İstanbul Tabip Odası, ‘Yenidoğan çetesi’ne ilişkin açıklama yaptı: “Sağlık sistemi kamusal olarak herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli hizmet sunacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Aksi halde ne yazık ki bu yaşadığımız sonuncu vahim olay olmayacaktır.”

‘Aralarında doktorlar ve hemşirelerin de olduğu’ İstanbul merkezli bir sağlık çetesi, 21 şüpheli bebek ölümüne neden olmakla suçlanmıştı. Durum 14 gündür bebeğini göremeyen bir annenin şikayetiyle ortaya çıkmıştı.
Savcı Y.E., bebeklerin özel hastanelere nakledilerek haksız kazanç sağlanmasına yönelik soruşturmayı yürüttüğü sırada makam odasında tehdit edilmişti.
Hakimlik, 15 Ekim’de ‘özel hayatın gizliliğini ihlal etmek’, ‘birden fazla kişiyle tehdit’, ‘kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle tasarlayarak öldürmeye teşebbüs’, ‘yargı görevini yapanı etkileme ve kişisel verileri aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak’ suçlarından avukat Aylin Arslantatar, Mustafa Kemal Zengin, Baki Çelik, Yavuz Çelik ve Muhammed Emin Orhan’ın tutuklanmasına karar vermişti.
İstanbul Tabip Odası’nın “‘Yenidoğan çetesi’ olayında büyük resme bakmak” başlıklı açıklaması şöyle:
* Geçtiğimiz mayıs ayında basına yansıyan ve çok sayıda özel sağlık kuruluşu, sağlık çalışanı ve hekimin adının karıştığı ‘yenidoğan çetesi’ olayı, incelemeyi sürdüren savcının (bazı tutuklu sanıkları serbest bırakılması isteği ile) makamında tehdit edilmesi görüntülerinin açığa çıkması üzerine yeniden kamuoyu gündemine taşındı. Basında ve sosyal medyada yer alan haberlerde bazı sanıkların kendi aralarında yaptıkları konuşma kayıtlarının yayınlaması da toplumda haklı olarak büyük bir infiale neden oldu.
* İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu olarak konu ile ilgili yaptığımız değerlendirme şu şekildedir: Bu vahim olayın sorumluları hukuki, idari ve mesleki açıdan soruşturulacak ve yargılanacaktır. Hukuki açıdan yargılama sürecinin başladığı anlaşılmaktadır. İdari yönden soruşturma, Sağlık Müdürlüğü ve Sosyal Güvenlik Kurumu sorumluluğundadır. Hekimlik uygulamaları açısından ise soruşturma (hakkında suçlamada bulunulan hekimler için) Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği çerçevesinde İstanbul Tabip Odası tarafından yürütülecektir.
* Ancak bizce mesele yalnızca hukuki ve idari bir suçla sınırlı değildir. Bu olay aynı zamanda sağlık sisteminin iflas ettiğini gösteren, bu gerçeği tokat gibi yüzümüze çarpacak nitelikte ve kapsamda bir olaydır. Sağlığın alınır satılır bir meta, hastaların müşteri, sağlık kuruluşlarının ise ticarethane durumuna getirilmesinin sonucudur. Bunun sonucu olarak amacın yalnızca kar etmek ve bunu maksimize etmek olduğu bir sağlık piyasası içinde, etik ve kanun dışı işlemler işin doğası gereği daha sık görülür hâle gelmiştir.
* Bu olayda sorumluluğu bulunan kişilerin/kurumların yapılacak yargılama sonucunda hak ettikleri cezaları alması elbette en büyük isteğimizdir. Ancak yoğun bakım üniteleri çok ağır koşullarda çalışılan birimlerden biridir. Burada fedakârca çalışan sağlık çalışanlarının tamamını töhmet altında bırakacak değerlendirmelerden uzak durulması gerektiği akılda bulundurulması gerekmektedir.
* Bu gibi olayların yaşanmaması için uygulanmakta olan sağlığı piyasa dinamiklerine terk eden, özelleştirmeyi amaçlayan ve amacı kâr etmek olan politikalar terk edilmeli, sağlık giderleri genel bütçeden karşılanmalı, bütçeden sağlığa ayrılan pay artırılmalıdır. Sağlık sistemi kamusal olarak herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli hizmet sunacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Aksi halde ne yazık ki bu yaşadığımız sonuncu vahim olay olmayacaktır.
Ne olmuştu?
Anadolu Ajansı’nın aktardığına göre 30 Ağustos’ta şüpheli avukat A.A, ‘Yeni Doğan’ isimli çeteyle ilgili soruşturma yürüten savcı Y.E. ile önce telefonla sonra da makamında görüştü.
Çeteye yönelik dava kapsamında bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse savcıya suikast yapılacağını belirten avukat A.A, savcının ailesinin yaşadığı yerleri de söyleyip, onlara da zarar verilebileceği tehdidinde bulundu.
Bu planın, ‘Papa suikastı’ gibi birçok olayı gerçekleştiren güçlü bir silahlı grup tarafından yapıldığını söyleyen A.A, savcıya öldürüleceğini iletti.
Bu tehditler üzerine soruşturma başlatılırken, diğer yandan savcının yakınlarının özel bilgilerine ve yaşadıkları yerlere ilişkin bilgilerin ne şekilde sızdırıldığına dair araştırma yapıldı.
Avukat A.A’nın irtibatlı olduğu tespit edilen M.K Z. hakkında da fiziki ve teknik takip kararı alınmasının ardından olayın delillendirilmesi için savcının odasına kayıt cihazı yerleştirildi.
Şüpheli M.K.Z’nin görüştüğü savcıyı açık şekilde ölümle tehdit etmesi kayıt altına alınırken, şüphelinin daha sonra üç isimle daha görüştüğü belirlendi.
Yapılan incelemede, savcının kişisel ve ailevi bilgilerinin tehdit edilmeden önceki bir tarihte üç jandarma personeli tarafından sorgulandığı tespit edildi.