FREDERIKE GEERDINK
f.geerdink@gmail.com
Mehdi Taşkın öldü. Öldürüldü. Çünkü devlet, çok sayıda Kürt’ün kahraman olarak gördüğü bir adamın heykeline tahammül edemedi.
Taşkın, ateşkesin başlamasından bu yana devlet tarafından öldürülen 13’üncü Kürt. Böyle bir heykel için çok mu erkendi? Benim naçizane kanaatim odur ki hayır.
Ateşkes, sadece orduyla PKK arasındaki bir saldırmazlık hali değil; aynı zamanda, barışa giden yolun üst düzey isimler arasında müzakere edildiği bir dönem.
Ateşkes ayrıca, Kürt hareketine yetki sahibi oldukları kent ve bölgelerde tahayyül ettikleri demokrasiyi inşa etmeye başlama fırsatı da veriyor. Ateşkesin onlar için böylesine önemli olmasının nedeni bu.
Barış sürecinin zaman içinde yolunu açacağını umdukları ademi merkeziyetçilik ve Kürdistan bölgesine (ve ülkenin hala tanımlanmamış diğer bütün bölgeleri) otonomi uğruna mücadele ediyorlar.
Kürtler artık mağrur bir ulus
Kürtler uluslararası hukuka göre hak olarak gördükleri o özerk Kürdistan’da, kimliklerinin belirleyici unsurlarına göre yaşama özgürlüğüne sahip olmak istiyor. PKK’nin ilk saldırısını düzenlediği 15 Ağustos 1984’ten bu yana da o ulusu sıfırdan inşa ediyorlar. O tarihten bu yana neredeyse unutulacak derecede asimile edilmiş bir halktan, mağrur bir ulusa dönüştüler.
Fiiliyatta, diğer ulusların sahip olduğu her şeye, kendi medyalarına, siyasetlerine, savunma kuvvetlerine ve dillerine, tarihlerine sahipler. Ve tabii ki kendi ulusal kahramanları var. 1984’teki o saldırıları düzenleyen PKK savaşçılarından Mahsum Korkmaz da onlardan biri. Kürtlerin onu onurlandırmak istemesi şaşılacak bir şey değil.
Doğru zaman değil mi? Bu sorunun yanıtı, konuya nasıl baktığınıza göre değişir. İlk saldırılar tamıtamına 30 yıl önceydi; dolayısıyla Kürtler için doğru zaman.
Barış sürecinde bir provokasyon mu? Devlet provoke edilmiş gibi hissetmemeyi seçebilirdi.
Atatürk Kürtlerin de kurtarıcısı olabilirdi
Türkiye medyası, siyaseti, ordusu ve tarihsel anlatısının Kürtlere hiçbir yararı dokunmadı. Türklerin ulusal kahramanı da onlar için geçerli değil. Atatürk onların da kurtarıcısı olabilirdi. Kürtler, onun Kurtuluş Savaşı’na katıldıklarında tam da böyle olacağını düşünüyordu.
Kürtlerin Osmanlı İmparatorluğu’nda yıllar boyu bağımsız olduğu, vergi ödemediği ve erkek çocuklarını Osmanlı ordusuna göndermediği, Türkiye’de bile az bilinir. Atatürk’ün güçleriyse fikir değiştirdi. Çünkü yabancı güçler ülkeden atılmalıydı. Anadolu’nun halkları kendi topraklarını kendileri yönetmek istiyordu.
Atatürk’ün kendilerini kullandığını, ülke kurulur kurulmaz onları yüzüstü bırakacağını bilmiyorlardı. Kürtlerin yeni Türkiye’de söyleyecek bir şeyi, iktidarda bir hakkı, hatta kendileri olma hakları bile olmayacaktı. Kürtlerin yüzyıllar boyu kendi bağımsız hayatlarını yaşadıkları topraklarda, Türk bağımsızlık hareketinin kendisi bir işgal gücüne dönüştü.
19 Mayıs Türkler için neyse…
Kürtler 30 yıldır buna karşı koyuyor. Baskıcı sitemin gitmesini istiyor. Atatürk’ün bağımsızlık savaşının bir ulusun doğuşunu temsil etmesi gibi, 15 Ağustos 1984’te devlete karşı düzenlenen ilk PKK saldırıları da bir ulusun doğuşu anlamına geliyordu.
19 Mayıs 1919 Türkler için neyse, 15 Ağustos 1984 de Kürtler için o. Türkler ülkenin her yerine Atatürk’ün heykellerini dikti, Kürtler de şimdi ilk Mahsum Korkmaz heykelini.
Heykel yerinde, dört günden kısa bir süre kalabildi.
Mahsum Korkmaz’ın heykelinin çok sayıda Türk’ü, onu terörist olarak gördükleri için öfkelendirdiğini anlayabiliyorum. Fakat birçok Kürt de, kendi kentlerinin ana meydanlarına heykelleri dikilen Atatürk’ü, kendi halklarından onbinlerce insanın öldürülmesinin sorumlusu olarak görüyor. Meydanlarında kimin heykelinin yükseleceğine kentlerin kendi sakinleri karar vermemeli mi?
Gelecekteki Türkiye’den bir kesit
Çoğunlukla barış sürecine destek veren Türklerin, Türkiye’nin kalıcı barış sağlanmadan önce içinden geçmesi gereken temel değişimleri tam anlamıyla kavrayıp kavramadığını merak ediyorum.
O özerklik tam da şu anlama geliyor: Kararları Ankara değil, yerel halk verecek. Dolayısıyla, Mahsum Korkmaz heykeli gelecekteki Türkiye’den bir kesit. Bir gün, belki yine Lice’deki ve mezarlığa ve muhtemelen başka yerlere Mahsum Korkmaz heykeli dikilecek.
Bir diğer öngörü de şu: Barış sağlandığında ve PKK dağdan indiğinde, Şırnak, Hakkari, Siirt, Ağrı, Nusaybin ve diğer yerlerdeki Atatürk heykellerinin yerine Öcalan heykelleri dikilecek.
Dolayısıyla Türkler şu an bronzdan bir Mahsum Kormaz nedeniyle öfkelenebilir, devlet onu yasaklayabilir ve yıkabilir, hatta genç bir adam da öldürülebilir. Ama provokasyona gelmeyip buna alışmak, daha zekice ve insani bir yaklaşım olacaktır.
Atatürk herkesin kahramanı olmayı başaramadı. Mahsum Korkmaz’ın heykeli ve gelecekteki Öcalan heykelleri bunun sadece doğal sonuçları.