LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Sosyal medyada 10 yıl önceki hal ile şimdiki hali yani yaşanan değişimi gösteren fotoğraf yayınlama furyası var.
Bu furyada en çok dikkat çekenler başörtülerini çıkarmış genç kadınlar.
Yüzlerce kadın “Geçmişte örtülüydüm değiştim, açıldım, özgürleştim” diyerek fotoğraf yayınladılar.
Bu görüntülere kimileri çok sevindi, kimileri çok kızdı.
Fakat o kızları anlamaya çalışanlar azınlıkta kaldı. Ne hissettiklerini, yıllarca sürdürdükleri yaşam tarzlarından niçin vazgeçtiklerini bu vazgeçiş anında çektikleri sıkıntıları…
“Aile baskısı ile örtünmüşler ilk fırsatta kurtuldular” veyahut “Zaten taşıyamıyordun başörtüsünü iyi olmuş çıkardığın” şeklinde yüzeysel yorumlar vardı.
Meseleyi bu kadar basite indirgemek pek sağlıklı değil.
Bu toplumsal değişimin nedenlerinin tahmin edilenden daha derin olduğunu düşünüyorum
Yani ne sadece baskıdan kurtulma meselesi ne de tepkiyle oluşan basit bir değişim değil.
Yıllarca başörtüsü takmış, dindar bir yaşam sürmüş bir kadının başörtüsünü çıkarmasının ne kadar zor olduğunu bilmeyenler yorum yaparken de kolaya kaçıyorlar.
Geçen yıl ODTÜ’de bir konferansım vardı.
Konferans sonrası başörtülü bir kız yanıma yaklaşıp “Levent abi 5 dakika konuşabilir miyiz” dedi.
“Tabii, buyurun” dedim. “Yok, şöyle kenarda özel konuşmak istiyorum” deyip beni daha sakin bir yere çekti.
Daha ağzından iki kelime çıkmamıştı ki kızcağız başladı ağlamaya.
Gözyaşları sicim gibi akarken bir taraftan da derdini anlatmaya çalışıyordu.
“20 Yaşındayım, AK Parti’ye hiç oy vermedim” dedi. “Ülkenin bu hale gelmesinde, yapılan haksızlıklarda, adaletsizliklerde benim zerre kadar katkım yok.
Fakat bütün faturayı benim gibiler ödüyor.
Hiç arkadaşım yok. AK Partililer, onlara karşıyım diye benden uzak duruyorlar. Diğer kesim ise beni AK Partili zannedip, benden uzak duruyor. Ben nasıl yaşayacağım bu zorluklarla” diyerek dert yanmıştı.
O kızcağızın taşımak zorunda olduğu yükü, o yükün ona verdiği ızdırabı gördüğümde o kadar üzülmüştüm ki…
Bir tarafta başörtülüleri kendi kulu kölesi gibi gören, onları kendi iktidarı için araçsallaştıran, yaptığı bütün yanlışların faturasını onların sırtına yükleyen bir iktidar, diğer tarafta her gördüğü başörtülüyü AK Partili sanan iktidarın yaptığı yanlışların bütün sorumluluğunu onların sırtına yükleyen muhalif kesim var.
AK Parti yani ülkedeki İslamcılar ne yazık ki dinin, dindarlığın itibarını yerle bir ettiler.
Başörtüsünün itibarını korumayı bir tarafa bırakın o başörtüsüne ağır bir leke sürdüler.
Dindarlığı siyasetin malzemesi haline getiren siyasetçiler yaptıkları yanlışların, haksızlıkların, kabalıkların bütün yükünü dindar insanların sırtına yüklediler.
Kimileri bu yükü taşıyamaz hale geldi.
Sırf Ak Partili olmadığını, yapılan bu haksızlıkların, kabalıkların, yolsuzlukların, hukuksuzlukların ortağı olmadığını göstermek için başörtüsünden kurtulmayı bir yol olarak gördüler.
Kendi hayatlarının öznesi haline gelmek, başkalarının değil kendi yaptıklarının sorumluluğunu taşımak, ülkede sürdürülen iktidar kavgasına malzeme olmamak için açıldılar.
Yani “Benim başörtülü bacım” diyerek siyasetinize piyon yapmaya çalıştığınız insanlar…
Din adamlarının ekranlara çıkıp, kadın haklarını hiçe sayarak yaptıkları yorumlar, verdikleri fetvalar…
Yandaş coşkusuyla düzenlenen defileler, verilen pozlar…
Başörtüsünün anlamını ve değerini her bakımdan yok etti.
Onurun korumak isteyen kadınlar da… nasıl ki bir zamanlar başlarını örtmek için mücadele veriyor idiyseler, şimdi yine kendi tercihleri için mücadele veriyorlar.
En çok utanması, özeleştiri yapması gereken dindar kesimin erkekleri ise hâlâ boş ve kırıcı laflar söylemekle, “Ne oldu bize, niçin böyle olduk” gibi yüzeysel lakırdılarla meşgul.
Kadınlar, bir kez daha toplumun en özgürlükçü kesimi olarak önden yürüyorlar.
Olan bu.
***
Bir başka neden ise İslamcılığın iktidarda yaşadığı iflas.
Yani İslamcıların iktidardaki iflası aynı zaman da dinin da iflasına dönüştü.
Dindar siyasetçilerin yaptıkları haksızlıklar, hukuksuzluklar, kabalıklar onlara ortak olan aydınlar, kanaat önderleri ve dinî terbiye ile yetişmiş muhafazakar kesimin tüm bu olup bitenler karşısındaki sessizliği.
Diğer yandan İslam ülkelerinin içinde bulunduğu vahim tablo.
Bütün bunlar, “Din insana ahlak verir” tezinin de tartışmaya açılmasına neden oldu.
Düşünen, sorgulayan, mevcut durum üzerine kafa yoran insanlar dinî anlayışı da sorgulamaya başladılar.
İnancın insana ahlak, karakter, kişilik kazandırmadığını iyi insan olmak için dindar olmak gerekmediğini fark ettiler.
Daha doğrusu dindarlar iktidarda yaptıklarıyla bu gerçeğin net olarak görülmesini sağladılar.
***
Diğer taraftan güncellikten uzaklaşmış hayatla bağı kopmuş, yaşamı zorlaştıran bir din anlayışı var.
O anlayışın neden olduğu bir tıkanıklık yaşanıyor.
Birçok kimse kendi özel yaşamında bu tıkanıklığı aşmanın yollarını aradı.
Sadece kadınlarda değil.
Erkeklerde de benzer bir değişim yaşanıyor.
Gittiğim konferanslarda eğilip kulağıma “Abi din, dindarlık hiç umduğumuz gibi değilmiş, büyük hayal kırıklığı yaşıyorum” diyen gençlerin sayısını bilseniz çok şaşırırsınız.
***
Esasında çok derin, çok önemli, çok şaşırtıcı bir toplumsal değişime tanıklık ediyoruz.
Çünkü Türkiye’de özellikle başörtülü kızların başlarını açıp sonra da bunu göstermeleri alışılmış bir şey değil. Böyle bir olaya ilk kez şahit oluyoruz.
Bu insanların yaşadıkları değişimi yüzeysel yorumlarla, yüzeysel tepkilerle değersizleştirmek bütün bu değişimi basit tepkisel bir davranış olarak görmek o insanlar için büyük haksızlık olur.
Hangi gerekçeyle başörtüsünü çıkarma kararı vermiş olursa olsun hepimize düşen bu insanları anlamaya çalışmak ve tercihlerine, iradelerine ve kararlarına saygı duymaktır.
Çünkü başörtüsünü çıkarmak, yıllarca sürdürülen yaşam tarzını değiştirmek öyle göründüğü kadar kolay değil.
Kırılan umutlar, oluşan travmalar, yaşanan hayal kırıklıkları neticesinde iç dünyalarındaki fırtınalar, aileleri ile yaşadıkları çatışmalar ve nihayetinde alışık olmadıkları yeni bir yaşama yelken açmak…
Bu insanlar hakkında konuşurken, yazarken, yorum yaparken bütün bunları dikkate almak gerekiyor.
Birey olup kendi hayatının öznesi haline gelmek, başkasının yaptığı yanlışların sorumluluğunu taşımamak için başını açanlar var bir de başörtüsünü açmadığı halde tüm bu yaşananların ağır yükünü, acısını yüreklerinde taşıyanlar var.
Bir de… başörtüsünü çıkarmak isteyip de çıkaramayanların sayısı, herhalde, çıkaranlardan daha çoktur.
Bunu da görmek gerekiyor.
Hepsini anlamak, başkalarının yanlışlarının, kabahatlerinin sorumluğunu bir başkasının üzerine yükleme kolaycılığından uzak durmamız gerekiyor.
Başörtüsünü çıkarsın veyahut çıkarmasın, kadının hayatın öznesi haline gelmesi, kendi kararlarını veren ve bunu büyük bir kararlılıklar sürdüren bireyler olması ülkenin de yararına.