Anayasa Mahkemesi dün iki özgürlükçü karara daha imza attı: Avukatların türbanla duruşmalara girmesinin önünü açtı ve Abdullah Öcalan’ın (mahkeme kararıyla da olsa) kitaplarına el konulmasını, yakılmasını, imha edilmesini yasakladı. Her iki kararı da destekliyorum.
Bunlar aslında olağanüstü radikal kararlar değil; standart bir Batı demokrasisinde zaten ”konu bile olmayacak” doğrular.
Eğer sahiden gerçek bir demokrasi talep ediyor, ”gücü gücüne yetenin” kuralları belirlediği Irak ya da Suriye gibi ülkelerden farklı olmak istiyorsak, bu ülkede hukuk devletini yeniden inşa etmek zorundayız. Ben Anayasa Mahkemesi’nin son kararlarını bu açıdan bir fırsat olarak görüyorum.
Maalesef ki demokrasinin bu krizli günlerinde Anayasa Mahkemesi’ne fazla görev yüklemiş durumdayız. Mahkeme, zaten kuruluş amacı itibariyle anayasal denetim yapmak durumundaydı; son dönem kararlarıyla ister istemez demokrasiler için elzem olan denge/fren işlevini de üstlenmiş oldu.