İlk filmi 1999’da yayınlanan ‘The Matrix’in ardından 2003’te yayınlanan ‘Matrix Revolutions’ filmiyle seri sonlandırılmıştı. 18 yıl aradan sonra tamamlanan dördüncü film ‘The Matrix Resurrections’ de vizyona girdi. Film Türkiye’de de 24 Aralık’ta seyirciyle buluşacak.

Sinemaseverlerin 18 yıl aradan sonra gelen ve büyük beklenti yaratan film hakkında ne düşüneceği şimdilik belirsiz. Ancak sonuç ne olursa olsun üzülmeyin. Çünkü film, felsefesi itibariyle de farklı birçok yapımla kesişiyor. Yani Matrix’in izlerini farklı filmlerde de bulabiliriz.
Diken, ‘Matrix kafası’nda kalmanızı sağlayacak olan filmleri derledi.
The Animatrix

Animatrix, kurgusal Matrix evreninde geçen, 2003 yapımı dokuz animasyon kısa filmi içeren bir yapıt. En başarılı anime antolojisinden sayılan seri, Matrix serisini bir bütün olarak anlamak için önemli bir noktada duruyor. Serinin büyük bir kısmı Wachowski kardeşler tarafından yazılıp tasarlandı. Seri, Japonya’da animasyon alanında tanınan kişiler tarafından çekildi.
Bound (Tuhaf İlişkiler)

Matrix denilince akla erotik bir lezbiyen suç draması gelmemesi normal. Ancak Wachowski kardeşlerin 1996’da yarattığı bu film başarılı olmasa belki de Matrix olmazdı. Film yalnızca ana akım filmlerde nadir olarak görülen bir dönemde lezbiyen bir ilişkiyi gerçekçi şekilde tasvir etmesiyle dikkat çekmiyor. Filmde aynı zamanda ileride Matrix’in görsel ve işitsel başarısını yaratacak olan ekipten görüntü yönetmeni Bill Pope, Zach Staenberg ve besteci Don Davis’in katılımı görülüyor. Wachowski’ler için her şeyin başladığı yere bakmak istiyorsanız, geri dönüp Bound’u izlemelisiniz. Ayrıca yeni filmin fragmanında filme büyük bir gönderme var…
Cloud Atlas (Bulut Atlası)

Bulut Atlası, Wachowski’lerin Netflix’te yayınlanan bilimkurgu draması Sense8 dışında, bir Matrix devam filminden ton olarak ne bekleneceği konusunda en iyi ipucu verecek olan filmlerden. David Mitchell’in 2004 yılındaki aynı adlı romanından uyarlanan epik bilimkurgu macerası, sıra dışı geriye dönüş ve ileriye atlama teknikleriyle farklı dönemlerde yaşamış altı ayrı karakterin öyküsünü anlatıyor. Filmde belki de Wachowski’lerin kariyerlerinde şimdiye kadar ürettikleri en ilham verici sahnelerin olduğu ‘her şey serbest’ mottosu egemen. The Matrix Resurrections’ta muhtemelen bulacağınız türden ‘vahşi’ sinematik deneylere hazırlanmak istiyorsanız, Bulut Atlası size yol gösterecektir.
Dark City (Karanlık Şehir)

Matrix’in ilk filminden bir sene önce çıkan film, seri ile benzer temalara sahip Hatta The Matrix, Karanlık Şehir’in bazı setlerini yeniden kullandı. 1998 yapımı bu bilimkurgu-gerilim filminin başrolünde Rufus Sewell yer aldı. Film ABD’de 27 Şubat 1998’de gösterime girmişti.
Filmde ana karakter John Murdock, bir sabah nasıl geldiğini bilmediği yabancı bir otel odasında uyanır ve vahşice işlenmiş cinayetlerin katili olarak arandığını fark eder. Hafızasını kaybetmiş olduğu için cinayetleri işleyip işlemediğini dahi hatırlayamamaktadır. Murdock, bu bilmeceyi çözmek için büyük bir mücadeleye başlar. Kısa sürede de çözüme ulaşır ve bir gün yeraltında yaşayan garip canlılarla karşılaşır. The Strangers olarak tanımlanan, zamanı durdurma ve dünyanın fiziksel yapısını değiştirme gücüne sahip olan bu yaratıklar, direkt olarak insan beynine hakim olabilmekte ve olayları istedikleri şekilde yönlendirebilmektedir. Bu yaratıkların bir şekilde yok edilmesi gerekir ve bunu yapabilecek tek kişi de Murdock’tır.
Film, Wachowski’lerin Matrix serisiyle aynı kültürel güce sahip olmasa da 90’ların sonlarında görsel olarak akılda kalan bilimkurgu filmlerinin başında geliyor.
eXistenZ (Varoluş)

Jude Law’ın başrolde yar aldığı film varoluşu sorgulayan önemli yapıtlardan. Film, oyun içerisinde oyun şeklinde olan kurgusuyla gerçek dünyada mı yoksa bir oyunda mı olduğumuz sorusu çerçevesinde dönüyor. Filmde yaratılan ‘eXistenZ’ oyununa insanın omuriliğinden açılan bir delik ile bağlanılıyor. Bu sayede oyuncuların hatıralarına, duygularına ve korkularına giriş hakkı oluyor.
Ghost in the shell (Denizkabuğundaki Hayalet)

Mamoru Oshii’nin 1995 tarihli anime filmi, gösterime girdiğinde büyük gişe hasılatı elde edemese de zamanla onu kült statüsüne getirecek bir hayran kitlesi kazandı. Filmin 2004 yılında çıkan devam filmi Cannes Film Festival’inde Altın Palmiye adayı olmuş ilk anime oldu.
Film, 2029 yılında geçen bir polisiye öyküyü anlatmakta. İnsanların yarı makineleşmeye başladıkları bir dönemde, onların beynine girmek ve bilgi çalmak çok daha kolay hale gelmiştir. ‘Kukla ustası’ adı verilen bir hacker üst düzey gizli bilgilere ulaşınca, devlet onu bulması ve ortadan kaldırması için gizli bir örgütü görevlendirir.
Filmde asıl olarak makineler ve canlılar arasındaki farklar incelenirken, gelişen teknoloji ile ruhlarını kaybetmeye başlayan, canlılıklarını sorgulayan karakterlerin hikayesi anlatılıyor.
A Glitch in the Matrix (Matrix’teki kusur)
Hemen sevinmeyin… Bu belgesel Matrix hakkında değil. Bu senenin başında gösterime giren belgeselde Rodney Ascher, ‘bir simülasyonda mı yaşıyoruz’ sorusunu felsefi kanıtlar ve bilimsel açıklamalar ile ele alıyor.
High & Low
Radikal bir modern aksiyon sineması arıyorsanız, Japonya’nın HiGH&LOW serisine dalmanın zamanı geldi. Televizyon şovları ve filmlerin bir birleşimi olan HiGH&LOW, farklı hikayelere geçiş yapan bir dizi karakterle çete rekabetleri ve suç komplolarından oluşan bir seri sunuyor. Filmdeki dövüş sahneleri, Matrix’te fizik kurallarını hiçe sayan dövüş sahneleri için ısınma sayılabilir.
John Wick

Herkes şimdiden yeni fragmanda yıldız oyuncu Keanu Reeves’in ‘John Wick’e ne kadar benzediği hakkında şimdiden şakalar yapmaya başladı. Bu yüzden bu şakalara yabancılık çekmemek için John Wick serisine başlama vakti denilebilir.
Filmde John Wick, emekliye ayrılmış bir tetikçi. Emekliliğinin tadını çıkarırken karısının yakalandığı amansız hastalıkla hayatı altüst olur. Karısından kendisine kalan en değerli varlığı ve can yoldaşı köpeğidir. Ancak evine dalan üç gangster onu da öldürür. Gangsterlerden biri, mafya babası Viggo Tasarov’un oğlu Josef Tasarov’dur ve John’un daha önce birlikte çalıştığı bir adamdır. Artık kaybedecek hiçbir şeyi de kalmayan John Wick’in tek istediği intikamdır ve New York sokaklarında düşmanlarıyla nefes kesen bir kovalamacanın içine girer.
Ayrıca serinin yönetmen koltuğunda The Matrix’te dublör koordinatörü ve ikinci birim müdürü olarak görev alan Chad Stahelski oturuyor.
Paprika
The Matrix’tekine benzer bir şekilde ‘gerçek nedir’ sorusuyla kafanızın karışmasını istiyorsanız Paprika en doğru adres denilebilir. 2006 yapımı bir Japon bilimkurgu psikolojik gerilim anime filmi olan Paprika, Yasutaka Tsutsui’nin aynı adlı romanına dayanıyor.
Filmde ‘DC Mini’ adlı bir cihaz, kullanıcının başka insanların rüyalarına girmesine ve kişiliği ile senkronize olarak anksiyete ve nevrozların kaynaklarını bulmasına ve onarmasını sağlamaktadır. Yüksek bir teknoloji ile üretilmiş bu cihaz psikoterapi dünyasında büyük bir devrim olarak görülür. Ancak, insanların kişiliklerini değiştirebilme ve silebilmek gibi özelliklere sahip olan DC Mini’nin yanlış ellere geçmesi halinde oldukça tehlikeli bir silaha dönüşebilme potansiyeli bulunmaktadır.
Matrix 4’te Morpheus neden yok: Yanıtı herkesin unuttuğu bir bilgisayar oyununda saklı
Matrix 4’ün ilk fragmanı yayınlandı