Türkiye uluslararası planda tutarsız argümanlarla göze batıyor: “Irak’ın egemenlik haklarına saygılıyız”, “kimsenin toprağında gözümüz yok”. Ama “Irak diye bir ülke zaten kaldı mı ki”, “bölünecekse payımızı alırız”. “Kapanmamış defterimiz var”, “zaten oradakiler Sünni Araplar, Sünni Türkmenler, Sünni Kürtler”. Ve “pabucumun başbakanı”…
Ağır bir Amerikan işgali yaşamış, toplumsal yapısı lime lime edilmiş, bütün kurumlarına dalınmış, yetmemiş daha toparlanmamışken, üzerinden IŞİD buldozeri geçmiş bir komşu ülkenin toprağında “Çingene pazarlığı” diye buna denilir.
İşin aslı, Ankara “Musul” derken arzusu aşikâr: “Sünni Musul” vurgusunu ABD yahut Ruslarla pazarlıkla Rakka’yla tamamlamak. Bu, Irak ve Suriye topraklarındaki IŞİD yerine “Sünni entite” tesisi manasına gelirken, TSK’yi ciddi bir savaşa sokmadan zor. Başika üzerinden Barzani ile birlikte Şengal’de HPG’yi, sınırın Rojava tarafında da YPG’yi “etkisizleştirmek” hedefi ise şu anki uluslararası ittifaklarla imkânsız.