MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Acil servislerden hekim ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Türkiye Acil Tıp Derneği (TATD) Başkanı Prof. Dr. Serkan Yılmaz, gelecek göremeyen tıp öğrencileri ve asistanların yurtdışına gitmeye hazırlandığını söyledi: “Meselenin ne kadar vahim olduğunu anlatabilecek Türkçe kelimeler bulamıyorum. Kendimizi bu kadar değersiz hiç hissetmedik.”
Aslında aciller hayati riski bulunan ve derhal müdahale edilmesi gereken hastaların, yaralıların başvurması gereken alanlar. Trafik kazaları, silahlı yaralanmalar, kalp krizleri, inmeler, travmalar, zehirlenmeler ve daha pek çok hayati tehlikesi bulunanlar dakikalarla yarışılarak ölümün kıyısından çekiliyor.
Ancak veriler acillere keyfi başvuruların kanıtı. Nüfusun iki katı sayıda acil başvurusu var. Hastanelere her dört başvurudan biri acillere kaydediliyor. Bunların sadece yüzde 20’si gerçek acil, yüzde 80’iyse polikliniklerde çözülebilecek, aciliyeti olmayan başvurular.
Dahası acilin kapısından adım atan herkes, kendini gerçekten ‘acillik’ sanıyor ve öncelik bekliyor. Kalbi duran hastayla uğraşan hekime, “İlgilenmeniz için ölmemiz mi gerekiyor” diyebiliyor. Acil olmayan, yeşil alan hastası için öncelik talep edebiliyor. Gebelik testi isteyebiliyor. Tehdit, aşağılama, hakaretse acillerin rutinleri arasına çoktan girdi. Bıçakla, silahla acillere dalıp her türlü şiddet uygulanabiliyor.
Gerek keyfiyetler gerekse acil servislere yüklenen (enjeksiyon, pansuman, adli muayeneler, Merkezi Hekim Randevu Sistemi’nden (MHRS) randevu alamayanlar vs.) ‘angarya’lar aslında gerçek acil hastaların, bazen yaşam hakkını gasp ediyor.
‘Gençler gidiyor, ‘Yapmayın’ diyecek gücüm yok!‘
26 yıllık hekim olan Yılmaz bunun 23’ünü acil servislerde geçirmiş. Sayısını bilemediği kadar çok sayıda tıp fakültesi öğrencisi, asistan yetiştiren Yılmaz, sağlıkta şiddetin kendisine ne hissettirdiği sorusuna şu karşılığı verdi:
“İki çocuğum var, hiçbirine tıp yazdırmadım. Bu benim için çok travmatik. Öğrencilerimin ellerinde TUS kitapları olur, bize bir şeyler sorarlar, kendilerini geliştirmeye çalışırlardı. Şimdi hepsi Almanca çalışıyor. Asistanlarımın önümüzdeki dönemle ilgili planları, programlarını yapardık. Şimdi tamamı ABD’ye, İngiltere’ye gitmek için hazırlanıyor. Çok üzücü ama hiçbirine, ‘Yapmayın’ diyemiyorum. O gücüm yok. İskandinav ülkelerine, Polonya’ya gitmeye çalışan bir sürü hekim var. Acil tıp sistemini yeni kuran Yunanistan’a da… Bulgaristan vatandaşlığı olanlar oraya geri dönüyorlar.”
‘Dayanamayıp, istifa eden öğrencilerimiz oldu‘
Öğrencilerin, asistanların her sabah kliniğe, vizitlere o gün yaşayacaklarını düşünerek bembeyaz yüzlerle geldiklerini anlatan uzman hekim şunları dedi: “Kimisi stresten mide- bağırsak sorunları yaşıyor, karınları ağrıyor. Artık dayanamayıp, istifa eden öğrencilerimiz oldu… ‘Hadi devam edelim’ diyecek gücümüz de kalmadı. Meselenin ne kadar vahim olduğunu anlatabilecek Türkçe kelimeler bulamıyorum. Hiç kendimizi bu kadar değersiz hissetmedik.”
Türk Tabipleri Birliği (TTB), haziranda 229 hekimin yurtdışına gitmek için ‘iyi hal belgesi’ne başvurduğunu açıkladı. Yılın ilk altı ayında bu belgeyi alan hekim sayısı toplamda 1171. Bu bir rekor.
‘Şiddet uygulayan, etkilenmeyeceğini düşünüyor‘
Yılmaz, sağlıkta şiddetin en çok görüldüğü yer olan acil servislere ‘kolay’ ulaşılması eleştirdi, “Hala enjeksiyon ve pansumanlar bile acil servislerde yapılıyor. İnanılır gibi değil!” dedi.
Şiddetin hız kesmek bir yana arttığını belirten uzman hekim, bunun sonuçlarının toplum sağlığını etkileyeceğini söylüyor: “Doğru dürüst bir sağlık hizmeti alamama, kalifiye sağlık personelini kaybetmeyle sonuçlanan bir sürece doğru gidiyoruz. Bunu anlatamamak en üzücü ve can alıcı şey. Başka bir plan mı var bunu da anmıyoruz. Mesajımız net, toplum sağlığı bozuluyor. Böyle giderse bozulacak. Hedef tahtasıyız, biri içeri girip, doktorun boğazına bıçak dayayabiliyor. Bu çok anormal bir şey.
Tartışmaları görseniz, ‘Test yapın, kendimi iyi hissetmiyorum, şu filmi çekin’ Sanki bir markete gelmiş, alışveriş ediyorlar. Bunların tamamını acil servisler göğüslemek zorunda kalıyor. Biz zaten kavgaları bunlarla ediyoruz. Sağlıkta şiddette cezaların artırılması, katalog suç haline getirilmesi iyi de toplumsal davranış kolay kolay değişecek gibi değil. Bu cezalar yeterli bir etkinliğe ulaşmıyor. İnsanlar yaptıkları hareketlerin çoğundan herhangi bir şekilde etkilenmeyeceklerini düşünüyorlar. Bunun çözümü aslında sadece belli cezaların artırılması da değil.”
Beyaz Kod (Sağlık Bakanlığı’nın sağlıkta şiddet birimi) şiddeti önlemeye yetmiyor. Kaldı ki Beyaz Kod’ların yüzde 80’e yakını mahkemeye gitmeden, uzlaşmayla sonlandırılıyor.
Haberden sonraki ilk nöbetini önümüzdeki çarşamba günü tutacak Yılmaz, birilerinin küfürlerine mutlaka maruz kalacağını biliyor: “Her nöbetimde Beyaz Kod versem ayda en az 20’yi bulurum. Sözel şiddeti geçtik, normalimiz haline geldi. Beyaz Kod’da polise ifade vermek, tutanak tutturmamız gerekiyor. İşler aksıyor. Bu yüzden acil serviste çoğunlukla olay fiziksel bir şiddet değilse Beyaz Kod verilmiyor.”
Yılmaz, şiddet uygulayanların o kurumdan hizmet almaması gerektiğini söyledi. Bir ya da birkaç kez, ağır şiddet uygulayanlarınsa kolluk kuvvetleri eşliği olmaksızın sağlık hizmeti alamamasının kanunla düzenlenmesini istedi.
‘Siyasi otorite sesini çıkarsın‘
İvedelikle sağlık çalışanlarına sahip çıkılması ve bunun ifade etmesi gerektiğini belirten Yılmaz, şunları dedi: “Hekimler kendilerini çok yalnız hissediyor. Siyasi otoritelerin, ‘giderlerse gitsinler’ değil, ‘bu insanlar çok kıymetli, kolay yetişmiyorlar, halkımız sağduyuludur, lütfen dikkat edilsin, hekimlerle hastalar düşman değildir’ gibi şeyler söylemesi lazım. Bununla ilgili sadece bakan Koca’nın bazı açıklamaları var. Medya da hassasiyet göstermeli. Mesnetsiz, sorgusuz, sualsiz haberler yapmamalı.”
Konya’da Dr. Ekrem Karakaya cinayetinden sonra bir valinin, diyanet mensubunun hekimler aleyhine aleni açıklamalarını, görev başındaki asker ve polislerin şehit de olabileceği üzerinden anlamsız tartışmaları hatırlatan uzman hekim, “Bütün bunlara baktığımızda hekimlerin ciddi bir şekilde yalnızlaştırılmış olduğunu bir kez daha görüyoruz” dedi.
‘Acil servislere girişler zorlaştırılsın, şiddet uygulayan hizmet alamasın‘
Acil servislere kolay ulaşımın engellenmesi gerektiğini savunan Yılmaz, şunları söyledi: “Hiçbir yerde elini kolunu, sallayarak hekimin kapısını tekmeleyle açıp, bıçağı boğazına dayayamazsınız. Biz defalarca, 2014, 2017, 2019’daki çalıştaylarda sağlık bakanlığına izah etmeye çalıştık. Acil servislere girişleri zorlaştıracak bazı önlemlere ihtiyaç var.”
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca hastanelere metal kapı dedektörü koymaya başladıklarını açıklamıştı.
Yılmaz bunun şiddeti engelleyemeyeceğini ancak bir niyet gösterdiği için önemli bulduğunu söyledi: “Dedektörler koymak için çok geç kalındı. Biz bunu 2014’den beri söylüyoruz. Belki Adana’da 50 kişinin acile girmesini engelleyemezdi ama iktidarın, sağlık yönetiminin bir niyet beyanıdır bence. Sadece bunlar yetmez. 2019’daki çalıştayda yurtdışı örneklere bakarak başka tedbirler önermiştik. Örneğin Birleşik Krallık’da herkes yaka kartlarında şiddetle ilgili buton (panik buton gibi) taşıyor.
Karşılaştığında basıyor, o anda bütün hastane güvenliği acil servise geliyor. Sistem duruyor, büyük bir anons yapılıyor, tüm acil ekibi hasta bakımlarını durduruyor. O kişiye sağlık hizmeti sunulmuyor. Benzeri uygulamalara ihtiyacımız var. Bunları söyleyeceğimi beş sene önce söyleseniz ‘yok’ derdim, itiraz ederdim. Geldiğimiz noktada başka şansımız yok. Bir kişinin sağlık hizmeti almasını engelleyen bir tutumu savunamazdım ancak görebildiğim kadarıyla başka şansımız yok. Daha birkaç gün önce Batman’da 4 ayrı suçtan aranan biri, bıçak alıp hekimlerin odasını bastı.”
‘Acilleri havuz problemi gibi düşünmek lazım‘
Yılmaz bütün acillerde ciddi hasta yoğunluğu olduğunu ve sorunun ‘havuz problemi’ gibi düşünülmesi gerektiğini söylüyor.
Acilleri ne dolduruyor, neden bu şekilde doluyor, neden boşalmıyor sorularının yanıtlarının aranması gerektiğini belirten Yılmaz, şunları anlattı:
“Hala basamaklı sağlık sistemimiz yok. Kışkırtılmış sağlık talebi var. Tüm enjeksiyon ve pansumanlar acil serviste yapılıyor. Akıl alır gibi değil. Diyelim ki bir serviste enjeksiyonlu bir tedavi uygulanıyor. Bu hastanın enjeksiyonu neden ilgili serviste değil de acilde yapılıyor? Bunları acile getirmeyecek çözümler üretilmeli.
İşlemi yapan hekim sorumluluk almalı ya da mahallesindeki aile hekimi pansuman, enjeksiyon yapabilmeli. Acilde hekim kalp kriziyle, felçle, trafik kazasıyla mı ilgilensin, enjeksiyon mu yapsın? Acilde bazı hastaların başından ayrılamazsınız, şokta, kanamalı bir hastaya 3 dakika düşmesi ne demek?”
‘Genel tababet poliklinikleri de kurulabilir‘
Hastanelerin acillerine gelen hastalar için üç alan tanımlı. Yeşil, sarı ve kırmızı. Sarı ve kırmızı gerçek acillik hastalar. Yeşil alan hastalarının çok büyük çoğunluğu aslında acil olmayıp polikliniklerde tedavi edilebilecekler.
Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği 32 acil kodlu şikayet var. Bu kodlar dışındaki şikayetlerle gelenlerin ayrı bir ücretlendirmeye tabi tutulabileceğini söyleyen Yılmaz, şöyle de am etti: “Bu dünyanın her yerinde de böyledir. Ücretsiz sağlık hizmeti savunuyorum elbette ama acillerde bir suiistimal haline gelmiş ve diğer insanların sağlık hakkını engelliyor. O kadar anlamsız talepler var ki. Acil olmadıkları halde acil serviste muayene olmuşlarsa bununla ilgili bir ödemenin, katkı payının olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda çok cüzi bir miktar eczaneler tarafından (SGK adına) tahsil ediliyor. Ama kimse farkında değil.
Hasta acilden sonra reçetesiyle eczaneye gitmediyse zaten ödemiyor da. Polikliniklerden randevu alamayan hastalar bize yönlendirilmemeli. Hastanelere ivedi bakım merkezi kurmak ya da o polikliniklere randevusuz bakabilmek için belirli kapasiteler bırakmak mümkün. Ayaktan hasta alan belki genel tababet poliklinikleri de kurulabilir. Biz de üç aydır ayağı ağrıdığı için acile gelenleri oraya yönlendirebiliriz.”
Meslektaşlara sitem
Öte yandan Dr. Ekrem Karakaya’nın öldürülmesi üzerine sağlık çalışanları 7 ve 8 Temmuz’da greve gitti.
Buna bayram tatili de eklenince toplam 11 gün kamu hastanelerinde aciller dışında sağlık hizmeti verilmedi. Kamunun bütün sağlık hizmetleri yükünü aciller sırtladı.
İki günlük grevde hizmet alamadığı için tepki gösterenler, dokuz günlük bayram tatili için ses çıkarmadı.
Tüm bu uzun süre boyunca aralıksız hizmet veren birimler yine acillerdi.
Yılmaz, şunları dedi: “Grev ve bayram üst üste geldi. Grev bir haktır ve yapılmalı. Ancak şu bir gerçek ki grevde de bayram tatilinde de ezilen bizdik. Dernek olarak yaşanabilecekleri önlemek için on maddelik önerilerimizi sunmuştuk. Acil servislerdeki güvenlik personel sayısının arttırılması, etkin triyajın, acil çalışanlarının hastane idarecileri tarafından desteklenmesi gibi. Biz bir yandan aksaklıkları gidermek diğer yandan acil hizmet vermek durumunda kaldık. Hem meslek örgütünden (TTB) hem de diğer uzmanlık derneklerinden destek görmek isterdim.”
Bıçak ve silahla rahatlıkla girilebiliyor
Tabloyu ortaya koymak için TATD’nin daha önce hazırladığı Acil Servislerde Şiddeti Önleme Raporu’na da bakalım.
Cumhurbaşkanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, TBMM Meclis Sağlık Komisyonu, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Radyo Televizyon Üst Kuruluyla paylaşılan rapora göre, acil tıp uzmanlarının hemen hemen tamamı (yüzde 98’i) meslek yaşantıları boyunca en az bir kez şiddete maruz kaldı.
Yüzde 38’si 10 kez ve üzerinde şiddete uğradı. Farklı bölgelerinden 816 acil tıp uzmanıyla düzenlenen ankete göre:
*Acil tıp uzmanlarının yüzde 7’sı hayatı tehdit eden (silah, kesici alet vs.) saldırıya uğradıklarını, yüzde 17’si ağır fiziksel darp, yüzde 40’ı ise hafif fiziksel darba maruz kaldıklarını ifade etti.
*Yüzde 70’i ağır sözlü hakarete uğradıklarını ve küfür işittiklerini, yüzde 77’si ise bağırma, tehdit gibi sözel hakareti uğradıklarını bildirdi.
*Acil tıp uzmanlarının hemen hemen tamamı yüzde 98’i meslek yaşantıları boyunca en az bir kez şiddete maruz kaldı. Yüzde 38’i ise meslek yaşantıları boyunca 10 kez ve üzerinde şiddete maruz kaldı.
*Yüzde 97’si acillerde özel güvenlik görevlilerinin, yüzde 71’inde polisin, yüzde 50’sinde jandarmanın, yüzde 5’inde bekçilerin bulunduğunu bildirdi. Buna karşılık, acil tıp uzmanlarının yüzde 85’i güvenlik görevlilerinin, yüzde 71’i polislerin, yüzde 66’sı jandarmanın görevlerini yeterince iyi yapamadıklarını düşünüyor.
*Acil tıp uzmanlarının yüzde 90’dan fazlası Sağlık Bakanlığı, Sağlık İl Müdürlükleri ve hastane idarecilerinin mevcut yetkilerini kullanarak şiddet olaylarını önlemeye yönelik yeterli çaba sarf etmediklerini düşünüyor. Yine yüzde 90’a yakın bir kısmı il emniyet müdürlükleri ve valiliklerin yeterli önlemleri almadıklarını düşünüyor.
* Acil servislerin yüzde 99’unda girişte silah, bıçak gibi aletlerin rutin kontrolü asla yapılmıyor. Bu riskli alanlara hasta ve yakınları silah ve bıçakla rahatlıkla giriyor.
Acillerde ziyaretçi kabulü şiddeti etkiliyor
*Acillerde şiddet olaylarının önemli bir kısmında hasta yakınları rol oynuyor. Acillerin sadece yüzde 15’inde bir ziyaretçi izin veriliyor, yüzde 57’sinde refakatçi kontrolünün olmadığı sadece abartılı sayılara izin verilmiyor, yüzde 26’sında ise hiç kontrol yok. Doktorların yüzde 89’u ziyaretçi kabulünün şiddeti artırdığını düşünüyor.
*Acil tıp uzmanlarının neredeyse tamamı (yüzde 99’u) şiddet uygulayan kişilere verilen cezaların yetersiz olduğunu düşünüyor. Yüzde 82’si cezaların artırılmasının şiddet olaylarını azaltacağına inanıyor.
*Daha önce şiddete defalarca başvurmuş, cinayet işlemiş, sağlık çalışanını darp etmiş kişiler normal bir bireymiş gibi hastanelere ve acil servislere girebiliyor. Acil tıp uzmanlarının yüzde 71’i en azından daha önce sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uyguladığı bilinenlerin sağlık sisteminde bir şekilde kayıtlı olması gerektiğini düşünüyor.