ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
CHP’nin kurultay sürecindeki en önemli kongrelerinden biri yarın düzenlenecek. İstanbul il başkanını belirleyecek kongrede Cemal Canpolat ve Özgür Çelik yarışacak. Kongre öncesi Diken’in sorularını yanıtlayan adaylardan Özgür Çelik, seçilmesi halinde İstanbul’da nasıl bir yönetim modeli uygulayacağını anlattı.*

Çelik, kentteki çocuklar için yürütmeyi planladıkları çalışmaları “Bağcılar’daki çocukla Beşiktaş’taki çocuğun eşitlenmesini, yani Beşiktaş’ta bir çocuğun aldığı nitelikli ve kaliteli eğitimin, Bağcılar’daki çocuğun da alması için çalışacağız” sözleriyle anlattı.
CHP’nin örgüt yapısının dünyadaki değişimi okuyup okuyamadığına dair soruya “Bizim yapmamız gereken, günün koşulları ne olursa olsun sosyal demokrasinin ilkelerine bağlı kalarak, o günün koşullarına göre siyasetimizi ve stratejimizi yeniden kurmak” yanıtını verdi.
Türkiye’nin farklı noktalarında devam eden işçi eylemleri ve grevlerini de değerlendiren Çelik, “CHP ne kadar güçlü olursa işçi o kadar güçlü olur” dedi.
Çelik’le söyleşimiz şöyle:
Bugüne kadar size hep “Kimin adayısınız?” diye soruldu. Ben “Kimlerin adayısınız” diye soracağım: Belediyesini de yönettiğiniz kentte yoksulluk artıyor. Kadın, çocuk ve gençlerin sorunları büyüyor. Seçilirseniz bu toplumsal gruplar için ne yapacaksınız? Bir vizyonunuz var mı?
Elbette var. Üç toplumsal grup, bizim İstanbul Vizyonu belgesinde önemli bir yere sahip. Biz seçildiğimiz takdirde bu üç toplumsal gruba dönük olarak yapacaklarımızı planlamış durumdayız. Kadının evde, işyerinde, siyasette ve toplumsal hayatta daha fazla yer alması için elimizden geleni yapacağız, onların mücadelesine destek vereceğiz. Büyükşehir belediyemizle koordineli bir şekilde kadın emeğinin daha fazla değer görmesi ve onların bütçesine katkı sunması için daha fazla istihdam olanağı yaratacağız.
Çocuklar bizim geleceğimiz, biz, sosyal demokrat bir parti olarak şu mücadeleyi vereceğiz: Bağcılar’daki çocukla Beşiktaş’taki çocuğun eşitlenmesini, yani Beşiktaş’ta bir çocuğun aldığı nitelikli ve kaliteli eğitimin, Bağcılar’daki çocuğun da alması için çalışacağız. Hiçbir çocuk yoksul olduğu için geride kalmayacak.
Yoksulluk içinde gençliğini çalışarak geçirmiş bir genç olarak, bugün gençliğin neler çektiğini çok iyi bilen biriyim. Bugün ne yazık ki okuyan gençler barınamıyor, ciddi bir barınma sorunu yaşıyorlar. Ne yazık ki yurt sayısı istenilen seviyede değil. Daha fazla yurt ve öğrenci evleri açılması için belediyelerimizle koordineli bir şekilde çalışacağız. Genç işsizlik giderek artan bir sorun, İstanbul’un yoksul mahallelerinde gençler kahve köşelerinde işsizlik nedeniyle psikolojik sorunlarla boğuşuyor. Buna dönük saha çalışmalarımız olacak ve sonuç alıcı, çözüm üreten hazırlıklarımız var.
Özgür Özel “Parti sağa kaydı” diyor. Siz nasıl görüyorsunuz? Kendinizi ve başarılı olursanız yönetiminizi nasıl tanımlayacaksınız?
Tabii burada, sayın Özel’ib değerlendirmesi üzerinden değil, kendimi ve partimi nerede tariflediğimi açıklamak istersem o da şu: Biz sol, sosyal demokrat, emeğe değer veren, işçi ve emekçiyi koruyan, çocukların yataklarına aç girmediği bir dünya için mücadele eden bir partiyiz. Bu noktada eksikliklerimiz, hatalarımız olabilir ancak önümüzdeki kurultayla birlikte bu saydığım ve partimizi parti yapan değerleri bir kez daha ayağa kaldırarak yolumuza daha güçlü devam edeceğiz.
İstanbul gibi gelir ve servet adaletsizliğinin keskin yaşandığı bir şehirde, elimizdeki tüm olanaklarla gerek belediyelerimizin icraatları gerekse iktidarın politikalarına karşı muhalefetimizle sosyal demokrasinin, sosyal adaletin sözcüsü, temsilcisi ve icracısı olacağız.
İstanbul bir sorunlar yumağı halinde. Bununla mücadele ve işbirliği için bir planınız var mı?
İstanbul’a gelen her turist hayran hayran bu şehri dolaşırken, bu şehirde yaşayan insanlar ne yazık ki sorunlarla boğuşuyor. Niye? Çünkü yıllarca yani Ekrem (İmamoğlu) bey seçilmeden önce 25 yıl boyunca doğru düzgün hizmet görmedi. Yeşil alanlarımız kalmadı. Altyapıya yatırım yapılmadı. Ne yazık ki kentsel dönüşüm deprem için değil rant için siyasete alet edildi. Düzensiz göç nedeniyle artan nüfus şehri iyice yaşanmaz hale getirdi. İBB başkanımız Ekrem bey öncülüğünde yatırımlarla bu sorunlar çözülmeye çalışılsa da meclis çoğunluğunu kullanan iktidar partisi türlü engellemelerle bunlara ket vuruyor. Olan İstanbul halkına oluyor.
Burada güçlü bir işbirliğinden elbette yanayız. Vizyon belgemizde de açıkladığımız gibi bahsettiğiniz sorunlar yumağına çözüm üretmek için o alanda yetkin, o alanda çalışma yapan bütün kurumlarla işbirliği yapacağız. Sivil toplum kuruluşları, sendikalar, meslek odalarıyla ve diğer alanlarda çalışma yapan kurumlarla ortak hareket edeceğiz.
Seçimi kazanmak için nasıl bir yol izleyeceksiniz?
İstanbul Vizyonu belgesinde bunun yol haritasını belirledik. Hedefimiz İBB’yi Ekrem başkanımıza yeniden kazandırmak ve ilçe belediye sayısını 14’ten en az 25’e çıkarmak. Bunun için öncelikle küskün seçmenimizdeki umutsuzluğu kıracağız, daha sonrasında iktidara küskün seçmen grubunu kazanmak hedeflerimizden biri olacak. Her ilçeye özgü, o ilçenin demografik yapısı, sosyo-ekonomik yapısına özgü saha çalışmalarımız olacak. İlk altı ayda mahalle birimlerimizle 2 milyon seçmene erişeceğiz. İki yılın sonunda İstanbul’da 4 milyon hane ziyareti gerçekleştireceğiz.
İstanbul nüfusuyla dünyanın 15’inci büyük şehri, bu kadar büyük bir şehirde yönetimde olan partinin örgütlenmesi nasıl olmalı?
İstanbul başka bir şehir, nüfusuyla, ekonomisiyle, siyasetiyle, kültür sanatıyla yaşayan bir organizma. Bu organizmanın yaşayabilmesi için yönetiminin de bir o kadar iyi olması, en küçük birimi ya da hücresi olarak tarif edebileceğimiz mahalle birimlerinden, ilçe başkanlıklarına oradan daha yukarıya doğru şeffaf, hesap verebilir bir örgütlenmesinin olması gerekiyor. İl başkanlığının ilçe başkanlıklarıyla, yine büyükşehir ve ilçe belediyelerinin de kendi örgütüyle koordineli olduğu bir mekanizmaya sahip olması çok önemli. En küçük birimin dahi en işlevli hale getirildiği bir parti ki bu vizyon başlıklarımızdan biri, inanın her şeyi başarabilir, biz de bunu başaracağız.
Geçtiğimiz günlerde bir alışveriş sitesinin işçileri eylemlerinde “İşçiler kimsesiz” sloganı attı ve çok sayıda insan da bunu sosyal medyada doğruladı. İstanbul çok sayıda işçinin yaşadığı bir şehir, İstanbul’daki işçiler kimsesiz mi?
AKP’nin 21 yıllık iktidar dönemi çok yoğun bir sendikasızlaşmaya yol açtı. En basit grev hakkı bile keyfi nedenlerle engellendi, hakkını arayan işçiyi düşman gördüler.
Güçlü bir CHP’ye en çok da emeğiyle geçinenlerin ihtiyacı var. CHP ne kadar güçlü olursa işçi o kadar güçlü olur, hakkını alır.
Cumhuriyet Halk Partisi olduğu sürece ne bu şehirde ne de bu ülkede tek bir işçi bile kimsesiz hissetmeyecek. Bunu şu nedenle söylüyorum emekçiler, bizim sosyal demokrat ideoloji ve siyasetimizin olmazsa olmazı. Doğru, İstanbul yoksul bir kent bir yanıyla, işçiler ağır ekonomik koşullarla boğuşuyor. Bu bizden kaynaklı bir sorun değil, iktidarın ekonomi politikaları ne yazık ki bu hale getirdi. Ancak biz sadece iktidarı eleştirerek işçileri koruyamayız. O açıdan çözüm önerilerimiz ve pratikleri olmalı, örneğin İBB’nin istihdam ofisleriyle 200 bin işsiz iş sahibi oldu. Bu tam da anlatmak istediğim sosyal demokrat bir partinin yapması gereken bir şey. Biz İBB’mizin yaptığı gibi işsizliğe, diğer yanıyla yoksulluğa çare üreten çözüm pratiklerini hayata geçireceğiz ve hiçbir işçi kendini kimsesiz hissetmeyecek.
Dünya, onu anlama biçimimiz, müdahale araçları ve siyasetin enstrümanları hızla değişiyor. CHP örgütü bu değişime ayak uydurabiliyor mu?
CHP, son yıllarda önemli adımlar attı diyebiliriz ancak bu yeter mi? Hayır. Ne yazık ki son seçimlerdeki sonuç da bunu gösteriyor. Halen ulaşamadığımız bir toplumsal kesim var ve onlarla iletişim kuramadığımızı düşünüyorum. Bizim dışımızdaki bu kesimin siyaset algılama biçimi, dünyaya bakışı farklı olsa da yaşadığı bu ağır siyasi ve ekonomik koşulların nereden kaynaklandığını somut ve basit örneklerle anlatabilirsek orada da bir kırılma olacağı muhakkak. Çünkü yaşadığımız sorunun kaynağı ortak. Bunun araçları var ancak burada önemli olan nokta kafalarımızda eskide kalmış, ya da günün koşullarına uymayan siyaset biçimi ve tarzı. Bunu değiştirmek zorundayız. Bizim yapmamız gereken, günün koşulları ne olursa olsun sosyal demokrasinin ilkelerine bağlı kalarak, o günün koşullarına göre siyasetimizi ve stratejimizi yeniden kurmak.
* Editör notu: Cemal Canpolat’a yakın çalışma arkadaşları aracılığıyla söyleşi talebimiz iletildi. Ancak şu saate kadar olumlu bir dönüş alınamadı.