Diyarbakır’da geçtiğimiz hafta öldürülen Baro Başkanı Tahir Elçi’nin ardından, “Kendim ölmüş gibiyim” diyen CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gençlik yıllarından beri tanıdığı dostunu anlatan bir yazı kaleme aldı.
Evrensel gazetesinde yayınlanan yazıda Tanrıkulu, “Tam bu yaz, o ‘Beyaz Toroslar’ mevzusu açılmışken, adeta o Toroslardan birine itilip alınıp götürülürcesine yitti gitti” dediği Elçi’nin ölümüne halen inanamadığını belirtti.
Tanrıkulu’nun yazısı özetle şöyle:
“Tahir’i o henüz çok genç bir avukat çıkmış iken tanıdım; en verimli çağında da aramızdan ayrıldı. Hâlâ inanması zor geliyor; gerçekten ensesine gelen bir kurşunla aramızdan alındı mı?
Tam bu yaz, o ‘Beyaz Toroslar’ mevzusu açılmışken, adeta o Toroslardan birine itilip alınıp götürülürcesine yitti gitti. Bizlerde, yıllarca onunla Diyarbakır’da mesai arkadaşlığı yapmış birçok insanda bıraktığı his, aynı ‘Beyaz Toros döneminde’ hissedilen o ürperti. Ve onulmaz bir acı… Tahir’in bizler için kıymeti ve kaybının bıraktığı o yeri doldurulmaz boşluk var bir yandan… Bununla yüzleşebilmek çok zor; ölümünü, hele bu şekilde aramızdan koparılmasını kabullenebilmek çok zor… Bana sorsanız, kendi cenazemi kaldırmış gibi oldum.
Tahir’in hayatının son dönemini de kaygı ve sıkıntılarla geçirmiş olduğunu bilmek beni kahrediyor. Medyanın oluşturduğu kamusal alanı, tüm toplumla diyalog kurmayı önemsediği için, gazetecilerle konuşarak ve tartışma programlarında yer alarak sesini duyurmaya çalışıyordu. Söylediği ters bulunmuş, hoşa gitmemiş, kızgınlık yaratmış olabilir. Bunun karşılığı, ‘düşman figürü’ biçilip, sözle, manşetlerle, sosyal medya yoluyla saldırıya uğramak nasıl olabilir? Bir insan, düşündüğünü söylediği için nasıl tehdit edilir?
Dahası, sadece Tahir’in değil; Diyarbakır’ın 1990’larını yaşayanların, “Beyaz Toroslar”dan bahsedildiğinde nasıl rahatsız olduğunu çok iyi biliyorum. Ve bu yaz, çok da fütursuzca, bizlerin algıları, duyguları hiçe sayılarak, çok basit ve ehemmiyetsiz bir şeymiş gibi Beyaz Toroslardan bahsedildi seçim meydanlarında.
Yaşamayan bilemez; yaşam ve ölümün bu kadar iç içe geçtiği zamanlara tanık olmayanlar bilemez. Zaten bu kadar duyarsızca konuşamazlar ölümün soluğu ensesinde yaşamak nedir bilseler…Tahir gibi, ağır işkenceden geçip de, hayata gülerek bakabilmenin nasıl bir başarı olduğunu anlayabilseler…
Tahir, hayatı güzelleştirmeye, Cizre’sine, Diyarbakır’ına ve ülkesine özendi. Ama ona çok hoyrat davranıldı. Bu hoyratlığın da, çok sayıda utanmaz faili var.”