Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, sansür ikliminin bütün yaşantıyı içine aldığını belirterek, “Sansür yalnız gazetelere, yazarlara değil; şarkıcıya, tiyatro eserlerine, sinemaya, yaşam biçimimize, giyimimize kadar dayatılıyor” dedi.
TGC, Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yayıncılar Birliği bugün Sansürlü Hayat Toplantısı düzenledi. TGC’nin Burhan Felek Konferans Salonu’nda yapılan ve Olcayto’nun yönettiği toplantıda Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner, PEN Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Haydar Ergülen, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, Oyuncu-Eğitimci Tilbe Saran ve Kültür Sanat Yazarı Şenay Aydemir konuştu.
Sansüre karşı dayanışmanın genişletilmesi gerektiğini söyleyen Olcayto, Türkiye ve İran’da kadınların verdiği mücadelenin çok önemli ve ilham verici olduğunu ifade ederek “Bizler de basın ve düşünceyi ifade özgürlüğün önündeki engellerin kaldırılması, gazetecilerin sansürsüz haber yapabilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.
‘Festivaller değil, laiklik ve neşesi yasaklanıyor’
PEN Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Haydar Ergülen Ekim’de TBMM’nin açılmasıyla görüşülecek ‘sansür yasası’nın ve sansürün karşısında olduklarını belirterek, şunları söyledi: “Faşizmin zorunlu kıldığı şeylerden biri de susma mecburiyetidir. Elbette sansürün amacı da budur, rejimin, egemenlerin, otoritenin istemediği şeyler yazılmasın, konuşulmasın, gösterilmesin, çalınıp-söylenmesin, sergilenmesin yapılmasın. Bu zorunluluktan bu yıl payını en fazla alan müzik ve müzik festivalleri oldu. Doğrudan müzik yasaklanmadı ama o müzik ile temsil edilen yaşam biçimi, eğlence, enerji, dostluk, yakınlık, aşk ve en önemlisi de kadın ve erkeği buluşturan ortamların yasaklanmasıydı temel amaç. Tek sözcükle söylersek ‘laiklik’ti yasaklanan ve laikliğin neşesi.”
‘Sansür hemen her dönemde başka kılıkta’
‘Bu yasaklara uzun süredir iktidarda olan İslamcı anlayışın, kendilerine aydın, entelektüel, münevver, yazar, çizer, şair, gazeteci, sanatçı diyen kesiminden tek bir ses çıkmadığını’ vurgulayan şair Ergülen, şöyle devam etti: “Tıpkı şimdi İran’da başını açtığı için öldürülen genç kızların, kadınların katli karşısında üç maymunu oynadıkları gibi. Belki içlerinden kınayanlar, vicdanları sızlayanlar, bu kadarı fazla diyenler vardır. Ama sustukça, bunları söyleyip dile getirmedikçe neye yarar ki? Daha da önemlisi sansürün çift taraflı işlediğinin en açık delilidir. Bu da utanç verici bir vicdansızlık olarak onların hanesine yazılmaktadır.”
‘Sansürün hemen her dönemde başka kılıklarla ortaya çıktığını’ söyleyen Ergülen, şunları dedi: “2022 yılı için bu kılığın adı ‘hassasiyet’. Toplumun hassasiyeti, kitlenin hassasiyeti, bölgenin hassasiyeti, onun hassasiyeti, bunun hassasiyeti derken insanın ‘hasss…’ diye başlayıp, ‘hay sizin hassasiyetinize’ diyesi geliyor!”
‘Bütün yaşamımız sansür altında’
Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner konuşmasına, “Bir ülkede düşünce ifade özgürlüğü yoksa o ülkede insan hak ve özgürlükleri de yoktur” diyerek başladı.
‘Anayasaya göre herkesin düşüncesini serbestçe ifade edebileceği Türkiye’de şarkıların söylenemediğini, söylenenlerin dinlenemediğini’ söyleyen Özyalçıner, şunları dedi:
“Çıkarılmak istenen dezenformasyon yasasıyla sosyal medyada sansürleniyor. Sözlü, yazılı basınımızla birlikte, hapishane tehditleri Demokles’in kılıcı olarak başımızın üstünde sallanıyor. Yapmamız gereken saçını süpürge eden kadınların estirdikleri özgürlük rüzgârı gibi bizimde söz ve yazı gücümüzü sonuna kadar kullanarak düşünce ve ifade özgürlüğü bayrağını daha da yükseltmek.”
Basının doğru haberi doğru veremediğini vurgulayan Özyalçıner, “Yasal yasaklarla uygulanan sansürün yanısıra Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Basın İlan Kurumu gibi ‘iktidar şakşakçısı’ kurumlar da ekonomik baskılarla doğru haberi susturarak sansürlüyor” dedi.
Kitaplara, yazarlara getirilen yasakların ve sansürün yanı sıra yeni okur kazandırarak edebiyatı geliştirecek çocuk ve gençlik kitaplarının poşetlendiğini hatırlatan Özyalçıner, “Sansürleyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı açıldığı 7-18 yaş arası çocuk dostu kitaplar listesiyle, liste dışı bıraktığı bütün kitapları bir kalemde sansürlüyor” diye konuştu.
Sansürün her yerde olduğunu belirten Özyalçıner, şöyle devam etti: “Öyle anlaşılıyor ki müzik, tiyatro, sinema, basın, sanat, edebiyat, söz ve yazma özgürlüğünden yana olan herkes susturulmak isteniyor. Şarkısız, türküsüz, kör, sağır ve dilsiz olarak. Bir baştan öteki başa bütün yaşamımız sansür altında.”
‘Cahilin ferasetini esas alan bir sistem var’
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk yayıncılığın ağır koşullardan geçtiğini vurguladığı konuşmasında şunları söyledi:
“Biz işimizi yaparken dünyanın her yerinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni esas alıyoruz. Her türlü farklılığı ifade etme ve yayınlama özgürlüğüdür yayıncılık. İçinde bulunduğumuz dönemde cahilin ferasetini esas alan ve ispiyonculuktan beslenen bir sistem var. Cahil bir kitabı şikayet ediyor. Sosyal medyada karalama kampanyası başlıyor. Bazı gazeteler de hedef gösteriyor. Muzır Kurulu kitabı yasaklıyor. Poşet içinde satılmasını istiyor. Korku iklimi ve otosansür gelişiyor. Ne yazık ki bizlerin oy verdiği belediye başkanları da buna katılıyor. Yaşam biçimini, kültürü savunma meselesi haline geliyor olaylar. Kitap Fuarları demokrasi şenliği gibidir. Kitapları özgürleştirme mücadelemize devam edeceğiz. Ayrıca sansür ve sosyal medya yasa tasarıları konularında meslek örgütleriyle birlikteliğin sürdürülmesi çok önemli.”
‘İktidar tek tip gazeteci, tek tip haber istiyor’
TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş de konuşmasında gazetecilerin sorunlarını değerlendirdi: “İktidarın basın sektörünün yüzde 90’ına egemen olduğu günümüzde hala gazetecilik damarına sahip yürekli meslektaşlarımız görevlerini yapma uğraşındalar, bunu yaparken de bedeller ödüyorlar. Yayın yasakları, sansür ve oto sansürün hızla sürdüğü bir ortamda halkın haber alma, bilgilenme hakkını sağlamaya çalışan yoksulluk sınırında maaş alan meslektaşlarımız özveriyle görev yapıyor. 38 gazeteci şu anda cezaevinde. 12 bin gazeteci yargılanıyor. Bu iktidar döneminde tutuklu gazeteci sayısı 1000’e yaklaştı. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü yok sayan, gazeteciliği terör faaliyeti, haberi suç sayan bir anlayışla görev yapan iktidar sadece kendi istediği soruları soran gazetecileri toplantılara almakta, sormayanlara akreditasyon uyguluyor. İktidar tek tip gazeteci, tek tip haber istiyor. Binlerce gazetecinin basın kartı iktidarın istediği gibi gazetecilik yapılmadığı için iptal edildi. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü için iktidarın haksız ve hukuksuz uygulamalarına karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.”
‘Tiyatroların yüzde 50’si kapandı’
Oyuncu-Eğitimci Tilbe Saran iktidarın açıktan açığa yaptığı baskının yanı sıra, destek vermeyerek de baskı kurduğunu söyledi.
Tiyatroların yüzde 50’sinin kapandığını ifade eden Saran, şunları dedi: “Bugüne kadar 720 tiyatro kapandı. Bunun içinde sadece iktidarlar yok. Belediyeler de aynı biçimde tiyatroyu görmezden gelerek çalışma imkânlarımızı ortadan kaldırmış durumda. ‘Tiyatrolar ve tiyatrocular nasıl ayakta kalacaklar’ başlıklı toplantımıza ne yazık ki davetli olan hiçbir resmi kurum temsilcisi katılmadı.”
‘Konforlu alanlar terk edilmiyor’
Kültür Sanat Yazarı Şenay Aydemir’se konuşmasında sinema sektöründe iktidarın politikalarına teslim olan, destek alabilmek için iktidarın istediği gibi film yapan şirketleri eleştirdi:
“Sinemada kendine iyi bakan üstatlar piyasası vardı. O üstatlar dönemlerinde risk almayı bilmiyorlar mıydı? 1982’de darbe koşullarında Yol filmi çekildi bu ülkede. Şimdi liberalleşmeye hepimizin çok alıştığımızı düşünüyorum ve konfor alanını bırakmayı göze alamıyoruz. Geziye destek veren yönetmenlerin üstü çizildi. Onlarla kimse çalışmıyor. Son altı yıldır iktidarın başını ağrıtan film çekilmiyor. Sektör de bilerek bilmeyerek bu sürecin parçası. Tek bir şirket sinema salonlarının yüzde 50’sini kontrol ediyor. Dağıtım pazarının yüzde 30’nun sahibi. Kapitalist ülkelerde bile bu böyle değil. Rekabetin korunmasına çalışılıyor. Dijitalde de durum farklı değil. Orada da beş yapım şirketi var. Hepsi aynı şirketlerle çalışıyor. İktidar dijitaldeki filmlerin karakterlerinin çıkarılmasını talep ediyor, yapım şirketleri de kabul edebiliyor. Ekmek parası diye seslerini çıkarmıyorlar.“