
DR. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Dedikodu yapar mısınız? Ben yaparım. Yalnız, bir insanın yüzüne söyleyemeyeceğim hiçbir şeyi arkasından söylemem. Dobralığım baskın kişilik özelliklerimden birid. En azından başka insanlar hakkımda böyle der. Öte yandan, birçok kişi arkasından atıp tuttukları insanla karşı karşıya gelince bırakın arkasından konuştuklarını yüzüne söylemeyi, ona en sevdiği insanmış gibi davranabiliyor. İşte bu noktada olay dedikodudan da çıkıp riyakarlığa evriliyor.
Tanıdığımız insanlar kadar tanımadığımız insanlar hakkında da dedikodu yapıyoruz. Özellikle de uzaktan haset ettiğimiz insanları kendi aramızda gömdükçe gömüyoruz. Şöyle ya da böyle dedikodu malzemesi yaptığımız insanları ya da o insanların sahip olduğu bazı şeyleri önemsiyoruz. Yoksa insan önem vermediği bir şey hakkında neden konuşsun ki?
Ayrıca, son yıllarda öyle bir noktaya geldik ki ülkece ya siyaset konuşuyoruz ya ekonomi ya da başkalarının hayatını. Tahminimce hemen herkes kendi hayatında o kadar tatminsiz ki kendinden kaçmak için başkalarının hayatını masaya yatırıyor. Ya da kendi değersizlik duygusuyla baş edemediği için başkalarını değersizleştirip rahatlamaya çalışıyor. Sebep her ne olursa olsun -başka toplumlara kıyasla- fazlasıyla dedikodu yapan bir toplum olduğumuzu inkar edemeyiz.
Peki dedikodu yapmak bir problem mi?
Aslında dedikodu insan doğasının bir parçası ve belli bir miktar dedikodu yapmak olağan, hatta faydalı bile sayılabilir. Yalnız, dedikodunun sıklığı, türü ve niyeti işin rengini değiştiriyor.
Dedikodunun evrimsel kökeni
Dedikodu yalnızca modern bir eğlence aracı değil, aynı zamanda evrimsel bir araç. Antropologlar, dedikodunun ilk insan topluluklarında kritik bir rol oynadığını öne sürüyor. Yazılı yasalar veya resmi sosyal yapılar olmadan önce, insanlar çevrelerindeki kişileri tanımak ve güvenilir olup olmadıklarını anlamak için sözlü bilgilere güvendi.
İngiliz antropolog Robin Dunbar’a göre, dedikodu ‘sosyal bakım‘ın literatürdeki adıyla ‘social grooming‘in bir türü olarak evrimleşti. Yani, büyük gruplarda fiziksel temas olmadan bağları sürdürmenin bir yolu. Primatların birbirinin tüylerini temizleyerek sosyal ilişkilerini güçlendirdiği gibi, insanlar da konuşarak sosyal bağlarını geliştirdi.
Dedikodunun psikolojik ve sosyal nedenleri
Psikolojik olarak, dedikodu tatmin edici bir eylem. İnsanların sosyal bağ kurma ve bir gruba ait olma ihtiyacını karşılar. Başkaları hakkında konuşmak, samimiyeti artırabilir ve grup kimliğini güçlendirebilir. Araştırmalar, dedikodunun beynin ödül sistemini harekete geçirdiğini ve dopamin salgılanmasına neden olduğunu gösteriyor. Tıpkı keyif veren diğer aktiviteler gibi. Ayrıca, dedikodu yaparken insan öfkesini, hasetini, kırgınlığını da açığa çıkarttığı için dedikodu duygusal olarak da rahatlamaya yardım ediyor.
Sosyal açıdan bakıldığında ise dedikodu bir tür toplumsal denetleme mekanizması işlevi görür. İnsanlar başkalarının eylemlerini tartışarak -ister iyi davranışları övmek ister kötüleri kınamak olsun- ortak değerleri pekiştirir. Bu yüzden dedikodu, sosyal uyumun önemli olduğu küçük topluluklarda ve iş yerlerinde daha yaygın.
Dedikodu, kültürden kültüre farklılık gösterebilir. Örneğin, Türkiye gibi kolektivist toplumlarda dedikodu genellikle -sözde- ahlaki değerleri korumak ve grup içi uyumu sağlamak amacıyla yapılır. ‘Elalem ne der‘ kaygısı, birçok dedikodunun temelini oluşturabilir. Bir komşunun boşanması, bir akrabanın giyim tarzı ya da bir arkadaşın yeni sevgilisi hakkında yapılan sohbetler, aslında toplum normlarını pekiştiren örnekler.
Batı’daki bireyci kültürlerde ise dedikodu daha çok bireysel rekabetin bir parçası olabilir. Örneğin, iş hayatında bir rakip hakkında olumsuz bir bilgi yaymak, kişinin kendi statüsünü yükseltme çabasının bir sonucu olabilir.
Ancak herkes aynı derecede dedikodu yapmaz. Kişilik özellikleri burada önemli bir rol oynar. Sosyal etkileşimden hoşlanan dışa dönük bireyler, içe dönük insanlara kıyasla daha fazla dedikodu yapma eğilimindedir. Ayrıca, narsistik veya manipülatif eğilimlere sahip kişiler, dedikoduyu başkalarını yönlendirmek ya da kendi statülerini yükseltmek için stratejik bir araç olarak kullanabilir.
Dedikodunun faydaları ve zararları
Dedikodu çift taraflı bir kılıç gibidir. Olumlu yönlerine bakıldığında, insanları birbirine bağlar, samimiyeti arttırır, duygusal rahatlama sağlar, bazen faydalı bilgiler paylaşılmasına olanak tanır, insanı eğlendirir ve bazı toplumsal normları korur.
Örneğin, birinin sahtekârlığıyla ilgili dedikodular bir insanın onunla iş yapmasını ya da arkadaş olmasını engelleyebilir ki bu da dedikodunun faydalı bilgi paylaşımı kısmına dahil edilebilir. Tabii her dedikodu da doğru içeriğe sahip olmadığından insanlara ön yargıyla yaklaşmak yerine onları tanımak için biraz zaman vermeliyiz. Öte yandan, başka bir insan hakkında toplumdan aldığımız bilgiler o insanla iletişim şeklimizi şekillendirme ve onu tanımaya vereceğimiz zaman konusunda bize destek olabilir.
Başka bir örnek verecek olursak, çok çapkın olduğu söylenen birisiyle ilişkiye başlama konusunda insan biraz daha dikkatli davranabilir. Yalnız, ataerkil bir toplumda yaşadığımız için bu konudaki dedikodular gerçekliği yansıtmayabilir. Erkeklerin çapkınlığı bir başarı olarak lanse edilirken kadınların sıcakkanlı, arkadaşça tutum ve yaklaşımları bile birisine asılmak olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, erkeklerin çapkınlıkları genelde bir övgü gibi ağızdan ağıza abartılarak aktarılırken kadınların sevecen tutum ve davranışları basitlik olarak algılanıp senaryolaştırılabilir. Ayrıca, iş yaşamında kadının samimi tutum ve davranışları kariyer hedefine yönelik flört etme girişimi olarak tanımlanabilir. Haliyle, böyle durumlarda dedikodular yarardan çok zarar verir.
Asılsız söylentiler insanları yanlış yönlendirebilir, itibar zedeleyebilir ve gerek iş yaşamında gerek sosyal yaşamda toksik bir atmosfer yaratabilir. Dedikodu kötü niyetli hale geldiğinde sosyal izolasyona, ruhsal problemlere ve hatta hukuki yaptırımlara yol açabilir.
Kötü niyetli dedikodu ve sonuçları
Dedikodu, faydalı olduğu gibi zararlı da olabilir dedik. Bazen zararları öngörülemez ve insanlar yaptıkları dedikodularla başkalarına farkında olmadan zarar verebilir. Boşboğazlıkları başkalarının celladı olabilir. Öte yandan, dedikodu sistematik, planlı bir kötülüğün parçası olarak da kullanılabilir.
Kötü niyetli dedikodu genellikle üç şekilde ortaya çıkar:
Yanıltıcı veya abartılı bilgiler yaymak: Örneğin, bir işyerinde bir çalışanın terfi alacağı söylentisi yayılırken başka biri bu kişinin haksız yere torpil kullanarak yükseldiğini iddia edebilir. Bu, kişinin itibarını zedeleyerek hem iş arkadaşlarıyla ilişkilerini hem de kariyerini olumsuz etkileyebilir.
Gizli veya kişisel bilgileri açığa çıkarmak: Bir arkadaş grubunda, bir kişinin özel hayatıyla ilgili hassas bir bilginin başkalarına anlatılması, güven ilişkisini sarsar. Bu tür dedikodular özellikle sosyal medyada hızla yayılabilir ve kişinin psikolojik olarak zarar görmesine neden olabilir.
Başkalarını kasıtlı olarak küçük düşürmek veya dışlamak: ‘Mean Girls‘ filminde olduğu gibi, bazı gruplar belirli bir kişiyi dışlamak veya ona zarar vermek için kasıtlı olarak dedikodu yapar. Filmin meşhur ‘Burn Book’ (Yanık Defter) sahnesinde, öğrenciler hakkında yalan ve kötü niyetli dedikodular yazılarak tüm okulun onları yargılaması sağlanır.
Dedikodunun aynı zamanda ne kadar tehlikeli bir silah olduğu Nathaniel Hawthorne’un ‘The Scarlet Letter’ adlı eserinde görülebilir. Roman, toplumun başkahraman Hester Prynne hakkındaki dedikodularıyla onu nasıl dışladığını ve cezalandırdığını anlatır. Benzer şekilde, Jane Austen’in ‘Pride and Prejudice‘ adlı romanında dedikodu, Elizabeth Bennet’in, Bay Darcy ve Bay Wickham hakkındaki algısını şekillendirir ve insanların yanlış yönlendirilebileceğini gösterir.
Kötü niyetli dedikodunun gerçek hayattaki etkileri ise ciddidir. Sosyal medya çağında, yanlış bir bilgi saniyeler içinde binlerce kişiye ulaşabilir ve bir kişinin itibarı onarılamaz şekilde zarar görebilir. Bu tür dedikodular, okullarda zorbalığa, işyerinde mobbinge ve hatta depresyon gibi ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir.
Denge nasıl korunur?
Her dedikodu kötü değildir, ancak nasıl ve neden dedikodu yaptığımızın farkında olmak önemli. Bir başkası hakkında bir şey paylaşmadan önce şu soruları sormak faydalı:
- Anlatacağım bilgi doğru mu?
- Anlatacağım bilgi bana sır olarak mı verildi? Ben bu bilgiyi nereden duydum?
- Anlatacağım bilgiler birisine zarar verecek mi? O insanın zarar görmesini istiyor muyum?
- Hakkında konuşacağım insan karşımda olsaydı onun yüzüne karşı da bunları söyleyebilir miydim?
Sonuç olarak, dedikodu insan doğasının bir parçası. Yalnız, yaptığınız dedikodu bir insana zarar veriyorsa, insan doğasının karanlık tarafına geçmeyi tercih ediyorsunuz demektir.