Darbe girişiminin sürdüğü gece İstanbul’da yaşanılanları kayda alan AFP fotomuhabirleri Bülent Kılıç ve Ozan Köse, Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını söyledi.
Sputnik’in aktardığına göre Bülent Kılıç o gece Boğaziçi Köprüsü’nün Nice saldırısı nedeniyle Fransız bayrağının renkleriyle ışıklandırılmasını fotoğraflıyordu: “Çekim yaparken bir noktada trafiğin durduğunu fark ettim. Arkadaşlarımdan bir şeyler olduğuna dair telefonlar aldım ve Ozan’ı aradım, o da aynı şeyleri söyledi. Arabayı alıp iki fotoğrafçı arkadaşımla köprüye doğru yola çıktık, çılgın gibi sürüyordum ve bir asker bizi durdurdu ve ordunun yönetimi ele geçirdiğini söyledi.”
Bu sözleri duyduğunda yerin ayaklarının altından kaydığını hissettiğini kaydeden Kılıç, ardından daha fazla ekipman ve kask almak için eve gittiğini belirterek şunları söyledi: “Köprüye geldiğimde ne kadar çok asker olduğunu görüp Paris’teki ofisi aradım, onlara ‘Bu bir darbe, havalimanı kapanmadan daha çok fotoğrafçı yollamalısınız’ dedim.”
‘Mısır gibiydi, şok olmuştum’
Daha önce askeri darbe sırasında Mısır’da bulunduğunu kaydeden Köse ise o anları şöyle anlattı: “Köprüde, askerlerin önünde bazı insanlar toplanmaya başladı. Mısır’ı düşünüyordum. Mısır’da insanlar toplanmaya başlamıştı ve askerler onları vurdu. Aynı şekilde oldu. İnsanlar köprüde toplandı ve asker ateş etmeye başladı. Şok olmuştum, bu kadar insanın ölmeye hazır olacağını beklemiyordum. Ama oldu, askerler ateş ediyordu ve insanlar onların önünde durdular.”
‘Başbakanlık ofisinden biri durdurdu’
Kılıç, köprüde geçen saatlerini ‘film gibi’ olarak nitelerken, daha sonra sosyal medyaya da yansıyan, askerlerin linç edilircesine dövüldüğü dakikaları da şöyle anlattı: “O arada insanlar askerlerin üzerine yürüyordu, diğer köprüdeki askerlerin adamlarını terk ettiği haberi geldi ve bu kalabalığı kamçıladı. Birden insanlar tanklara doğru koşmaya başladı. Ben de onlarla birlikte koştum ve yanımdaki biri, ‘Askerleri öldürüyorlar’ dedi. O tarafa gittiğimde, rütbesiz bir askere bıçakla saldırıldığını ve dövüldüğünü gördüm. Zaten ölmüştü. Etraftaki insanlar, ‘Köprüden atın’ diye bağırıyordu. Kalabalıktan biri kaskımı aldı ve bana onunla vurdu, sonra da diğerleri. ‘Köprüden atın’ diye bağırdıklarını duydum. Sonra birden bire bir adam çıktı ve ‘Ne yaptığınızı sanıyorsunuz, durun, ben Başbakanlık Ofisi’ndenim’ diye bağırdı ve onlar da durdular.”
Kılıç, “Köprüde yaşadıklarım şimdiye kadarkilerin en korkuncuydu ve ben daha önce savaşlarda gazetecilik yaptım. Suriye’de bulundum. Bu benim ülkem, benim evim, bu köprüyü çocukluğumdan beri biliyorum. İnsanlar sokaklarda kontrollerini yitiriyorlardı” dedi.
‘Neler olduğunu anlayamadım’
Darbe sırasında askerlerin başbakanlık ofisine gideceklerini düşünerek Beşiktaş’a giden Ozan Köse ise, bir saat bekledikten sonra Taksim’e geçmiş. Burada iki ateş arasında kaldığını belirten Köse şöyle devam etti: “Yolda durdurduğum minibüsten iner inmez bize ateş etmeye başladılar. Bir tarafta polisler, diğer tarafta askerler vardı ve biz ortadaydık. Minibüsten birlikte indiğim kişilerden biri 1 metre ötemde vuruldu. Yere düştüğünü gördüm, kurşun seslerini duydum ve koşmaya başladım. 200 metre sonra beyaz bir arabanın yanında durdum, sürücüsü vurulmuştu. Şok olmuştum, neler yaşandığını, neler olduğunu anlayamadım.”
Taksim’e çıkarılan askerlerin ‘kaybolmuş gibi’ olduklarını söyleyen Köse, “Bu darbe girişiminde bir sürü kişi hayatını kaybetti. Türkiye’deki her şey değişecek. Şimdi insanlar ikiye bölündü” diye konuştu.
‘Ne isterlerse yapabileceklerini hissediyorlar’
Her iki AFP muhabiri de Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını belirtirken, Bülent Kılıç şunları kaydetti: “Türkiye’de bir çizgi çekildi. Askerlerin karşısına dikilen insanlar vardı, ancak bir kez askerleri durdurduktan sonra kendilerini durdurmadılar. Kontrollerini kaybettiler. Ve şimdi ne isterlerse yapabileceklerini hissediyorlar. Bunlar İstanbul’da yaşandı, Halep’te değil. Halep’te kanun yok, yasa yok, anarşi var. Biz hala Türkiye’deyiz. Bir demokrasi savaşçısısın, orduyu durdurdun, bu güzel. Ama bir kez orduyu durdurduğunda, askerler pes ettiğinde, durmalı ve dünyaya, ‘Neler yaptığımıza bakın’ demelisin. Ama onlar böyle yapmadılar.”