MUSTAFA DOMANİÇ
mustafa.domanic.diken@gmail.com
Türkiye siyasetinin insan psikolojisi üzerindeki zehirleyici etkisinden kurtulabilmek için bir süredir yazılarımı durdurmuştum. Fakat ne yazık ki her ne kadar okumamaya, yazmamaya çalışsam da seçim yaklaştıkça yoğunlaşan paylaşımlara göz gezdirmekten kendimi alıkoyamadım.
Konu malumunuz ki hep HDP ve HDP’nin seçim sonrası ne yapacağı.
Üç yazı…
Öncelikle Cüneyt Ülsever’in çok paylaşılan bir yazısı dikkatimi çekti. Yazıda HDP’nin barajı aşması ve AKP oylarının 2-3 puan düşmesi ihtimalleri değerlendirilirken iki koalisyon senaryosu ortaya koyulmuş. 1) CHP-MHP-HDP. 2) AKP-HDP. Sonra da denmiş ki, ikinci senaryo olursa HDP’ye oyunu ‘kaydıranlar’, ‘siyasetin cilvesi’ni vicdanlarına kazırlar…
İkinci yazı Ataol Behramoğlu’nun ‘HDP’ye oy vermek’ başlıklı yazısı. Bu yazıda “HDP neye güvenip seçime parti olarak giriyor? Ben onlara niye güveneyim?” diye sorular yöneltildikten sonra HDP’ye oy ‘kaydıranlar’ın bu seçimi ‘Rus ruleti’ne çevirdikleri sonucuna ulaşılmış.
Benim için bardağı taşıran son damla ise sevgili Mert Yıldız’ın Diken’de çıkan bir yazısı oldu. Yazıda HDP’nin AKP ile ‘doğal koalisyon ortağı’ olduğu, AKP ile ‘bizim de bildiğimiz’ bir pazarlığa girişme ihtimali olduğu anlatılıp, oy ‘kaydıranlar’ın bir daha düşünmesi isteniyor.
.. ve iki temel sorun
Bu yazılarda beni cevap vermeye iten iki temel ve ortak sorun var.
Birincisi, kimse odadaki filden bahsetmiyor. Yani HDP barajı geçsin veya geçmesin, güçsüz bir AKP’nin sonucunda en büyük koalisyon ihtimalinin AKP-MHP koalisyonu olduğu gerçeğinden. Hakkını vermek lazım, Mert Yıldız yazısının dipnotlarında AKP-MHP koalisyonundan bahsediyor, fakat o ihtimali AKP-HDP koalisyonundan çok daha düşük görüyor.
Peki, Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığına taşıyan oylar kimden geldi? Demirtaş’tan olmadığını biliyoruz, çünkü o zaten sıkletinin üzerinde dövüşüp beklenmedik bir oy aldı. Tayyip Erdoğan’a ilk turda seçimi MHP’yle ortak olan muhafazakâr taban verdi. Ortak taban, ortak dünya görüşü, ortak demokrasi anlayışı! Son üç meclis döneminde defalarca gördük ki en ihtiyaç duyduğu anlarda AKP’yi sırtlayan hep MHP oldu.
İkincisi, AKP’nin önünü kesmek için matematik hesabı düşünerek verilen oyların ciddi bir oran olduğu ve bunların ‘kaydığı’ varsayımı. Peki, bu oylar CHP’nin tapulu malı mı? AKP sahneye çıkmadan önce CHP diye bir parti 20 sene ortada yoktu (10 sene kapalıydı). 2002 yılında bu oylar CHP’ye yine sadece ve sadece AKP’nin önünü kesmek için ANAP’tan, DYP’den ve DSP’den kaymadı mı? Bu üç dönem içinde CHP bu oyları nasıl kullandı? Karşılığında ne yaptı?
Murat Sevinç, Diken’de geçen hafta çıkan harika yazısında “Ulusalcılar bu ülke için ne öneriyorlar?” diye soruyordu. Ben bir adım daha ileri gideyim ve üç meclis dönemi sonunda hala netleştiremediğim o soruyu sorayım: CHP bu ülke için ne öneriyor? Kürt sorununda nerede duruyorlar? Anadilde eğitim konusunda neredeler?
Hep üzerinde çalışılan bir taslak, hep bahsedilen bir rapor, hep ‘prensipte evet ama zamanı gelince.’ Peki, bu zaman ne zaman gelecek?
Güzel bir bahane
Ben HDP’ye kayan oyların matematik hesabıyla falan ilgisi olduğunu düşünmüyorum. O söylem mahalle baskısını kırıp HDP’ye oy vermek için güzel bir bahane sadece. İnsanlar oy vermeyi düşünüyor çünkü umut görüyorlar. Kılıçdaroğlu’nda göremediklerini Demirtaş ve Yüksekdağ’da görüyorlar.
Bazıları programa bakınca LGBT kelimesi gözüne çarpıyor, kimileri yüzde elli kadın aday oranına takılıyor, diğerleri aday tanıtımında sahneye kotla, kazakla çıkanların renkliliğini sessiz sessiz gözlemliyor.
Seviyorlarsa gidip konuşunlar
Kendilerine her gün penguen medyasını hatırlatsalar, kime terörist kime hain dememiz gerektiği konusunda o penguen medyasının 30 sene boyunca kafalarına neler işlediğini her gün tekrar düşünseler bu bahanelere de ihtiyaçları kalmayacak. Seviyorlarsa gidip konuşsunlar bence.
Açıp programları yan yana koysunlar, karşılaştırsınlar, adayları dinlesinler ve öyle karar versinler. Bu işin adını koysunlar ki oy kararı vermek için cebir hesabı yapıyormuş gibi yapmasınlar.
‘Güvenmeyi’ bileceksin
Ataol Behramoğlu’nun ‘Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var’ şiiri yıllarca evimizin duvarında asılı durdu. Her okuduğumda daha çok sevmiştim, daha çocuktum…
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var Sayın Behramoğlu:
“Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın”
Bir fırsat çıkmışsa karşına, bir umut doğmuşsa, ‘güvenmeyi’ bileceksin. Çünkü biz güvenmezsek, cesaret etmezsek o umut sönüp gidecek.