Ülkeye gelip uzun süre kalan milyonlarca yabancının yarattığı ekonomiye muhtaç olurken, onların yarattığı düzensiz hareketlerin sonucu olan fiyatlama davranışlarındaki bozulmayı tecrübe etmekteyiz. Yabancı misafirler kendi ülkelerinden getirdikleri “vur-kaç” yaşam tarzına kolaylıkla adapte olan ev sahipleri, esnaf ve ticaret erbabının, aynı felsefeyle yaklaşarak birkaç yıl sonraki cirolarını “yarın yokmuş” gibi şimdiden elde etmeye çalışmaları bir gerçek.
Diğer taraftan çok namusuyla iş yapanların çok ciddi işçilik, enerji, malzeme ve kira maliyetleri altında ezilirken öngörü yapmakta zorlandıklarını yadsıyamayız. Yani işini ahlaklı şekilde yapanlarla vurguncuların birbirine karıştığı ortamda ak ile karayı birbirinden ayırmakta zorluk çekiyoruz. Tüm iş dünyasını “bozguncu” olarak gören bürokrat kafasıyla yaklaştığımız zaman sorunlara çare bulmak imkânsız. Dolayısıyla devletin düzenleyici otorite görevini layıkıyla yapması gerekiyor. Vatandaşın bozulmuş piyasalar, adalet ve kamu uygulamaları sebebiyle sandığa gitmediği yapılan anketler ile anlaşılmış durumda. Dolayısıyla bunun faturası elbette birilerine kesilecek.
İşin aslı şu ki, 2014 yılından beri İthalatta korunma önlemlerinden KKM ‘ye, maliye politikasından kur politikasına, tarımdan sanayiye kadar mevzuat sebebiyle “birikimli” enflasyon yarattığımızı fark edemedik. Zaruri ihtiyaçların vergisini artırarak kamu harcamalarını finanse edip enflasyona çarpan etkisi yarattık, ayrıcalıklı kesimleri ithalat vergisiyle korurken döviz kurlarını tutmaya çalıştık, tarım ve hayvancılığı elimize yüzümüze bulaştırıp Avrupa’nın en pahalı seviyesine getirdik, insanları ihracattan vaz geçirecek kadar üzdük. Bunların hepsini “stabilizasyon” başlığı altında yaparken ekonomik etki analizi yapmadık. Paul Dirac “anlamlı matematik görmek istemediğin parametreyi denklemden çıkarmak değildir” demiş. Biz maalesef aynen bunu yaptık.