Tahran, Suriye ve Irak’ta İranlı komutanlara suikastlar düzenlenmesinden ya da İran destekli grupların askeri noktalarının hedef alınmasından İsrail’i sorumlu tutuyor. İsrail ise bölgede kendisine yönelik “vekil güçler” üzerinden yapılan her türlü saldırının kaynağının İran olduğunu söylüyor.
Peki 6 aydır birbirini açıklamalar üzerinden hedef alan iki ülke, bugün silahlarını doğrudan birbirine doğrultur mu? Yani İran İsrail’i ya da İsrail İran’ı füzeleriyle vurur mu? İsrail’e yakın duran ABD basını, istihbarat yetkililerine dayandırarak İran’ın İsrail’i vurmasının “an meselesi” olduğunu yazıyor ama bizler tarafların “henüz o kadar delirmediğini” düşünmek istiyoruz.
7 Ekim’den sonra tüm tarafların tek bir ortak görüşü vardı; o da bu gerilimin bir bölgesel savaşa dönüşmeyeceğiydi. Geçen 6 ayda bu görüş ya da konjonktür değişti mi bakalım:
Uzun süredir Yemen’de İran’a yakınlığıyla bilinen Husiler, ya da Suriye’deki İran destekli gruplar üzerinden İsrail’e yapılan saldırılar devam ediyor ve öyle anlaşılıyor ki edecek. Bu anlamda değişen bir şey yok.
Tahran perspektifinden bakıldığında ise son dönemde İsrail’in İranlı gruplara ve hedeflere dönük saldırılarında artış olduğu görülüyor. Geçen hafta Suriye’nin başkenti Şam’daki konsolosluğuna dönük saldırı, Tahran’ın “sinir uçlarıyla” oynayan bir mahiyetteydi. Zira o saldırıda Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanlarından Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi ve yardımcısı dahil askeri yetkililer öldürüldü. Bu, İran için Ocak 2020’de ABD tarafından öldürülen Kasım Süleymani’den sonraki en büyük kayıp. Bu anlamda İran saldırıya “kamuoyunu rahatlatmak için” bir cevap vermek zorunda.