• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

(Birinci bölüm) Soykırım uzmanı Prof. Dabağ: Ermeni soykırımı yeni düzen kurulması için yapıldı

14/04/2015 14:21

 


elmas topcuELMAS TOPCU

@topcuelmas

Papa 12 Nisan Pazar günü Ermenilerin onlarca yıldır beklediği, Türkiye’nin ise telaffuz bile etmek istemediği sözcüğü söyledi ve, “1915’te Ermenilere yapılanlar 20’nci yüzyılın ilk soykırımıdır” dedi.


Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ise Twitter’dan attığı mesajında, “Papa bile kabul etti. Peki Almanya ne yapıyor?” diyerek 24 Nisan’da Alman Federal Parlamentosu’nda görüşülecek ve hükümet ortakları CDU, CSU ve SPD’nin içeriğini sır gibi sakladığı tasarıya gönderme yaptı.

Medyaya yansıdığı kadarıyla ‘soykırım‘ sözcüğünün çıkarıldığı tasarı tartışmalara neden oluyor. İktidar partilerine karşılık muhalefetteki Yeşiller Partisi’yle Sol Parti, 1915’le başlayan ve 1923’e kadar uzanan süreçte önce Ermenilerin, daha sonra ise Süryani, Keldani ve Pontus Rumlarının uğradığı katliam sürgün ve yok etme politikasının soykırım olarak resmen tanınmasından yana.

Avrupa Parlamentosu’nda da yarın ‘Ermeni soykırımı’ konulu bir oturum yapılacak.

Konuyu Ruhr Üniversitesi Diaspora ve Soykırım Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mihran Dabağ’la konuştuk.

‘1915’te şiddet bambaşka bir boyut kazanır’

mihran-dabag 1

Enstitünüz Holokost’tan Ruanda’ya, Bosna’ya soykırımları ve şiddet politikalarını inceliyor. Araştırmalarınıza göre 1915’te başlayan ve 1923’e kadar Osmanlı topraklarında yaşananlar soykırım mı?

Ben 1915’ten başlayıp 1923’e kadar götürmeyeceğim. Bana göre soykırım 1915 ve 1916’da yaşananlardır. 1916’dan sonra olanları başka bir bağlamda değerlendirmek gerekir. Ben, Ermeni soykırımından sonra Müslüman olmayan diğer halk gruplarına yapılanları da soykırım politikasının devamı olarak görüyorum.

Bazı araştırmacılar soykırımın 1890’larda başladığını söyleyip bir zincirin halkaları gibi süreklilik arz ettiğini savunur. Bence 1915 ve 1916 bir sürecin devamı değildir. Birinci Dünya Savaşı’yla başlayan yok etme politikası, bambaşka bir konseptle, tamamen yeni bir düzenin kurulması için kullanılmıştır.

Bu bir cezalandırma politikası da değildir. Öncesinde cezalandırma politikaları da uygulanmıştır, ancak 1915’teki başkadır, şiddet burada bambaşka bir boyut kazanır. Bunu uzun yıllara dağılan ve süreklilik arz eden bir süreç gibi görmek, göstermek, soykırım karakterini ortadan kaldırma çabası olarak da algılanabilir, bilerek veya bilmeyerek!

‘İdeolojik temeli olan bir yok etme politikası’

Neden soykırımdır bu süreçte yaşananlar peki?

Soykırımdır çünkü bütün bir halkı yok etme niyeti, planlı ve ideolojik temeller üzerine kurulmuş, düşünülmüş ve belli bir kuşak tarafından kendi jenerasyonu içersinde ‘başarılı‘ bir şekilde hayata geçirilmiştir. 3 bin yıldır yaşadığı topraklarda Ermenilerin yaşamına son verilmiştir.

Ayrıca neticeye bakın; soykırım olduğu, ideolojik temeli ve gerçekleştirme şekli dışında neticeden de anlaşılıyor. Bir kimliğe son vererek kendi kimliğini kurma çabası olarak görüyorum ben soykırımı.

Sizin elinizde soykırım olduğunu kanıtlayan belgeler var mı?

Önce Jön Türklerin ideolojisine bakmak lazım. Ne gibi bir ideolojik programla hareket ettiler? Ne gibi bir ‘yeni vatan‘ anlayışları vardı? İlk sefer ‘vatan‘ kelimesini Namık Kemal kullanır ve o zamanlar, Osmanlı İmparatorluğu‘nda vatan yoktu, herkesin bir memleketi vardı. Vatan kelimesi, Fransızcadan alınan, soyut bir kavram olarak gelir ve bu, Osmanlı sınırları içinde bütün Osmanlılar için düşünülmüş bir ‘vatan‘ yerine, gittikçe bir Türk vatanı anlayışına dönüşür. Tabii ‘Bu vatan kimindir?’ sorusunun ortaya çıkmasıyla diğer halkların yaşama haklarını kısıtlayan bir ideoloji doğar.

Belgeler kısmına gelince, siz Alman ve Avusturya arşivlerini dikkate alacak olursanız, soykırımın nasıl planlanmış şekilde gerçekleştirilmiş olduğunu görürsünüz. Ben buna diyorum ki Almanlar bu soykırımın bir protokolünü tuttular.

‘Almanya, Türkiye’yle ilişkiler bozulmasın diye soykırımı kabul etmiyor’

Protokol tuttu belki ama 1915’e ‘soykırım’ demiyor. CDU-CSU ve SPD’den oluşan büyük koalisyonun hazırladığı ve 24 Nisan’da Federal Meclis’e gelecek tasarıda ‘soykırım’ sözcüğünün yer almayacağı belirtiliyor. Almanya’nın tutumunu nasıl açıklarsınız?

Bu konu, Almanya’yla Türkiye’nin siyasi ilişkisini rahatsız eden bir konudur. Almanlar kendi konuşmalarında soykırım kavramını kullanmakta herhangi bir sorun görmüyor. Tam da bu nedenle burada utanç verici bir tutum var, hele de Almanya gibi Holokost‘u gerçekleştirmiş bir ülke!

Ayrıca Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra elde edilmiş bir konsensüs var. Soykırımların inkarını cezalandırmaya kadar götüren bir anlayış hakimken, Ermeni soykırımına karşı böyle bir tutumun alınmış olması kesinlikle kabul edilemez. Görüştüğüm birçok politikacı sırf Türkiye’yle ilişkiler bozulmasın ve bunun getireceği rahatsızlıklar olmasın diye soykırımın kabul edilmediğini düşünüyor. Aslında Almanların kendi suçlarını kabul etmekte hiçbir sorunları yok.

Hatırlayacak olursanız, 2005 yılındaki resmi tasarıda önce kendilerinden başladılar. Almanlar kendi kendilerini suçlamaktan hiçbir şekilde çekinmemektedirler. Bunu yapılan projelere baktığınızda da görürsünüz. Almanya’nın suçuna ilişkin konferanslara gereken finansmanı veriyorlar, Osmanlı İmparatorluğu’yla ilgili bir konferansa müracaat etsek herhalde bu imkan yaratılmaz.

Yani diyorsunuz ki Almanya kendi tarihsel suçlarıyla yüzleşmede sorun görmüyor. O zaman oradan devam edelim. Mesela Holokost ile Almanya yeterince yüzleşti mi?

Bu muhakkak ki İkinci Dünya Savaşı’nı kaybetmekle ilgili ve Türkiye’ye nazaran kaybedilen bir savaşı tekrar başarıyla bitirmedi Almanya. Hitler’in zaten büyük bir hayranlığı vardır Kemal Atatürk’e. Daha önce de Jön Türklere bir hayranlık duyar. Sonra Almanya’nın Holokost’la yüzleşmesini belli bir süreç içinde görmek lazım.

Almanlar önce Hitler’i, sonra belli bir grubu mesul görür olanlardan. Derken giderek bunun sınırları gelişir ve diyebiliriz ki Almanya’da ilk kez ‘negatif‘ bir tarih üzerine kurulan, yeni bir kimlik oluşturma çabası yaşandı. Bu demek değildir ki Almanya’da antisemitizm tamamen kayboldu ya da bitti, fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez köklü bir paradigma değişimi yaşandı.

Ne değişti?

O zamana kadar bütün anlatıcılar, kahramanların anlatıcısıydı. Yani tarih kahramanlık anlatımına dayanıyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez mağdurlar tarihin merkezinde yer aldı. Bu Holokost‘un, İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği en büyük değişikliktir.

Bu bağlamda şunu eklemek lazım. Osmanlı’da da 1918 ile 1920 arasında tarihi bir hesaplaşma başlamıştır. Orada, ‘Hepimiz failiz‘den, şeye, onlar soykırım demiyor tabi…

Tehcir?

Evet bu tehcirin, bu vahşeti yapanların aslında Türk asıllı olmadığı ya da sadece belli bir grubun yapmış olduğu ileri sürülür ki bu kısmı Almanya’daki hesaplaşma sürecinin bir dönemiyle paralellik içeriyor. 1923’le birlikte ise bir değişiklik oldu. Bunda yeni kurulan Türkiye’nin yeni kimlik politikasıyla cumhuriyetin kurulmasında İttihat ve Terakki’cilerin katkısı belirleyici oldu.

‘Bir soykırımı tanımakla, mağdurlara tarihte bir yer verirsiniz’

Peki tarihsel bir yüzleşme nasıl olur, bunun için bir siyasi çerçeve mi gerekir? Toplumun mu politikayı buna zorlaması lazım ya da bunlar birbirinden bağımsız da mı olur veya ikisi birbirini mi tamamlar?

Önce ikisinin birbirine muhtaç olduğunu söylemek lazım. Mağdurun korunmadığı bir süreç içinde kaybolması nasıl ki mümkünse, onunla ilgili anının da kaybolması tehlikesi doğar eğer politik bir çerçeve yoksa. Bu nedenle soykırımı tanımak çok önemli bir şeydir. Bir soykırımı tanımakla, mağdurlara tarihte bir yer verirsiniz.

Ancak politik bir çerçevenin doğması, politik bir kabul ile onların tarihi de korunmuş olur, o yüzden “100 yıl önce olmuş bir olay, niçin tanınsın?” gibi sözler yersiz ve bence rencide edicidir. Yok olanlara yapabileceğimiz tek hizmet, onları unutmamak, yok olmalarını kabul etmemektir.

Almanya nasıl yaptı?

Almanya önce mağdurlara karşı olan bir mesuliyetten hareket etti. Bir soykırımdan sonra, soykırımın neticelerini tamamen ortadan kaldırma imkanı yoktur. Yapılacak tek şey, kalanlar için hiç olmazsa mesuliyet almaktır. Diğer bir nokta da onların anısını korumaktır.

Her iki konuda da Almanya, bunu yapmaya çalıştı. Eğitimden kültür ve sanata, medyaya… Ayrıca İsrail’e yönelik bir mesuliyet üstlendi, sonra Almanya’daki Yahudi cemaatinin yaşaması, gelişmesi ve ayakta kalmasında mesuliyet üstlendi, bunu mümkün kılan bir politika izledi.

Başarılı oldu mu?

Bence bugüne kadar hiçbir örneği olmayan bir başarıdan söz edebiliriz. Ben bugün talebelerimden, “Holokost‘tan bu kadar bahsetmek yeter” gibi ifadeler duymaktayım.

Belki de yalnız Holokost’tan değil, diğer soykırımları da dikkate alan bir bağlam içinde Holokost’u konuşmak, Holokost’un anısını korumak bakımından da önemli olacak.

2’nci bölüm: Türkiye Cumhuriyeti, Ermenilerin ve diğer gayrimüslümlerin yok edilmesiyle kurulmuştur

Kategori:Diken özel

SON HABERLER

Basketbol Şampiyonlar Ligi'nde final: Galatasaray Unicaja Malaga'ya 83-67 yenildi

Basketbol Şampiyonlar Ligi finalinde İspanya temsilcisi Unicaja Malaga’ya 83-67 mağlup olan Galatasaray, organizasyonu ikinci tamamladı. 

Sait Faik Hikâye Armağanı Burçe Bahadır'ın

71’nci Sait Faik Hikâye Armağanı, ‘Şimdi Dönecek Dünya’ kitabıyla Burçe Bahadır’a verildi.

İmamoğlu: Sen de gayet iyi biliyorsun ki, ortada ne suç var ne de örgüt

Tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a seslenerek “Sen de gayet iyi biliyorsun ki, ortada ne suç var ne de örgüt, ne turp var ne de heybe” dedi.

Sekizinci kez alkollü yakalanan sürücünün ehliyetine 35 yıl el konuldu

Erzurum’da aracıyla sekizinci kez alkollü yakalanan O.E.’nin ehliyetine 2060’a kadar el konuldu.

Düğün salonları müzik telifi için sözleşme imzalamaya başladı

Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) yetkilileri, düğün salonlarında çalınan müziklerin telif haklarıyla ilgili düzenleme kapsamında salon işletmecileriyle sözleşme imzalamaya başladı.

Soykırım uzmanı Prof. Dabağ: Türkiye, gayrimüslimlerin yok edilmesiyle kuruldu
Kokuların kitabını yazan Vedat Ozan: Vücut kokusu itici gelen biriyle ilişki yürütmek zor

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 749 gündür hapiste

YAZARLAR

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Füruzan'ın röportajlarındaki dil dikenleri

Mustafa Dağıstanlı

Sırrı bey…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Feray Aytekin Doğan: Eğitimin piyasalaştırılması ve dinselleştirilmesi hattının yarattığı yıkımın son adımına hazırlık yapılıyor

Fehmi Koru: Cesur olunur ve gerçekçi adımlar atılırsa, ülke insanını rahatlatmak mümkün

Nevşin Mengü: Madem anneler günü, yavrularını kaybetmiş annelere söz vereyim

Saygı Öztürk: İmamoğlu susturulurken Öcalan'a yönetmelikte olmayan ayrıcalıklar tanındığına ilişkin haberler de şaşırtıcı

Zeynep Oral: Benim aklım fikrim, haklarını aradılar diye hapse tıkılan çocukların, gençlerin annesinde…

Mehmet Çetingüleç: Görülmemiş bir bedelliye, pardon 'soyguna' Beşiktaş hissedarları izin vermedi

Taha Akyol: PKK'nın açıklamasında 'iki farklı alanda birbirine paralel kararlar' aldığı belirtiliyor

Emre Kongar: 'En iyi' senaryoda bölünme yok, demokrasi var

Esfender Korkmaz: MB verilerinden Türkiye'ye kara para girişinin ve çıkışının kolay olduğu anlaşılıyor

Zeynep Aktaş: Hızlı nakde dönebilecek daha likit ve tematik varlıklar öne çıkan yatırım araçları

Şükran Pakkan: Toplu travma yaşanıyor, kimse kimseye 'İyi misin?' demiyor

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×