NURAY MERT
Bugün 17 Aralık. Türkiye’nin en ağır ve ciddi siyasi yolsuzluk iddialarının ifşaatının yıldönümü. Ama konu sadece yolsuzluk iddiaları değil. Sorun daha büyük ve vahim…
Bir yıl önce, geniş çaplı yolsuzluk iddiaları, belli ki büyük ölçüde, ‘Cemaat’ adı verilen çevre ile iktidar partisi arasındaki kavganın neticesi olarak ortalara saçıldı. İktidar partisinin tepkisi, bu dosyaları kendisine karşı bir ‘darbe girişimi’ olarak takdim etmek oldu. Hala da bu kalkanın ardına saklanmakla meşguller.
Bahaneyle sorumluluktan kaçılmaz
Açık konuşalım: Bu, tam da yolsuzluk iddialarının üzerini örtme çabası.
Gerisi tabii ki tartışılır. Perde arkasında iktidar içi kavga olabilir. Ama işin burası biz sıradan vatandaşları birinci dereceden ilgilendirmez. İktidarı paylaşırken bize mi danışıyorlardı ki, kavgada hakem olmamızı bekliyorlar?
Delil toplama sürecinde ‘usulsüzlük’ten söz edilebilir. Bu, yargı sürecinde dikkate alınması gerekli bir husustur. Ama biz sıradan vatandaşlar, ortalara saçılan deliller konusunda siyasal iktidardan izah bekleriz. Bu, en doğal hakkımız.
Dünyanın her yerinde benzer siyasi skandallar ortaya çıkar, ama demokratik ülkelerde, hiçbir siyasi iktidar, olayların perde arkasını bahane ederek sorumluluktan kaçamaz. Konu özetle budur.
Önce ‘temizlik’ şimdi öç
Hal böyleyken, geçtiğimiz bir yılda olanları biliyoruz. Yolsuzluk iddialarına maruz kalanlar büyük ölçüde aklandı. İddiayı ortaya atanlar ‘çete’ adı altında suçlandı. İşin içindeki emniyet ve yargı mensupları ‘olay yeri’nden uzaklaştırıldı.
Şimdi ise belli ki tam bir öç alma anlayışı içinde, tam da bu meşum yıldönümüne denk gelecek şekilde, Cemaat’in yayın organlarının mensupları tartışmalı bir zanla gözaltında ve ciddi bir yıldırma harekatının hedefi halinde.
Bu çevreyi, söz konusu şahısları binbir gerekçeyle eleştirebiliriz. Doğrusu, bunu hak etmediklerini düşünmüyorum, ama şu anda bir rövanş hamlesine maruz kaldıkları gerçeğini görmezden gelemeyiz. İktidar partisininden zamanında kimin ne istediği, kime ne verildiği bizim bilgimiz dahilinde değil. Zaten bu durumdan da ‘Ne istediniz de vermedik!’ ifşaatıyla haberdar olduk.
Susup oturamayız, susmamalıyız
İktidarın karanlık dehlizlerine girme lüksümüz de, niyetimiz de olamaz. Biz, kavga nedeniyle ortalara dökülenleri şaşkınlıkla izledik, eski hesaplarda taraf olamayız. Biz, hukuk düzenine, hak ve özgürlüklere, demokratik şeffaflığa inanan, inanmakta ısrar eden ‘saf’ insanlarız, öyle olmalıyız.
Bu çerçevede, siyasi iktidarı sorumlu olarak görürüz. Demokratik siyaset anlayışı bize sadece bu imkanı veriyor ki doğrusu da bu. Varsa, gizli kapaklı işlerin detektifliğini yapamayız, yapmamalıyız. Niyet okuyamayız, okumamalıyız. Siyasi iktidarın kendisine yöneltilen her suçlamayı ‘darbe’ diye takdim etmesi karşısında susup oturamayız, susmamalıyız. Demokrasi böyle bir şeydir, ‘Bu ülkede demokrasi artık yok’ deyip geri çekilemeyiz, var etmeye çalışmaktan vazgeçemeyiz.
Biliyorlardı
Hal böyleyken, kendine demokrat diyenlerin, iktidara yakınlık derecesine göre, tüm bu olanlara kılıf bulma çabası, iktidarın ‘darbe söylemi’ne su taşıması bu ülkede tanık olduğumuz en hüzün verici olay.
Bu ‘arkadaşlarımız’ın tamamı, Ergenekon ve darbe davaları sürecinde, en önde yer alan gazeteci, güvenlik bürokrasisi ve yargı mensuplarının Çemaat çevresine mensup olduğunu biliyorlardı. Bu süreçte, hukuki sorunlara dikkat çekenleri ‘Ergenekoncu’ ilan etmekten çekinmediler. Dahası ‘Kurunun yanında yaş da yanar’ demekten imtina etmediler; bu konularda sayısız yazı yazdılar.
Yanıt lütfen
Gün geldi, iktidar çevresi, geçmişte ‘askeri vesayetle mücadele’ dediğine, ‘Cemaat’in Türk ordusuna kumpası’ demeye başladı. Ama bu isimlerden hala ses çıkmadı.
Ne yazık ki gündemin yoğunluğu içinde bu önemli konular dikkatlerden kaçıyor. Bu vesileyle hatırlatalım. Bazı demokrat arkadaşlar önce şu soruya bir açıklık getirsin: Bu iktidar ‘askeri vesayetle mücadele’ mi etti, yoksa ‘Cemaat milli orduya kumpas’ mı kurdu?’ Bilelim de, ilkesel tartışmalara oralardan başlayalım. Cemaat-AKP ittifakı bir büyük demokratikleşme dinamiği miydi, yoksa, iktidar partisinin iddia ettiği gibi, iktidar kandırıldı mı?
Gerisi, ‘Cambaza bak’ oyununa gelmektir
Şimdilerde, bazı ‘demokrat’ kardeşlerimiz, KCK davalarının sorumluluğunu Cemaat’e yıkmaya çalışan iktidarın bu tezine sarılmış durumda. Oysa iktidar partisi o konuda da başka sulara yelken açmış gözüküyor. Son olarak, ‘Cemaat-PKK işbirliği’ gibi bir iddiayla milliyetçilere çiçek atmakla meşgul.
Kısacası, şimdilerde Cemaat’e yıkılmaya çalışılan KCK dahil tüm anti-demokratik icraatlar mevcut iktidarın sorumluluğundadır. Demokratik tavrımız gereği Cemaat medyasının geçmişte gösterdiği demokrasi zaaflarını eleştirdik, Samanyolu TV’de yayınlanan Kürt karşıtı dizileri ilk tartışma konusu yapan benim. Diğer taraftan, siyasi ve bürokratik dehlizlerde olanlar, siyasi iktidarın sorumluluğundadır. Biz demokratlar o konuda, meşru siyasi iktidarı muhatap alabiliriz ancak; gerisi ‘Cambaza bak’ oyununa gelmektir.
Mahcup olurlar, benden söylemesi
Nitekim, geçmişte Cemaat çevresini kıyasıya eleştiren pek çok aydın, bu oyuna gelmiyor. Bu oyuna gelmediğimiz, gelmemek gerektiğine inandığımız için, gazetecilerin gözaltına alınmasına bir basın özgürlüğü meselesi olarak, demokratlık adına karşı çıkıyoruz.
Bu konuda kimseden akıl almaya ihtiyacımız yok, demokratik tavrın ölçüsünü de kimse tanımlamaya kalkmasın, sonra çok mahcup olurlar. Benden söylemesi.
Geçmişte ve bugün her türlü hak ve özgürlük mücadelesinin yanında olmuş hiç kimsenin demokrasi dersine ihtiyacı yok. Tam tersine, herkesten ‘Cemaat’in günahları’, ‘darbe tehdidi’ gibi bahanelere sığınmadan demokratik tepki vermelerini beklemek durumundayız.