Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Ağa dizileri, dönem dizileri son kullanma tarihlerini tamamlayınca farklı temalarda diziler, dizi akımları kervanındaki yerini aldı.
Son yıllarda ‘farkındalık’ kavramının yükselişe geçmesiyle birlikte, özellikle psikoloji temalı dizi ve filmlere de ilgi arttı. Aslında, sadece film ve diziler değil; ‘farkındalık yaratmaya’ hizmet edecek her kitap okurlarıyla, her sosyal medya gönderisi de takipçileriyle buluşur oldu.
İnsanın kendi tutum ve davranışlarının altında yatan sebeplere dair gizemi gerek diziler, gerek kitaplar, gerekse sosyal medya aracılığıyla çözmeye çalışması; bazı insanları psikolojik destek almaya yönlendirip değişim ve gelişim yönünde olumlu şekilde etkilerken, bazı insanları deyimi yerindeyse ‘tespitkolik’ yaptı.
İnsanın kendi tutum ve davranışlarının sebebini anlamak için okuduğu her kitabın ya da her sosyal medya gönderisinin ya da izlediği her dizinin bilimsel temelli olmadığı, arz-talebe göre şekillendirilebileceği göz önünde bulundurulursa, bu kaynaklardan yararlanarak yapılan çıkarımların da geçerliliği tartışılır.
Sosyal medyada kısıtlı bir alana ya da ekranda kısıtlı bir zaman dilimine psikoloji gibi bir biliminin sığdırılamayacağının, uzman desteği olmadan yarım bilgi ile çözümlemelere gitmeye çalışmanın değişimin önünü açmak yerine, kendi kendine düğüm atmaya da sebep olabileceğinin ya da hap bilgilerle değişimin gerçekleşebileceğine inanmanın insanı umutsuzluğa sürükleyebileceğinin de altını çizmek gerek.
‘Farkındalık modası’
Bir çok kitabın, dizinin ya da sosyal medya paylaşımının amacı, insanlarda farkındalık yaratıp değişime zemin hazırlamak olsa bile geldiğimiz noktada, bir çok insan kendi tutum ve davranışlarını farklı farklı kaynaklardan anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyor. Yani kafalar iyice karışabiliyor.
Farkındalık yaratma gibi iyi niyetle atılmış adımlara, ‘farkındalık modası’ yaratma gibi girişimler- ne yazık ki her alanda olduğu gibi- eşlik ettiği için yanlış bilgi tohumları etrafa saçılıyor ve panzehir sanılıp alınan bilgiler zehirleyici etkiye sahip olabiliyor. Bilgi kirliliğine maruz kaldıkça, ‘neden’ sorusunun cevabı asla bulunamıyor ve insanların bir kısmı, tespit yapma ağlarına takılı kalıp yolculuğun asıl amacını unutabiliyor.
Yani, genellemeler ve etiketlemeleri -bu konuda eğitimi olmadığı için- ayıklamakta güçlük çeken okur ve izleyiciler, kalıplar içine sığdırılmış ve raflara dizilmiş tespitler içinde kendi varoluşlarına bir yer bulmaya çalışıyor. Klişe ve ezberler içinde kendi derinliğine inemediği için de kendini başkalarının doldurduğu sığ havuzlarda çırpınırken bulabiliyor.
İçimizdeki renkler
Aslında bir çok insanın aradığı, hayatında ya da kendisinde problem olarak gördüğü, onu mutsuz eden şeylerin sebebinin kendisi olmadığına dair bir bilgi.
Sonuç olarak, bugün kim olduğumuz üzerinde genetik etkenler, yetiştiğimiz aile ortamı, ebeveynlerimizin tutum ve davranışlarını algılama ve içselleştirme biçimimiz, okul hayatımız, arkadaşlarımız, yaşadığımız tüm olaylar, o olaylar yaşanırken yanımızda kim olduğu ya da kim olmadığı gibi bir çok farklı şeyin, farklı oranlarda etkisi var.
Her insanın yolculuğu kendisine özel olduğu için insanlar aynı olayları yaşasalar bile farklı şekillerde etkilenebilirler. Bu yüzden “A’nın sebebi B’dir” gibi ilkokul problemi çözümlemesi seviyesindeki çıkarımlarla insan davranışlarını anlamaya çalışmak, insanın içinde barındırdığı yüzlerce farklı rengi gölgede bırakmak olur.
Bunun yanı sıra, her ne kadar içimizde barındırdığımız renkler farklı fırça darbeleri ile farklı kompozisyonlar yaratmış olsa bile; var olanı bugün elimizde olan fırça ve paletimizle geliştirmek her zaman mümkün. Yeter ki o fırçayı farklı şekillerde kullanma cesaretini gösterelim.
Farkındalık amaç değil araç olmalı
Hepimizin acıları var, atlatabildiğimiz ya da atlatmakta güçlük çektiğimiz.
Hayatımızda dolduramadığımız boşluklar var, bir çoğunun oluşma sebebini arayıp da bulamadığımız.
Başımıza gelen şeyler bizim suçumuz olmayabilir ama bir yetişkin olarak -en azından değiştirebileceklerimizi değiştirmek, değiştiremediklerimizi kabul etmek bizim elimizde.
Değişim zordur, çünkü risklidir. İnsan bildiği acıyı, bilinmezliğe tercih edebilir. Değişim için problemin sebeplerini bilmek yardımcı olsa da insan -farkında olmadan- sadece bildiği zaman durumu kontrol edebileceği yanılgısına düşüp sonu gelmeyen tespitlerde kaybolabilir.
‘Neden’ sorusu, değişim sürecinde kullanılan bir araç olmaktan çıkıp amacın kendisi haline gelebilir.
Yani, insan sorunun cevaplarını bulup değişim için adım atmaktansa, sorunun cevaplarını bulmakla meşgul olmayı seçip- farkında olmadan da olsa- değişimi erteleyebilir.
Bu sebeple de insanın değişim yolculuğunda sadece ‘farkındalık yaratmayı’ hedefleyen kitaplar, diziler ve sosyal medya paylaşımlarını pusula olarak kullanmaması oldukça önemlidir. ‘Doğru- yanlış’ birçok farklı tespitle farkındalık illüzyonuna kapılıp aynı problem etrafında takılıp kalabilir. İnsanın değişim yolculuğuna yanında kendisine psikolojik destek verecek bir uzmanla çıkması bu tür tuzaklara düşmesini engeller.
‘Hap bilgi’ tuzaklarına düşmemek için
Hap bilgiler, yüzeysel önerilerle ilgili de bir o kadar dikkatli olmak gerek. Her ne kadar işlevsel görünse de bir beyaz eşyanın bile nasıl çalıştığına dair oldukça kapsamlı bir kullanma kılavuzu yazıldığı dikkate alınırsa, insan denen karmaşık canlının beş altı tane öneriyle değişimi yakalayabileceği düşüncesi pek gerçekçi olmaz.
Sosyal medyada, alanında yetkin (popüler demek yetkin demek değildir) uzmanları takip edip onların paylaşımlarından yararlanmaya çalışın. Güvendiğiniz uzmanların yazdığı ya da önerdiği kitapları (bir kitabın popüler olması ya da çok satması güvenilir bilgi içerdiğini garantilemez) okuyun. İmkanlarınız el veriyorsa psikolojik destek almaya öncelik verin, çünkü kendiniz için yaptığınız bu yatırım, değişim ve gelişim kapılarını açabilecek yedeği olmayan tek anahtardır.
Farkındalık kazanmak için emek verin ama kendinizi ‘farkındalık illüzyonu’ndan koruyun.