
*PROF. DR. NİLÜFER YILDIRIM
@profdrniluferyildirim
sadedusun
İnsan sıvı bir varlık diyebiliriz, çünkü yüzde 75 oranında sıvılardan oluşuyor ve tüm sıvılar gibi bir asit-baz dengesine sahip. Sağlıklı bir bedende ortam hafif bazik (alkali) olmalı. Tüm biyokimyasal mekanizmalar da bu dengeyi koruma üzerine kurulu. Çünkü yaşlanmanın, kronik hastalıkların ve kanserin kökeninde bulunan inflamasyon süreci, vücudun asit-baz dengesinin bozulmasıyla yakın ilişkili. Ayrıca koronavirüs dahil pek çok patojen mikroorganizma da asit ortamda daha ağır seyrediyor. Modern yaşamın ağır bedellerinden biri de ‘asit yükü‘.
Asit ve baz özellik için kullanılan pH değeri neyi ifade ediyor?
Kimyasal bir terim olan pH, ‘Potansiyel Hidrojen‘ veya ‘Power of Hydroge’in kısaltmasıdır ve asit veya bazın derecesini ifade etmek için kullanılır. 1-14 arasında bir değer olabilir, sıvılar için nötr pH 7’dir.
Basitçe, hidrojen konsantrasyonuyla ters orantılı olduğu için asit arttıkça pH değeri azalır, baz arttıkça pH değeri artar tanımlanır. pH logaritmik bir fonksiyon olduğu için bir birimlik değişim hidrojen iyon derişimindeki 10 katlık değişimi ifade eder
Vücudun fizyolojik pH değeri nasıl?
Genel olarak pH 7 nötr kabul edilse de insan vücudundaki farklı dokularda farklı asit-baz dengesi mevcut. Fizyolojik koşullarda kanımız hafif alkali (bazik) özellikte ve pH değeri 7,4 civarında. Metabolik faaliyetlerin sağlıklı işleyişi için başta akciğer ve böbrekler olmak üzere pek çok biyolojik mekanizma ile kan pH’sı 7,35-7,45 aralığında tutulmaya çalışılır.
Vücudun asit yükü neden artıyor?
Asit üretimi, metabolizmanın fizyolojik çıktısı. Vücuttaki her üretim sonunda kükürt, fosfat gibi çıktılarla ortam asitlenir, bu da doğal. Normal koşullarda tamponlama sistemleri, detoks ve antioksidan kapasite sayesinde bu asidik ortam dengelenir. Ancak iş yükü artar veya telafi mekanizmaları zayıflarsa, denge bozulur.
İşlenmiş ve hazır gıda tüketimi, hayvansal ağırlıklı beslenme, hareketsizlik, kısıtlayıcı nefes alışkanlıkları ve yüksek stres günümüzde vücut asidini arttıran diğer nedenler. Modern yaşamda bunlara maruz kalmıyorsanız sorun yok ama maalesef çoğumuz toksik düzeyde asidik bir bedenle yaşamaya çalışıyoruz. Ayrıca asidik ilaçların alınması, diyabet, gut, lösemi, C vitamini eksikliği, akut eklem romatizması gibi nedenlerle de asit düzeyi artabilir.
Asitli olduğumuzu nasıl anlarız, belirtileri neler?
Eğer vücudunuz asidik ise kendinizi halsiz ve sağlıksız hissedersiniz. Dikkat dağınıklığı, kas ve eklem sertliği, saç-tırnak sorunları, alerji veya sindirim problemleri gibi yaygın belirtiler gözlenebilir. Bu problemlerin yanında cilt lekeleri, koyu idrar rengi, ter ve nefes kokusu veya kabızlık da varsa bir uzmana danışarak vücut pH düzeyi ile ilgili testler yaptırmalısınız. İdrar, nefes, tükürük testleri yapılabilir, vücut asitliyse çıktılar da asitlidir.
Asit yükündeki artış neden zararlı?
Vücudunuzun sağlıklı ve fit olabilmesi için kan pH seviyesi fizyolojik sınırlar içinde kalmalı. Bunun için tamponlayıcı mineraller (sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum demir ve manganez gibi) kullanılır. Eğer diyetle mineral alımı yetersizse pek çok rahatsızlığın ve kanserli hücrelerinin gelişmesi için elverişli olan asidik ortam oluşmuş demektir. Asit ortam inflamasyonu destekler, inflamasyon zaten asitlidir. Yani bir kısırdöngü oluşur. Ayrıca ihtiyaç duyulan minerallerin kemik, karaciğer ve kalp gibi dokuların depolarından çekilmesi de ciddi problemlere yol açabilir.
Asit yükünden kurtulmak mümkün mü?
Evet mümkün. Ancak bunun bir ilaç veya ameliyatla aniden gerçekleşmeyeceğini de hatırlatmak isterim. Alkali yaşam tarzı bütüncül ve kişiselleştirilmiş bir format gerektirir. Alkali formatla inflamasyon azaldıkça fazla kilolar gider, kronik hastalıklar geriler, aldığınız ilaçlar azalır, hayat konforunuz artar, yaşlanma yavaşlar. Antikanser yaşamın temeli de alkali formatı destekler. Bu yaşam tarzının büyük kısmını beslenme ve esnek nefes alışkanlığı oluştursa da hareketli olmak, stresi azaltacak aktivitelerin varlığı da çok önemli. Keskin sınırlar, ani değişimler ve radikal kısıtlamaların da asidi arttıracağını unutmayın.
Alkali beslenmenin özellikleri nasıl?
Alkali beslenme; bazik özellikteki besinlerin tüketimini artırıp asidik besinlerin tüketim miktarını azaltmayı amaçlayan bir beslenme şekli. Günlük beslenmenizde yüzde 70 bazik, yüzde 30 asidik besinlerin olması tercih edilir. Besinlerin asidik ya da alkali olmalarını sağlayan da içerdiği mineraller; iyot, klor, kükürt ve fosfor asidik etki gösterirken, magnezyum, potasyum, kalsiyum, sodyum, demir ve manganez alkali etkiye sahiptir. Alkali beslenmede hazır gıdalar, işlenmiş ürünler, alkol, asitli koruyuculara (pestisit, antibiyotik ve hormon) maruz kalan besinler diyetten tamamen çıkarılır. Organik et, süt, yumurta, tahıl ürünleri gibi asidik besinleri ise diyetinizden tamamen çıkarmanıza gerek yok, kısıtlı miktarda tüketebilirsiniz.
Peki içtiğimiz su da alkali mi olmalı?
İnflamasyonu önlemede ve tedavi sürecindeki en önemli konulardan biri de bu. Çünkü sağlıklı su tüketimi vücudun metabolik fonksiyonlarını çok daha kolay bir biçimde gerçekleştirmesini sağlar, iyileşme sürecini hızlandırır. Genellikle sağlıklı su tüketmiyoruz maalesef. Su seçiminde daha titiz davranmalıyız. Sağlıklı suyun özellikleri; kokusuz, renksiz, berrak ve iyi bir tada sahip olmasıyla sınırlı değil. İdeal olanı, alkali taze iyonize su, yani iyon formunda alkali minerallerden zengin ve oksitlenmemiş özellikteki su. Bunun için patentli iyonizer arıtma cihazları kullanılabilir. Bu cihazlarda su önce filtre edilir sonra mineraller iyonize hale getirilir ve alkali mineraller artırır. Böylece suyun içindeki sodyum, potasyum, magnezyum, bikarbonat, demir ve manganez gibi minerallerin vücuttaki yararlanımı artar. Bu cihazların maliyeti yüksek olduğu için daha ekonomik olan 1,5 litrelik alkali özellikteki pet şişeli sular tercih edilebilir. Önemli olan hijyenik şekilde depolanmış, alkali minerallerden zengin suyun hava ile fazla temas etmeden kısa sürede tüketilmesidir. Tablet veya damlalar ile alkali hale getirilen sular ise tercih edilmez.
Alkali yaşam tarzında nefes alışkanlıklarının rolü ne?
Vücudun asit-baz dengesinin en önemli tamponlarından biri de solunum. Yani fazla asidi nefesle atmaya çalışırız. Yüzeysel ve hızlı nefes alışkanlığı olanlarda asit yükü artar, panik ve anksiyeteye yatkınlık oluşur. Derin ve esnek nefes alışkanlıkları ise alkali ortamın güvencesidir. Bu nedenle stresi azaltma tekniklerinde her zaman derin ve yavaş nefes önerilir. Stres maruziyetini engellemek mümkün değilse de stresimizi nefes teknikleriyle yönetebiliriz.
*Nükleer tıp öğretim üyesi ve fonksiyonel tıp danışmanı