• 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ

‘İpek zavallı çaresiz dünyada’

02/09/2020 12:53

HÜRREM SÖNMEZ

İpek’in intihar etmeden önce bıraktığı mektup böyle başlıyor: “İpek zavallı çaresiz dünyada.”

İpek Er 18 yaşındaydı. 7 Temmuz’da Siirt başsavcılığına müracaat ederek sosyal medyada tanışıp arkadaşlık yaptığı jandarma uzman çavuş Musa Orhan’ın kendisine cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla şikayetçi olmuş, bunun üzerine soruşturma başlatılmıştı.

Reklam

Ancak şüphelinin adli kontrol şartıyla salınması üzerine İpek iddiaya göre 16 Temmuz’da av tüfeğiyle kendisini vurdu. Bir aydan uzun hastanede yaşama savaşı verdi ama kurtarılamadı. 18 Ağustos’ta hayata veda etti.

İpek’in ölümü sosyal medyada da öfke yarattı. Orhan’ın tutuklanması için binlerce tweet atıldı ve nitekim Orhan tutuklandı. Kamuoyundan yükselen tepki üzerine Jandarma Genel Komutanlığı Orhan’ın açığa alındığını ve hakkında idari soruşturma başlatıldığını açıkladı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Cenaze bizim cenazemizdir. Bu konuda yargının önüne ne konmuştur, yargının önünde ne vardır, bunu yargı inceliyor. Yargının da üzerine düşen görevi yapacağına inancım ve güvenim tamdır” dedi. Soylu’nun bu açıklamasından bir hafta sonra sonra Orhan avukatının itirazı üzerine mahkeme tarafından salıverildi.

Orhan’ın serbest bırakılması kamu vicdanını yaralamış, toplumda şiddetli bir öfkeye yol açmıştı. İçişleri Bakanlığı bir açıklama daha yaptı. Orhan’ın serbest kalması ile kendisi arasında bağ kurulması, bakanı öfkelendirmişti anlaşılan. Şöyle dendi açıklamada: “Bu acı olaydan siyasi bir rant devşirmeyi, kurumlarımızı ve adalet sistemimizi yıpratmayı hedefleyen, gayri ahlaki iftiraları atan terör örgütüne müzahir basın-yayın organları hakkında gerekli tüm yasal işlemler başlatılacaktır.”

Reklam

Gayri ahlaki iddiadan kasıt nedir bilmiyorum? Örneğin kamu görevlilerinin karıştığı suçlarda devletin ve yargının kamu görevlilerini koruyup kolladığı olabilir mi? Yargının bağımsız olmadığı, talimatla hareket ettiği ya da?

İçişleri Bakanlığı razı ise yaşam hakkı ihlalinden işkence ve kötü muameleye kadar kamu görevlilerinin himaye edildiği örnek vak’aları, üstü örtülen dosyaları tartışmaya hazırız. Bana kalırsa 18’inde hayata veda etmiş bir genç kadın için adalet talep eden herkesi siyasi rant peşinde göstermektir gayrı ahlaki olan.

Öte yandan önceki gün Jandarma Genel Komutanlığı, Orhan’ın ordudan ihraç edildiğini duyurdu. Doğal olarak herkes aynı soruyu sordu: “Masum ise neden ihraç edildi, suçlu ise neden tutuklu değil?”

Mesleki disiplin kuralları ile ceza yargılamasındaki bir koruma tedbiri tutuklama ve koşulları ayrı kavramlar olduğu için Orhan’ın böyle bir hadiseye isminin karışmasını ihraç için yeterli görmüş olabilir kurum.

İpek öldü, Orhan serbest. İpek’in annesi “Sağ olduğum sürece davacıyım, belindeki silaha ve devlete güvenerek bunları yaptı bu kişi” diyor. Haksız mı? Belindeki silaha ve arkasını yasladığı devlete güvenerek “Bana bir şey olmaz” diyenlerin yabancısı mıyız?

Orhan’ın serbest bırakılmasına ilişkin kararda ‘rıza’ vardır diyen mahkeme, İpek’in yanında bir avukat olmaksızın alınan ifadesinde olayı aktarma biçiminden yola çıkıyor. İçki veya evlenme vaadinin rızayı ortadan kaldıran sebepler olmadığına vurgu yapıyor. Sosyal medya ve basında yer alan 20 gün zorla alıkoyma gibi bazı iddialar İpek’in ifadesiyle uyuşmuyor. Lakin mahkemelerimiz de, 18 yaşını yeni doldurmuş genç kadında ‘rıza’ dediği şey nasıl teşekkül eder onunla ilgilenmiyor. Evinden kaçmış, silahlı kuvvetler mensubu, silahlı, “Bana bir şey olmaz, daha önce de yaptım” diyecek kadar kendisine güvenen bir adamın elinde, “Ben namusum için yaşarım, köyde kimsenin yüzüne bakamıyorum” diyen bir babası, biri polis olmak üzere altı üvey abisi var. İlişkiye girmiş girmemiş, ne yaşamış bir önemi yok. O köye dönerse başına ne geleceği bilinmez. Mektupta yazdığı gibi ölüme de varabilir sonu. Nitekim de öyle oluyor.

Ağabeylerden biri, baba, Musa ya da herhangi bir başka erkek her an o tetiği çekebilecekken, yani İpek konumundaki kadınlar için bazen mecazen bazense gerçek anlamıyla duvarda her an patlamaya hazır bir silah varken, hangi rıza diye sormak gerekir mahkemeye? Nasıl ve hangi koşullarda oluştu bu rıza dediğiniz?

Rıza bir eylemi özgür iradeyle onaylamaktır, kişinin baskı ve tehdit altında olduğu bir ortamda rızanın ortadan kalkması için mutlaka fiziksel şiddet olması da gerekmez. Evden kaçan, kimliğinde tesettürlü, otel kamera kayıtlarında ise açık ve modern kıyafetlerle görünen İpek o köye ve aile evine dönmek zorunda kalırsa başına gelebileceklerden korkuyorken, Musa’ya inanıp ona güvenmişken, İpek “Hayır” dediği halde onu zorlayan, onu itip kakan Musa ile yaşadığı ilişkide rıza vardır demek hangi vicdanla, hangi adaletle bağdaşır?

Musa ona “Benimle ol nikah kıyarım” der. İpek, birlikte olursa Musa onunla evlenir, evlenirse hayatta kalır…

İpek’in dünyasındaki denklem böyleyken mahkeme “İçki ve evlenme vaadi rızayı sakatlamaz” dedi. Peki hiçbir fiziksel şiddetin ve sözlü tehdidin olmadığını farz ettiğimizde dahi “Namusum kirlenir”, “Dünyam yıkılır”, “Beni yaşatmazlar” diyen İpek’in bu korkuları sakatlamıyor mu rızayı? Hayatta kalma arzusu ya da ?

Rıza dışı meydana geldiği iddia edilen cinsel saldırı eyleminden sonra rızaya dayalı yeniden cinsel birlikteliklerde bulunulmasının olağan yaşam koşullarıyla bağdaşmayacağını söylüyor mahkeme. Hangi ‘olağan koşullar’dır burada bahsi geçen? İstemediği halde onunla zorla ilişkiye giren erkekle evlenmekten başka yolu olmadığının farkında olan İpek’in ‘olağan yaşam koşulları’nın farkında değilseniz ‘cebir ve tehditle mağdurun iradesinin fesada uğraması koşulunun gerçekleşmediği’ sonucuna da varabilirsiniz elbette. Hele de ‘sahipsiz’ bir genç kadına karşı ‘sahip çıkılması’ idari gelenek olmuş bir erkek kamu görevlisi söz konusuysa.

Musa’nın “Sahipsizsin” dediği İpek mektubuna “İpek zavallı çaresiz dünyada” diye başlamakta haklıydı. Çünkü ardından atılan binlerce tweet’ten önce o tüfek patladığında İpek yalnızdı. ‘Namusu için yaşayan’ babasına, ifadelerine bir yerde rastlayamadığımız ağabeylerine, verdiği ifadede İpek hakkında ileri geri konuşan otel sahibi erkeğe, onun hayatını, başına ne geleceğini zerrece umursamayan Musa’ya, bütün bunlar arasındaki yazılı olmayan mutabakata, bu kirli ittifaka karşı yalnızdı.

Musa’dan şikayetçi olmak için gittiğinde dilerse ona bir avukat yardımı alabileceğini belki de hiç söylemeyen, o ifadeyi tam da rıza olduğu görüntüsü oluşacak şekilde geçen ve bunu da kim bilir hangi saiklerle yapan kolluğa ve yargıya karşı yalnızdı İpek.

Duvardaki silah patladı. İpek öldü, elimizdeki bilgi ufak tefek bir kızın, av tüfeğini karnına dayayarak intihar ettiği. Gözümüzde canlandırdığımızda dahi izaha muhtaç bir hal alıyor bu ölüm.

İpek adli tıp muayenesinde, adliyede yalnızdı. Arkasından “Bir asker ya da memurun nikahı ile kendilerini yaşadıkları hayattan kurtarmaya çalışan kızlar” diye hiç haddi olmadan büyük büyük tespitler yapan veya internet yüzünden fiber optik romantizm hayallerine daldıklarını ve aldandıkları için başlarına bunun geldiğini yazan, daha da ileri gidip “Şerefli Türk askerini baştan çıkartıp sonra da iftira etmiş” demeye getirenler, doğrudan veya dolaylı İpek’i suçlayanlar karşısında ‘yalnız bir ölü’ olarak kalmamalı ama. Aynı cendereye sokulmuş başka genç kadınların aynı kaderi paylaşmaması için.

“Askerdir yapmıştır” diyenler ile “Şerefli Türk askerine iftira atıyorlar” diyenlerin kavgası arasında ‘hakikat’ umursanmayabilir. ‘Sosyal medya yargısı’ maddi gerçekten ziyade görmek istediğiyle meşgul olabiliyor. Ama İpek’i öldüren hakikat; dilediği gibi giyinip özgürce yaşadığı bir hayatın hayalini kurduğu ve onun hayatını zerrece önemsemeyen bir erkeği sevip güvendiği için tecavüze uğrayıp ölmesini ‘hayatın olağan akışı’ olarak görmek isteyen zihniyete karşı, acılı yüzü zihnimize kazınan annesinin umurunda.

Resmi nikahı dahi olmayan, hatta bu yüzden nüfusta İpek’in annesi olarak görünmeyen “Sağ olduğum sürece davacıyım” diyen o annenin aradığı adaleti tesis etmek zorunda yargı.

Ve elbette söylemeden geçemeyiz: İstanbul Sözleşmesi gereği gibi uygulansaydı, sözleşmenin öngördüğü yapı ve kurumlar hayata geçirilseydi, İpek bugün hayatta olabilirdi pek çok başka kadın gibi. Çünkü belki o zaman o kadar da yalnız olmadığını bilirdi, zavallı ve çaresiz hissetmezdi kendisini koca dünyaya, o dünyanın törelerine ve kirli ittifaklarına karşı. “İpek zavallı çaresiz dünyada” diyerek gitmezdi bu dünyadan.

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Hürrem Sönmez

SON HABERLER

Yeniden AB ve reform: Gerçek(çi) olabilir mi?

Bu politik koşullarda AKP’nin AB ve reform konusunda gerçekten ciddi olması ve somut adımlar atması mümkün değil.

Kadir Şeker hakkındaki karar bozuldu: Yeniden yargılanacak

Sevgilisi Ayşe Dırla’yı (35) dövdüğü öne sürülen Özgür Duran’ı (32) engellemek isterken kalbinden bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle 12.5 yıl hapse çarptırılan Kadir Şeker (20) hakkında verilen ceza, Bölge Adliye Mahkemesi’nce bozuldu. Şeker, yeniden yargılanacak.

AYM ihlal görmedi: Çatışma yok, silahı tutukluk yapmış ama vurularak öldürülmesi ‘hukuka uygun’

Anayasa Mahkemesi, 2015 yılında İstanbul’da bir evde polis tarafından öldürülen Gülay Özarslan’ın annesinin yaptığı başvuruda yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar verdi

Norveç’te 23 yaşlı, ‘corona’ aşısından sonra hayatını kaybetti: İnceleme başlatıldı

Norveçli yetkililer, ülkede 23 yaşlının Covid-19 aşısının ilk dozunu vurulduktan kısa süre sonra hayatını kaybettiğini duyurdu.

Hong Kong veri eksikliği nedeniyle Sinovac aşısının uygulanmasını erteleyebilir

Hong Kong’da, Çinli Sinovac firmasının ürettiği Covid-19 aşısının dağıtımının veri eksikliği nedeniyle ertelenmesi söz konusu.

İspanyollar Franco sonrası nasıl bir sistem kurdu? Onlar da bizi kıskanıyor mu?
Almanya nasıl bir sisteme sahip ki, mütemadiyen Türkiye’yi kıskanıyor?

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1173 gündür tutuklu

AGORA

Türklüğü benimsemeyen Ermeni’ye de mi ‘Türk’ denecek!

Murat Sevinç

Yeniden AB ve reform: Gerçek(çi) olabilir mi?

İhsan Dağı

Türk mutfağı dünyada başarı yakalayabilir mi?

Mehmet Aksel

GÜNÜN 11’İ

Kübra Par: Partisinden gelebilecek mırıldanmaları göze alarak yaptığı hareketten dolayı Koca’ya teşekkür borçluyuz

Mehmet Ali Güller: İktidarını sürdürebilmek için yeniden AB’ye ihtiyaç duyuyor

Yılmaz Özdil: Ejder meyveli smoothie içenler olacak, pazar çöpünden sebze toplamak zorunda kalanlar olamayacak

Osman Müftüoğlu: Aşılama kampanyası en geç üç-dört ay içinde bitirilmelidir

İbrahim Kiras: ‘Halkımızı aşı olmaya davet ediyorum’ açıklamalarıyla ‘aşı varmış gibi’ yapıyorlar

Sedat Ergin: Çin aşısının kalan partileri ve 4.5 milyon doz BioNTech aşısı ne zaman gelecek?

Abbas Güçlü: Yeni rektörün her söylemi çok yakından izleniyor; dikkatli olmasını öneririz

Feray Aytekin Aydoğan: Din derslerinin zorunlu tercihi noktasında her türlü baskı aygıtı dayatılıyor

Ender İmrek: Ülkeyi şirket gibi yönetmekten söz ediyorlardı, o şirketin içini boşalttılar

Erk Acarer: Suruç patlamasından altı, Sultanahmet’ten beş yıl sonra neden bir bombacı mantar gibi ortaya çıkıverdi

Okan Müderrisoğlu: Siyasi hayat, MHP için de sanıldığı kadar konforlu seyretmiyor

Çevrimiçi, yerçekimsiz Gogol

İstanbul Havalimanı’nda bir dakika sanat…

Üç ‘Rebecca’

Şakir Eczacıbaşı’nın fotoğraf sergisinden 10 ‘seçilmiş an’

Bilinmeyen bir cisim yaklaşıyor!

Yıllarca çekmecede katlı duran Tenten çizimi 3.2 milyon avroya satıldı

Maldivler’in en geniş özel adası hizmete açıldı: Geceliği 600 bin liraya misafirlerini bekliyor!

İstanbul’un yüksek kesimlerinde kar yağışı

Avustralya’da bir adam kayıp kedisini bulmak için askeri teçhizat ile hayvan barınağını bastı

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • Email
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi