Bağımsız kitapçılar bir bir kapanırken Beyoğlu’nda yeni bir kitabevi açıldı. Kurucusu Ayşe Tümerkan kitabevini ve neden ‘Frankeştayn’ı seçtiklerini anlattı.

“Arkamızda bir sermaye gücü, yayınevi gücü yok. Aslında bizi güçlü yapan tam da bu. Dilediğimiz yayınevlerinin dilediğimiz kitaplarını satma, istediğimiz politik duruşu sergileme özgürlüğümüz var.” Frankeştayn Kitabevi’nin sahibi Ayşe Tümerkan geçtiğimiz haftalarda Beyoğlu’nda açtığı kitabevini anlatmaya böyle başlıyor.
Hayalinde hep ‘toplumsal cinsiyet ve feminizm konularına odaklı bir seçkiye sahip bir kitabevi kurmak’ hep varmış: “Çok şanslıyım ki Umami Kitap isimli yayınevinin kurucularından Seçil Epik kitap seçkisinin hazırlanmasında müthiş destek verdi.
Tabii ki sadece feminist kitaplar satmıyoruz, ağırlık kurmaca metinler olmak üzere, Türkçe ve İngilizce geniş bir yelpazede kitaplarımız var. Hem Türkiye hem dünya edebiyat çevrelerinde ses getiren yazarlara ait kitaplara, küçük yayınevlerinin büyük kitapçılarda satılmayan kitaplarına, siyaset tarihi, kadın çalışmaları, sanat tarihi seçkilerine yer veriyoruz.”

Frankeştayn da bir ‘ötekiydi’
Peki ‘Frankeştayn’ adını nasıl seçtiler? “Bilenler bilir, aslında ‘Frankenstein‘ meşhur romandaki ‘canavarın‘ yaratıcısı doktorun adı. Fakat Hollywood filmlerinden dolayı çoğumuzun zihninde Frankeştayn deyince ‘canavar’ın kendisi canlanıyor. Bizim canavar diye bildiğimiz Frankeştayn, hem yaratıcısı hem toplum tarafından dışlanmış, sevgi görmemiş ve ötekileştirilmiş bir karakter.
Farklı insan parçalarından dikildiği için de aslında cinsiyetsiz. Biz de ‘ötekilerin kitapçısı’ olmak üzere yola çıktık ve Frankeştayn’ı bağrımıza bastık. Kitabın yazarı Mary Shelly’nin kadın olması, romanın nefis bir edebi metin olması ve Marry Shelly’nin annesi Mary Wollstonecraft’ın da zamanının feminist düşünürlerinden olması bizi Frankeştayn ismi ile daha da bağdaştırdı. Orijinal ‘Frankenstein’ yerine Türkçe edebiyata yansıyan ‘Frankeştayn’ı tercih ettik.“