Kadınlar her alanda olduğu gibi Covid-19 araştırmalarında da cinsiyet eşitsizliğinin mağduru oluyor. Fakat bu kez sorun yalnızca cinsiyet ayrımcılığı değil. Söz konusu eşitsizlik corona virüsünü daha iyi anlamak ve nihayetinde tedavi geliştirmenin önünde de engel teşkil ediyor.

Corona virüsünün kadınlar ve erkekleri farklı şekilde etkilediği, erkeklerin hasta olma ve hastalığı ağır geçirme olasılığının daha yüksek olduğu farklı araştırmalarla ortaya çıkarıldı. Bu farkın nedenleri karmaşık faktörlere bağlı ve bunlar halihazırda araştırılmaya devam ediyor. Hormonlarla ilgili farklara dayalı olduğu düşüncesiyle kadınlarda daha çok bulunan hormonlarla Covid-19 tedavisi deneyen çalışmalar da mevcut.
Cinsiyet farklılığının Covid-19’da kilit rol potansiyeline sahip olması gerçeğine karşılık kadın araştırmacılar virüsle ilgili araştırmalarda yazar olarak yeterince yer alamıyor.
Oxford Üniversitesi’ndeki küresel sağlık merkezi George Enstitüsü’nde görevli Ana-Catarina Pinho-Gomes’in araştırmasına göre Covid-19’la ilgili yayınlanan 1370 makalenin 6 bin 722 yazarından yalnızca yüzde 34’ü kadınlardan oluşuyor.
Bu durum yapılan araştırmalarda cinsiyet farklılıklarının gözardı edilmesine yol açıyor. Saygın dergilerden Nature’da yayınlanan 1.5 milyon tıbbi makale incelendiğinde kadınların dahil olduğu araştırmaların daha çok cinsiyet farklılıklarına odaklandığı görülüyor. Bu da ortaya çıkan sonucun Covid-19’da olduğu gibi söz konusu hastalığın daha iyi kavranması ve bilimsel gelişmelere katkı sunması anlamına geliyor.
Makalelerde kadın yazarların oranını araştıran Pinho-Gomes “Kadınların sesi salgındaki bilimsel gelişmelerde daha az duyulur oldu” diyor. Pinho-Gomes makalesinde şu ifadelere yer veriyor: “Kadın araştırmacıların yeterince yer almaması, kadınlarla bağlantılı durumların araştırmalarda yeterince temsil edilmemesine yol açıyor. Mevcut durumda bu Covid-19’u anlamamızla ilgili büyük boşluklar yaratabiliyor.”
Pinho-Gomes kadınların makalelerde ilk ve son yazar olarak yer alma oranlarını da inceledi. Araştırmada ilk yazarların yüzde 29’unun son yazarların ise yüzde 26’sının kadın olduğu görüldü. Küçük bir ayrım gibi görünmekle birlikte bu durumun akademide kariyer anlamında önemli bir karşılığı var. Genelde adı ilk olarak yazılan kişi işin büyük bir kısmından sorumlu oluyor, son isimse denetimi yapan, daha kıdemli figür olarak kabul ediliyor.
Araştırmada kadınların neden daha az makale yayınladığını kesin olarak incelenmese de, salgın sürecinde okul ve kreşlerin kapalı olması nedeniyle kadınların ek sorumlulukları olması olası neden olarak gösterildi.
Deney fareleri bile erkek olanlardan seçiliyor
Biyolojik cinsiyet farklılıklarının bağışıklık üzerindeki etkilerine halen yeterince ışık tutulmaması sorunu laboratuvarda düzenlenen hayvan deneylerine kadar gidiyor. Michigan State Üniversitesi’nde hayvan üzerinde deneyler yürüten Adam Moeser, laboratuvarlarda daha çok erkek farelerin tercih edildiğini belirtiyor. Bunun nedeni ise dişi olanların muhtemelen cinsiyet hormonlarından kaynaklı değişken sonuçlar verebileceği varsayımı.
Bu erkeklerden yana yapılan tercih nihayetinde insan deneyi aşamasına gelecek olan ilaçların erkek hayvanlarla yapılan çalışmalara dayandığı anlamına geliyor.
Moeser konuyla ilgili şu değerlendirmede bulunuyor: “Cinsiyetler arasında biyolojik anlamda önemli farklar olduğu ve buna bağlı olarak araştırılan ilaca erkek ve dişi hayvanın çok farklı tepkiler verebileceği biliniyor. Klinik öncesi hayvan deneyleri aşamasında başarısız olduğu için piyasaya çıkamayan bir ilacın aslında kadınlarda etkili tedavi sağlaması mümkün”.