DR. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Bugün duygusal zeka hakkında yazmak istedim. Çünkü zekanın sadece bilişsel beceriler ya da akademik başarı üzerinden tanımlanması ve bu becerilere fazlasıyla anlam atfedilmesi bana kendimi 90’larda gibi hissettiriyor.
İnsanlığın birçok açıdan kendini geliştirememesi ve daha da kötüsü giderek yüzeyselleşmesi beni endişelendiriyor. Sapyoseksüelliğin, yani gelişmiş bilişsel becerilere duyulan hayranlığın iyi bir şey olduğuna hala inanılması da üzücü. Oysa, zekanın bütünselliğinin kanıtlanmasının üzerinden yıllar geçti.
Bir insanın öz farkındalığı yoksa, empati yeteneği gelişmemişse, ilişkilerde karşısındakini anlayıp çözüm yoluna gitmek için işbirliği yapamıyorsa o zaman o insanın IQ’su kaç olursa olsun, kendi hayatındaki işlevselliği de sorgulanır. Bazı insanlar gelişmiş bilişsel becerileri üzerinden -sadece gözlem üzerinden edindiği bilgiyle- duygusal becerileri de gelişmiş gibi gösterebiliyor. Yalnız, yaptıkları şey sadece taklit etmek. Daha derine inemiyorlar.
Örneğin, narsisistik kişilik bozukluğu olan kişilerde duygusal becerileri taklit etmek sıklıkla görülür. Birçok insan bu yanılsamaya kapılıp sonrasında hayal kırıklığı yaşar. Dolayısıyla, duygusal beceriler, derin ve sağlıklı ilişkiler kurabilmek açısından önemli. Öte yandan, ne yazık ki duygusal zekanın önemi hala anlaşılmış değil.
Zeka nedir?
Zeka dediğimizde çoğumuzun aklına IQ testleri, akademik başarılar ya da karmaşık problemleri çözme yeteneği gelir. Zeka geleneksel olarak, mantık, akıl yürütme ve hafıza gibi bilişsel becerilerle ilişkilendirilmiştir. Ancak bu dar tanım, insan potansiyelini tam anlamıyla yansıtmaz. Zeka, sadece kitap bilgisiyle sınırlı değildir; dünyayla, başkalarıyla ve kendimizle etkileşimlerimizde de önemli bir rol oynar.
Zeka türlerinin sayısı kullanılan yaklaşıma göre değişir, ancak en yaygın kabul gören sınıflandırma, Howard Gardner’ın ‘Çoklu Zeka Teorisi‘dir.
Gardner, insan zekasını sekiz farklı türe ayırmıştır:
1. Dilsel zeka: Kelimelerle oynama ve dil kullanmadaki ustalık için kullanılır. Yazarlar, şairler ve avukatlarda görülür. Örneğin, Shakespeare’in ‘Hamlet‘i yazarken kullandığı zeka türüdür.
2. Mantıksal-matematiksel zeka: İşlem yapabilme, akıl yürütme ve problem çözme yeteneğinden oluşur. Bilim insanları, matematikçiler ve mühendislerde görülür. Aslında ‘Good Will Hunting’de Will’in tahtadaki o zor matematik problemini çözmesi tam olarak bu zekanın ürünüdür.
3. Uzamsal zeka: Mekansal çevreleri görselleştirme ve manipüle etme yeteneği olarak tanımlanabilir. Mimarlar, grafik tasarımcıları ve sanatçılarda görülür. Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’ni yaparken kullandığı zeka, örnek gösterilebilir.
4. Müzikal zeka: Ses, ritim ve melodiye duyarlılık olarak karşılık bulur. Müzisyenler, besteciler ve ses mühendislerinde görülür. Beethoven’ın bir senfoniye hayat verirken hissettikleri bu zekanın ürünüdür.
5. Bedensel-kinestetik zeka: Fiziksel hareketler üzerinde kontrol ve beceri olarak özetlenebilir. Atletler, dansçılar ve cerrahlarda görülür. Messi’nin top oynarken gösterdiği beceriler örnek gösterilebilir.
6. Kişilerarası zeka: Başkalarını anlama ve etkili etkileşim kurma becerisidir. Öğretmenler, psikologlar ve sosyal hizmet uzmanlarında görülür. ‘Ölü Ozanlar Derneği‘ filminde Robin Williams’ın öğrencileriyle ilişkisi bu zeka türünün harika bir örneğidir.
7. İçsel zeka: Kendi duygularını ve motivasyonlarını derinlemesine anlama olarak özetlebilir. Filozoflar, yazarlar ve kendini sorgulayan bireylerde görülür. Kafka’nın kendini bir böceğe dönüşmüş hissetmesi ve bunu kaleme alması bu beceriye örnek olarak verilebilir.
8. Doğacı zeka: Doğaya ve çevreye duyarlılık ve takdir. Botanikçiler, çiftçiler ve doğa koruma uzmanlarında görülür. Bu noktada, Tolkien’ın ‘Orta Dünya’yı yaratma sürecinden bahsedebiliriz.
Duygusal zeka nedir?
Duygusal zeka, hem kendi duygularımızı hem de başkalarının duygularını tanıma, anlama ve yönetme becerisidir.
Psikolog Daniel Goleman’ın popülerleştirdiği bu kavram beş temel unsura ayrılır. Bu unsurlar şöyle özetlenebilir:
- 1. Öz Farkındalık: Kendi duygularını tanıma ve etkilerini kavrama
- 2. Öz Denetim: Duygusal tepkileri kontrol etme ve yapıcı davranışlar sergileme
- 3. Motivasyon: Duyguları hedeflere ulaşmak için kullanma becerisi
- 4. Empati: Başkalarının duygularını anlama
- 5. Sosyal Beceriler: Güçlü ilişkiler kurma ve sosyal ilişkileri yönetme
Her ne kadar iş hayatında bilişsel becerilerin önemi vurgulansa da duygusal zekanın önemi de azımsanamaz.
Örneğin, teknik olarak yetenekli bir çalışan, duygusal zekadan yoksunsa ekip arkadaşlarıyla işbirliği yapmakta zorlanabilir. Oysa duygusal zekası yüksek biri, çatışmaları çözebilir, ekip motivasyonunu arttırabilir ve liderlikte öne çıkabilir.
Ayrıca duygusal zekası güçlü bireyler, iletişimde daha etkili olur, güven inşa eder ve sorunları daha kolay aşar. Bunun yanısıra araştırmalar, duygusal zekanın liderlik, takım çalışması ve yaşam tatmini gibi alanlarda IQ’dan daha etkili bir başarı göstergesi olduğunu ortaya koyuyor.
Neden diğer zeka türlerine daha fazla önem veriliyor?
Duygusal zeka, önemine rağmen genellikle IQ gibi geleneksel zekaların gölgesinde kalır. Bunun birkaç nedeni var:
• Ölçülebilirlik: Bilişsel beceriler testlerle kolayca ölçülebilirken, duygusal becerileri ölçmek daha zor olabilir.
• Kültürel önyargılar: Birçok toplum, duygusal ve sosyal becerilerden ziyade somut yani bilişsel beceriler üzerinden kazanılan başarıları (diploma, sınav sonucu gibi) daha fazla takdir eder.
• Önyargılar: Duygusal zeka bazı toplumlarda ‘yumuşak‘ veya ‘ikincil‘ bir beceri olarak görülür.
Oysa, duygusal beceriler kişinin bilişsel becerilerini daha etkin kullanabilmesi adına da güçlü bir araçtır. Duygusal zeka geliştirilebilir ve insanın kendisini gerçekleştirme yolunda oldukça önemlidir.
Duygusal zekanın kültürel ve toplumsal değişime etkisi
Duygusal zeka, sadece bireylerin değil, toplumların dönüşümünde de kilit bir rol oynar. Nelson Mandela ve Mahatma Gandhi gibi liderler, empati ve duygusal anlayışlarını barış ve adalet hareketlerini yönlendirmek için kullandı.
Daha küçük ölçekte ise duygusal zekası güçlü bireyler topluluklarında kapsayıcılığı teşvik eder, önyargıları azaltır ve ruh sağlığı farkındalığını artırır.
Duygusal zeka, kültürel çatışmaların çözülmesinden dayanışmanın teşvik edilmesine kadar birçok alanda toplumları bir araya getirmenin güçlü bir aracıdır.
Duygusal zeka nasıl geliştirilir?
1. Farkındalık uygulamaları: Duygularınızı gözlemleyip etkilerini anlamak, öz farkındalığı artırır.
2. Etkin dinleme: Başkalarını dikkatlice dinlemek, empatiyi güçlendirir.
3. Geri bildirim: Yapıcı eleştiriler, duygusal tepkilerinizi geliştirmenize yardımcı olur.
4. Çatışma çözme eğitimi: Çatışmaları empati ve sakinlikle ele almayı öğrenmek, ilişkileri güçlendirir.
Duygusal zeka her ne kadar hala azımsansa da zekanın bütünselliği içindeki yeri ve gücü tartışılmaz. Örneğin, Nobel ödüllü matematikçi John Nash’in hayatını konu alan ‘Akıl Oyunları’ (A Beautiful Mind), filminde Nash’in şizofreniyi yönetmesinde ve hayata tutunmasında eşiyle romantik ilişkisinden, arkadaşlarıyla sıkı bağlarından nasıl destek aldığını görebiliriz.
Ayrıca, hayranı olduğum ‘The Big Bang Theory’ dizisinde sosyal, duygusal ve pratik zekasıyla öne çıkan Penny’in, akademik olarak başarısız olmasına rağmen akademik alanda üstün başarıya sahip beş dahi arkadaşının hayatına nasıl dokunduğu, onların evrilmesinde ve değişmesinde nasıl etkili olduğu apaçık ortadadır.
Ek olarak, ‘Life of Pi‘ (Pi’nin Hayatı) filmindeki Pi Patel’in hayatta kalmasına yardım eden yalnızlığa karşı sabrı, korkuyu yönetebilmesi ve kaplan Richard Parker’la empati kurabilmesidir.
Özetle, hayat zekânın hemen her türüne ihtiyaç duyar; ama insan kendisi ve başkalarıyla sağlıklı bağlar kuramıyorsa sahip olduğu diğer tüm becerilerin fazla bir anlamı olmaz. Yani içinde duygu olmayan zeka, birçok kapıyı açamaz.