sonra neler yaşandı?
Tahliye olan arkadaşlar bazılarının elini dahi sıkmadı.
Bir de imza metni vardı Cumhuriyet’te dolaşıma giren…
Evet, tuhaf bir metin gazetede dolaşmaya başladı. Bu da gerilimi daha da artırdı.
‘Kamuoyu uzlaşma metnini Fuat Uğur’un köşesinden öğrendi’
Ne yazıyordu metinde?
Kısaca “Gazete elden gitmesin, iki taraf da oturup uzlaşsın” yazıyordu. Altına da imza atılması bekleniyordu. Tabii bu metin çalışanların bir kısmında büyük tepki yarattı.
Neden?
Bir taraf diğer tarafı içeriye attırmış, neyin uzlaşması olacak bu? Ahlaken çok yanlıştı. Üstelik kimi çalışanların metinde imzaları var ama o metni görmemişlerdi bile. Yani metin henüz tamamlanmadan bir niyet anlatılarak imza alınmıştı.
Herkesin haberi yoktu o halde bu metinden?
Kamuoyu bu metni Türkiye gazetesinde Fuat Uğur’un köşesinden öğrendi. Gazetede açıklanmadan Fuat Uğur’a gitmişti metin. Tam bir skandaldı!
İmza metni ortaya çıkınca ne oldu peki?
Tepki oldu. Bazıları imzasını geri çekti.
‘Madem düşmanız, niye istifa etmediler?’
Cumhuriyet davasında 12 arkadaşınız tahliye olduktan sonra da onlara aleyhte tanıklık yapan gazetecilerle çalışmaya devam ettiniz. Onlarsa vakıf yönetimi değişir değişmez ilk iş hepinizi görevden aldı. Siz neden onları görevlerinden almamıştınız?
Bu iki yönetim arasındaki çalışma ve etik farkını gösteriyor. Onlarla çalışmak istemeseydik kimse bizi suçlayamazdı. Bugün onlar bizi düşman olarak görüyor. Peki, biz oradayken istifa ettiler mi? Ya da biz onlara “Tazminatlarınızı ödemeyiz” mi dedik? Onlara mobbing mi uyguladık? Hayır.
Yeni yönetim sizi bir yandan ‘FETÖ’, bir yandan PKK’yı desteklemekle, beri yandan da anti-Kemalist ve liberal olmakla suçladı. Arkadaşlarınız bu yüzden sekiz yıla kadar hapse mahkum edildi. Ancak şimdi çelişkili bir durum söz konusu. Zira gazetenin yeni yöneticilerinden biri “Cumhuriyet çalışanlarına ‘FETÖ’cü demek zuldür” diyor. Siz ‘suçunuzun’ tam olarak ne olduğunu anlayabildiniz mi?
Ne dediklerini kendileri de bilmiyorlar. Siz bu insanları ‘FETÖ’cülükle suçladınız ve içeriye attırdınız. Madem onlara ‘FETÖ’cü demek zul, bu nasıl iş?
‘FETÖ haberi getirdiler de biz ‘Koymayız’ mı dedik’
Nasıl bir iş sizce?
Bu ahlaksız suçlamaları yapanlar Musa Kart’tan, Önder Çelik’ten daha mı çok Cumhuriyetçi? Bu adamlar büyük bedel ödeyip cezaevinde yattı. Açıkça, mertçe söylesinler…
Neyi söylesinler?
“Şu yazar, şu müdür ‘FETÖ’ konusunda şunu, bunu yaptı” diye. Koysunlar ortaya somut bir şey de görelim. Yeni yönetimden biri televizyona çıkıp bizim dönemimizde ‘FETÖ’ ile yeterince mücadele edilmediğini söyledi. Onunla birlikte çalıştık. Bu arkadaş bize ‘FETÖ’ haberi getirdiğinde biz “Hayır koymayız” mı dedik?
‘Yazı işleri odasında bizi ‘FETÖ’ yüzünden hiç eleştirmediler’
Yeni genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın, selefi Murat Sabuncu’nun veda yazısını internette sansürlediği öne sürüldü. Birlikte çalıştığınız dönemde Küçükkaya’nın getirdiği haberleri yayınlamadığınız ya da haberlerini sansürlediğiniz olmuş muydu?
Hayır olmadı. Hiçbir zaman böyle bir şey yaşanmadı.
Peki sizin döneminizdeki Cumhuriyet’in, ‘FETÖ’ ile yeterince mücadele etmediğini söyleyen Küçükkaya ve diğerleri yazı işleri odasında da aynı eleştiriyi size yapıyor muydu?
Hayır, hiç yapmadılar.
Daha önce kendi gazetesini ve arkadaşlarını ihbar etme, cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğine ‘gereğinin yapılması’ için bir mektup yazma gibi olaylar Türkiye basın tarihinde yaşanmış mıydı?
Hayır, böyle bir şey ilk defa oluyor. Bakın, bizden sonra bir yazar “Birtakım hatalar olabilir” dedi. Hatalardan kastettiği arkadaşlarımızın hapis süreci. Ardından da “Cumhuriyet’e AKP operasyonuyla yeni yönetim geldi demek alçaklıktır” diye ekledi. Yani sekiz yıl hapis cezası almak ‘hata’, bu sürece ‘AKP operasyonu’ demek alçaklık oluyor… Bizden hemen sonra Cumhuriyet’te iki gün üst üste başyazı gibi deklarasyon yayımlandı.
‘Cumhuriyet’te yeni bir operasyonun yolu açılıyor’
Neydi deklerasyon?
“Gazete kurtarıldı” dendi. Yani savcının iddiaları tekrarlandı o başyazılarda!
Bu insanlar yeni vakıf seçimiyle gazetenin başına geçtiler. Daha fazla ne istiyor olabilirler?
Yeni operasyonun yolu açılıyor. Bu insanlar 17 ay tutuklu kalan arkadaşlarımızın durumundan hiç vicdani sıkıntı duymamışlar ki yeni bir sürecin fitilini ateşlemek istiyorlar. Bunun farkındalar ya da değiller ama durum gerçekten çok ürkütücü.
Vakıf seçimi olacağını anladığınızda ne yaptınız?
Avukatlarımız ve Akın Atalay gazete çalışanlarını topladı. Dava süreci ve Alev Coşkun’un aslında ne yapmak istediği açıklandı. İhtimaller konuşuldu. “Şu yıl şu kadar zarar, şu kadar kar edildi” şeklinde yıl yıl tüm mali rakamlar ayrıntılı bir şekilde anlatıldı. Öyle ki, bu detaylı rakamları akılda tutmak mümkün değildi. Ancak birkaç gün sonra Sabah gazetesinde tüm bu rakamların haber yapıldığına şahit olduk.
‘Gazetenin özel toplantısını Sabah, savcılara ‘mesaj’ gibi yayımladı’
Yani toplantıda konuşulan rakamları biri Sabah gazetesine servis mi etti?
Ya Sabah gazetesi gazete binasına dinleme cihazı koymuş ya da o toplantıya katılanlardan biri bu bilgileri vermiş olmalı.
Cumhuriyet’te 220 kişi çalışıyordu. Toplantıda kaç kişi vardı?
Toplantıda 50-60 kişi vardı.
Peki özetle Sabah gazetesi bu haberle nasıl bir mesaj vermiş oldu?
Bu haber, “Savcılar şimdi esas bunu incelemeli” mesajıydı.
‘Şimdilik iktidara muhalefet etme taktiği uyguluyorlar’
Yeni yönetim göreve geldiğinden bu yana Cumhuriyet çok sert muhalefet yapıyor. Gazetede sarayı memnun edecek haberler yapıldığını düşünüyor musunuz?
Şimdilik durumu kurtarmaya, kendilerine dönük şüpheleri gidermeye çalışıyorlar. Gazetenin değişimini zamanla göreceğiz. Keşke bu şekilde sert muhalefet yapmaya devam etseler ama bu konuda ciddi kuşkularımız var.
Vakıf yönetimine seçilen isimlerden biri de Vatan Partisi’nden milletvekili adayı olan Turan Karakaş’tı. Bugüne kadar Cumhuriyet’in yönetiminde olan bir kişi herhangi bir siyasi partinin üyesi olmuş muydu?
Hatırlamıyorum ancak Cumhuriyet’in bugünkü muhalefetinin sürmeyeceğiyle ilgili kuşkularımızın nedenlerinden biri de, yönetimde Vatan Partisi’nin İzmir birinci sıradan milletvekili adayı olması. Editoryal olarak da ciddi endişelerimiz var.
‘Demirtaş’ın mektuplarını yayınlayacaklar mı göreceğiz’
Nasıl endişeler taşıyorsunuz?
Vakıf yönetimi yayın politikasına müdahale edebilir. Şu tartışmalar bir durulsun, asıl o zaman ne yaptıklarını anlayacağız.
Cumhuriyet gazetesinin pek çok konuda muhalefet yapacağı ancak Kürt siyasi hareketi ve Suriye operasyonları gibi konularda Saray ile aynı pencereden bakacağı yönünde yorumlar yapılıyor. Siz de böyle düşünüyor musunuz?
Olabilir. Örneğin Selahattin Demirtaş’ın bizim yönetimimizdeki Cumhuriyet’te iki üç mektubu yayımlandı. Bugün Demirtaş bir mektup yazsa yayımlanır mı merak ediyorum.
‘İlan-ı aşk edenin tam sayfa ilan vermesine şaşırdım’
Geçen gün Cumhuriyet’in arka sayfasında, cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilan-ı aşkta bulunan ve pek çok kamu ihalesini alan iş adamının firmasına ait bir reklam vardı. Sizin yönetiminizde aynı iş adamı böyle bir reklam vermiş miydi?
Bu ilana ben de çok şaşırdım. Bizim dönemimizde verildi mi hatırlamıyorum ama şunu hatırlıyorum: Daha önce kirli işlere bulaştığı öne sürülen uluslararası bir gıda firması, gazeteye tam sayfa reklam vermek istemişti. Maddi olarak çok zor durumda olmamıza rağmen kabul etmedik. Bu tür ilkelerimiz vardı.
Cumhuriyet sizin dönemizde bütün baskılara rağmen sayfalarını farklı görüşlere açtı. Bugün yeni yönetimin çok eleştirdiği liberal isimlerin yanısıra Atatürkçü gazeteci ve yazarlar da gazeteden ayrılmayı tercih etti. Onlar niye ayrıldı peki?
Cumhuriyet’teki kavga liberal-Atatürkçü kavgası değil çünkü.
Neyin kavgası bu sizce?
Bu Cumhuriyet davasının, iktidarın bir kumpası olduğunu düşünenlerle, bu kumpasın tarafı olanların kavgası. Linç kampanyasını yürütenler kendi eksikliklerini, liberallere saldırarak üzerlerinden atmaya çalışıyor.
Biraz açar mısınız?
Sosyalist olmama rağmen liberallere bu kadar yüklenilmesini doğru bulmuyorum. Liberaller toplumun yüzde kaçına tekabül ediyor, onlar mı getirdi AKP’yi iktidara? Her ağzını açan ülkedeki bütün kötülüklerin kaynağını ‘yetmez ama evet’çilerden kaynaklandığını söylüyor. Bunların bir kısmı zaten ciddiye alınacak insanlar değil.
Niye?
O referandumda tuzak maddeler de vardı hatırlayın… ’12 Eylülcüler yargılanacak’ gibi. Liberallerle ilgisi olmayan ama bu vaatlerden ötürü oy kullananlar da vardı. Politik bir tutumu politik olarak eleştirirsiniz, o kadar. Dövecek misiniz insanları?
‘Erdem Gül’e yapılan çok çirkindi, görevden alındığını yerine gelen muhabirden öğrendi’
Vakıf yönetimi değişince hiçbirinizle çalışmak istemediler. Ancak görevden alma yöntemleri de tepki çekti. Ayrılıklar neden medeni bir şekilde yapılmadı, çok mu zordu bu?
Bu insanlar yakıp yıkarak geri geldiler. Yeni yönetimin seçildiği gün zaten isim isim bizimle çalışmak istenmediğine dair bilgi aldık. Biz de eşyalarımızı topluyorduk. Gazetede muazzam bir telaş vardı.
Neden?
Künye telaşı. Alev Coşkun’un başkanlığındaki yeni vakıf yönetimi anında künyeyi değiştirdi. Bir gün bile beklemediler. Zaten her şey hazırdı. Erdem Gül gibi bir gazeteciye yapılan da çok çirkindi.
Yeni yönetim Erdem Gül’ü nasıl görevden aldı?
Bir pazar günü, Ankara bürosu muhabiri Sertaç Eş gidiyor ve “Bundan böyle Ankara temsilcisi benim” diyor. Erdem’in bu durumdan haberi bile yok. Sonra Erdem gidiyor ofise ve görevden alındığına dair bir faks yollanıyor. Görevden almanın da bir adabı vardır. Faks nedir? İnanın, gazeteden bu kadar çok istifa olmasıydı daha çok kırıp dökeceklerdi.
‘Demokrasi mücadelemiz birilerini rahatsız etti’
Bugün Cumhuriyet’te gönülsüzce çalışmaya devam eden insanlar var mı? Yoksa tüm kadro kendi adamlarından mı oluşuyor?
Yeni yönetimle çalışmak istemeyen bir sürü insan var. Endişeliler, mobbing’e uğrayacaklarını düşünüyorlar. Gazetedeler çünkü orada bir hak edişleri var. Doğal olarak onu almak istiyorlar.
Cumhuriyet’in yeni kadrosu yayın politikası konusunda iddialı. Sık sık sizden daha iyi gazete çıkaracaklarını dillendiriyorlar. Dün sizin yayın politikanız neydi, bugün onlarınki ne?
Cumhuriyet demokrasi mücadelesinin parçasıydı. Biz özgürlükleri savunuyorduk, sesi duyulmayanların sesi olmaya çabalıyorduk. İdeolojilere takılmadan, daha kapsamlı bir demokrasi mücadelesi verdik. Bu da birilerini rahatsız etti.
Hangi sesler mesela?
Demirtaş’ın, Selçuk Kozağaçlı’nın mektuplarının yayımlanması rahatsızlık yarattı. En büyük tartışamalardan biri de Ahmet Altan’ın yazısının basılmasıydı. O bir bayram projesiydi. Cezaevinde bulunun isimlerin yazdıkları öyküleri yayımlamak istiyorduk. Altan’dan da yazı gelince yayınlandı. Doğru da yapıldı.
‘İdam cezası olsa Ahmet Altan’ı idam edeceklerdi’
Sonra ne oldu?
Çok garip tepkiler geldi. Edebiyatçı kimliğiyle bir öykü yazmış Altan için koparılan kıyameti anlayamıyorum. Kaldı ki Altan politik dünyamda yeri olmayan biri ama o politik duruşu nedeniyle cezaevinde değil. AKP iktidarının başka bir hıncı için içeride, ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmiş. İdam cezası olsa idam edilecekti. Düşünün sadece televizyondaki bir sözü yüzünden. Bu tam bir ifade özgürlüğü sorunudur. İfade özgürlüğünde de çifte standart yoktur.
Türkiye’de özgürlükler konusunda hala çifte standart var mı?
Var, benden olan idam edilmesin ama sizden olan edilebilir anlayışı hakim. Özgürlüklerle, demokraside hepsinde çifte standart var. Oysa evrenseldir bunlar, herkesin hakkı eşittir.
‘Eskiler Alev Coşkun’u emekçi düşmanı diye anlatır’
Sizi, kasayı boşaltmakla da suçluyorlar. Bu, bir gazetecinin bütün itibarını sıfırlayan bir iddia. Sadece iftira deyip geçecek misiniz? Ne yapacaksınız bu konuda?
Kendi adıma şu aşamada dava açacak durum görmüyorum. Bu gazete çok badireler atlattı. Tirajları bir dönem 20 binlere düştü. Yine geçmişte iki yıl kadar süre maaş ödenemedi. Çok sıkıntıları aşmış bir gazete. Bundan sonrasını bekleyip göreceğiz.
Cumhuriyet düşünce haklarının yanı sıra çalışanlarının da haklarını koruyan bir gazete olarak bilinir. Alev Coşkun döneminde insanlar kıdem tazminatlarını almadı mı?
O dönemin tanıkları, “Alev Coşkun tazminat vermemek için her şeyi yapardı” diyor. Coşkun’un emekçi düşmanı gibi davrandığını yine eski arkadaşlarımız anlatırdı. Ancak Orhan Erinç’in de açıkladığı gibi 2015’ten bu yana Cumhuriyet gazetesi ayrılanlara yedi milyon küsur tazminat ödedi. Bunlardan biri de İbrahim Yıldız. Aynı bizim imzaladığımız sözleşmelerle bu kişilere yüksek miktarda tazminatlar ödenmiş.
Size tazminat verecekler mi? Vermemek için bir direnç var mı?
Halk TV’de bizim için “İki milyon lira istiyorlar” diye KJ’ler yazıldı. Bakın, ben yalnızca iki sene çalıştım ama Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Özdoğan, Ayşe Yıldırım gibi isimler hayatlarının bütün birikimleri Cumhuriyet’te olan insanlar. Bir şekilde verilir diye düşünüyorum. Taksitle ödeme yapılacağı söyleniyor.
‘Akçeli suçlamalarla nasıl geldiklerini unutturmaya çalışıyorlar’
‘Cumhuriyet’in kasasını boşalttılar’ iddiasına yeniden dönecek olursak… Cumhuriyet’in kasası dolu muydu?
El altından ‘gazetenin kasasını boşalttılar’ gibi bir söylenti yaydılar. Bizim dönemimizde gazete maddi olarak tarihindeki en zor dönemlerinden birini yaşıyordu. Çok sayıda insan cezaevindeydi. Ancak gecikmeler olsa da her zaman maaşlar ödendi. Kasayı boşaltmakla suçlanıyoruz ama Murat Sabuncu cezaevinden çıktı ve çalışanların maaşlarının düşüklüğünden yakındı. Mutlaka zam yapılması için çok ciddi bir baskı ve çaba gösterdi.
Sonuç ne oldu peki?
Üç dört ay önce Cumhuriyet’in olanakları çerçevesinde bütün çalışanlarına zam yapıldı. Üstelik düşüklere yüksek gibi adil ayarlamalar yapılarak.
Peki, bu suçlamanın asıl sebebi ne?
‘Cambaza bak, cambaza bak’ hikayesine benziyor. Bunlar hep ilgiyi başka yere yöneltme çabaları. Vakıf yönetiminin nasıl değiştiği ve yeni yönetime kimlerin girdiğini unutturmak istiyorlar.
‘Orhan Bursalı’nın o yazısında hata var’
Yazar Orhan Bursalı, Can Dündar’ın pek çok insanı dışarıdan getirdiğini, gazetede yıllarca çalışmış insanlarınsa o günlerde yönetici yapılmadığını yazdı. Gerçekten bu insanlara haksızlık yapıldı mı?
O yazıda hata var. Bursalı yazı işlerine dışarıdan iki kişi getirildiğini de söylüyor. İki müdürden biri benim ve ben Dündar döneminde gelmedim. Ben bu insanlar tutukluyken büyük risk alıp geldim. Sorumlu yazı işleri müdürü kimi yapacaklardı? Arkadaşlarını içeriye yollayan mahkemedeki tanıklardan birini mi?
Diğer yazı işleri müdürü kimdi peki?
Bülent Özdoğan. Bursalı’nın yazısındaki hata da burada. Bülent Cumhuriyet’te 17 yıldır çalışıyordu zaten. Dündar dönemini bilemiyorum ama her genel yayın yönetmeni kendi istediği ekibi getirir, onunla çalışır. Bu da çok doğaldır. Ayrıca, Orhan Bursalı Cumhuriyet’te mi doğmuş? O da Cumhuriyet’e farklı bir yerden geldi.
‘Özgür Mumcu’yu rahat bırakmak lazım’
Yeni yönetim, Uğur Mumcu gazeteciliği tartışması yapıyor ancak Mumcu’nun oğlu nedense tam da istifalar döneminde bir aylık izne ayrılıyor. Tuhaf değil mi?
Bu Özgür Mumcu için gerçekten zor bir durum. Çok değerli bir isim, ağır bir ismi de omuzlarında taşıyor. Babasının en yakın arkadaşı Ali Sirmen ise gazetede. Özgür’ü bu konuda anlamak ve onu rahat bırakmak lazım.
Yaptığınız son basın açıklamasında “Onların yalanlarını ifşa etmeye devam edeceğiz” dediniz. Yeni açıklayacağınız şeyler mi var?
Bu artık onların ne söyleyeceğine bağlı. Yalan söylemeye devam ederlerse, -ki bu eğilim onlarda oldukça fazla- biz de teşhir etmeye devam edeceğiz.
Vakıf ve gazete yönetimi değişikliğinin bir ‘saray darbesi’ olduğunu söylediniz. Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz? Bunun için elinizde nasıl bir kanıt var?
Arkadaşlarımızın ceza davası ile vakıf davası paralel gitti. Bu oldukça manidardı. Vakıf davasında başka kararlar da verilmişti. Sonra o karar tanınmadı, bir anda mahkeme başkanı değişti. O kadar çok zik zak var ki… Burada siyasi müdahale var! Zaten vakıf yönetimine müdahale etmek demek otomatikman gazeteye müdahale etmek demektir. Bakın, Orhan Erinç, Cumhuriyet Vakfı başkanıydı ceza aldı. Alev Coşkun davanın tanığıydı, vakıf başkanı oldu. Murat Sabuncu genel yayın yönetmeniydi, ceza aldı. Savcının tanığı Aykut Küçükkaya ise genel yayın yönetmeni oldu. Tüm bunlar Cumhuriyet gazetesinde neler yaşandığını çok iyi özetliyor.