

BEHZAT ŞAHİN
‘Dere Sokak Üçlemesi’ böylece tamamlanıyor…
Biliyorum, üçleme daha çok edebiyat, tiyatro, sinema gibi sanat alanında kullanılan bir tabir ancak karşımdaki adam da kültür-sanat gazeteciliğinin duayeni İhsan Yılmaz. Takdir edersiniz ki öyle “Ali topu at” der gibi “Biz meyhaneye gittik” diye giriş yapamazdım.
Ama nihayetinde, biz meyhaneye gittik. İstinye’de. Daha önce Dere Sokak’taki iki meyhaneyi, Sinan Ocakbaşı ve Habitat Meyhanesi’ni yazmıştım. Listemdeki son adres Körfez’di. İhsan’la içmeyeli de çok uzun zaman, neredeyse üç hafta olmuş!
Çoğunlukla kalabalık sofralarda buluşuyoruz. Epeydir baş başa rakı içmemişiz. Ama bu kadar baş başalığı ben de beklemiyordum. Geldiğimizde iki müşteri vardı, biz daha birinci kadehi bitirmeden onlar da kalkınca, İhsan’a meyhane kapatmış gibi oldum.

Körfez, Dere Sokak’ın ana caddeye bakan tarafında. Girişte sokağa sıfır dört açık hava masası, ana kapıyı geçince de meze dolabı karşılıyor. Mutfak, meze dolabının arkasında. Asıl salon üst katta. 12 masası, barı bulunan bu katta beyazın hâkim olduğu bir ferahlık var. Kadın-erkek tuvaletleri de burada ve pek temizler.

İhsan’dan önce gelmişim. Genç garson, istediğim masaya oturabileceğimi söyledi; kot farkından dolayı ana caddeyle aynı seviyedeki manzaralı masaya kuruldum. İndiğim Tersane durağı da hemen önümde.
Tam biramı söylemiştim ki İhsan geldi. Mayalı içki içemediği için birayı iptal edip dünyanın en güzel distile içkilerinden rakıya geçtik. Ama boyutuna karar vermek için bir süre istişare etmemiz gerekti. Normalde en az 70’lik paklar bizi de, dün çok içmiş. Hangimiz içmiyor ki? Kibarlığımız tuttu, 50’lik söyledik. Dur bakalım.

Mezeler girişteki dolapta. Bayram ertesi olduğu için meze sayısını az tutmuşlar, azı da yeter. Yarımşar porsiyon yoğurtlu semizotu, pancar, acılı ezme, enginar, mantar salatası, pazı, patlıcan seçtik. Vasat değiller.
İhsan, halen Hürriyet Gazetesi’nin kültür-sanat şefi. Yıllarca kendini deşifre etmeden yazdığı Kültürazzi köşesi, kullandığı silüet vinyetinden dolayı hep Selim İleri’ye mal edildi. Birkaç yıldır kendi imzasıyla yazıyor köşesini. Bugünkü Hürriyet’in okunmaya değer bir-iki köşesinden biri bana göre.

Bilen bilir, İhsan hoş sohbettir, ince bir espri zekâsına sahiptir. Yol arkadaşlığı da pek eğlencelidir ki uzun seyahatlerimiz, deniz seyirlerimiz oldu.

Garsonumuz Tekin (Arpaç, 26), “Bugün gelen üçüncü masasınız. Bayram ertesi olduğu için işler düştü” diye açıkladı tenhalığı. İşte bizim mesleğin handikapı, her gün açık tutmak zorundasın, müşteri gelse de gelmese de. Bir de müşteri boş mekânı sevmez, etrafında başka insanlar ister. Mekân için üzülsek de biz halimizden memnunuz ama.

Salondaki iki TV ekranı kapalı, fonda Radyo 7 açık. Yıldız Tilbe de söylüyor, eskiden sevdiğim Yavuz Bingöl de. Ferdi Tayfur, İbrahim Erkal, Ahmet Kaya, Sezen Aksu… Yelpaze geniş, ses rahatsız etmeyecek kadar açık.
Ara sıcak olarak yaprak ciğer söyledik. Ama ne ciğer. Sonradan öğrendim, ciğeri buranın sahibi Ali bey (Kabil, 60) bizzat kendisi işliyormuş.

“30 kilo ciğer gelir, üç gün uğraşırım onunla.”
Ali bey, aslen Rizeli. 1979’dan beri meslekte. Arnavutköy Azderoğlu Taverna’da başlamış. Zamanın fine-dine restoranı Le Select’te 10 yılı geçmiş. 22 yıl önce de Körfez’i devralmış:
“Benden önce iki senesi var buranın. İlk açanlar yürütemeyince ben devraldım. Adını da değiştirmedim.”
Ali beyin mesleki titizliği bütün dükkâna yansımış. Duvardaki yelkenli resmi İhsan’ın da dikkatini çekmiş. Gövdesi üç boyutlu, arması karakalem tekne, gaff-cutter armalı 1893 yapımı Valkyrie II. Resmin güzelliğinin yanı sıra hikâyesi de var. Yapıldığı yıl, America’s Cup’ın sekizincisine katılan tekne, bir yıl sonra Clyde Körfezi’ndeki Mud Hook Regatta’nın daha başında Satanita teknesinin ortadan çarpmasıyla dokuz dakikada sulara gömülmüş. Kurtarılan mürettebattan ağır yaralı bir kişi daha sonra hayatını kaybetmiş.

Ali beyden öğrendim resmin nasıl geldiğini. Le Select’in Reina döneminden hatıra kalmış ona. Kıymetinin farkında. Maalesef bu ülke, güzel şeylerden uzun süre konuşmaya izin vermiyor. Laf dönüp dolaşıp işletmeyi ayakta tutmanın zorluğuna geldi tabii:
“Hiç memnun değilim. Dün iyiydi, bugün kimse yok. Pazarda sadece meyveye 2 bin lira bıraktım. Alacaksın, bir de ikram edeceksin. Müşteri gelirse tabii. Eskiden istikrar vardı, iyi kötü önümüzü görebiliyorduk. Şimdi?”
Müşteri de seçiyormuş Ali bey.
“Karadenizliyim ama Karadenizli almam. Karadenizli ateşli oluyor. ‘Bizim Ali’nin yeri’ne dönüyor iş. Diğer müşterilerin tadı kaçıyor.“
Ana yemeği Ali Bey’e bıraktık. Sebzeli kavurma geldi. Güveçte.

Bizim rakı yetmedi tabii. Bir 20’lik daha söyledik. Neymiş, akşamdan kalmaymış. Kim kalmıyor ki?
Körfez 13:30’da açılıp 15:00’te servise başlıyor. Mutfak 23.00’te, mekân 24:00 gibi kapanıyor. Müşteriler genellikle bu çevreden. Müdavim kitlesi var. Kandiller, ramazan, dini bayramların arife ve ilk günleri kapalı.
Bira 150, 35’lik rakı bin 200, mezeler 150-175 arası, enginar 250, ciğer 500, kavurmalar 500, tavuk 350-450 lira arası.

Ali beyin yönetimindeki mutfakta iki hanımefendi var. Dilek Hanım (Şahin) 15-20 yıldır meslekte. Uzun yıllar ev aşçılığı yapmış. İstinyeli. İki yıldır burada.
Nevin Hanım (Alan) da İstinyeli. Açıldığından beri Körfez’de. Önceki mesleği kuaförlükmüş.
Tekin’in hizmetinden pek memnunuz. Meslekte sekizinci yılı. Ağrılı. Tarabya Kıyı’da başladığı mesleğini Yeniköy Azur’da sürdürmüş. Burada başlayalı henüz bir ay olmuş.
Daha da içesimiz var da metronun (yine) son seferine yetişmem gerek.
Hesabımız 4 bin 200 lira.
Ben üçlememi tamamladım, memnunum. Bildiğim kadarıyla o civarda başka meyhane de kalmadı. Maalesef.