Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
‘Doğup büyüdüğümüz’ gerçeği ile ‘yaşlanıp öleceğimiz’ gerçeği aynı duyguyla kanıksadığımız gerçeklikler mi? “İnsan doğar büyür…” anlatısının neşesi niye ‘insan yaşlanır ve ölür’ anlatısına gelince melankoliye dönüşür? Yaşam denilen şey ölümü de içermez mi? İnsanların genelindeki yaşlılığa ve yaşlılara karşı bu içgüdüsel yaklaşımın altında yatan nedeni anlamak gerekir. Belki de yaşlılığın ölümün eşiğinde olma durumuna yönelik bir bilinçaltı direnişidir bu.
Yaşlılara yönelik donanımlı bakım evleri ve yaşlı hastanelerinin en az hayvan barınakları kadar önem verilen yerler olmadığını görmek insanı tedirgin eden gerçeklerdir. Ve ne yazık ki hayvan barınakları dahi gereği gibi değildir. Daha fazla toplama kamplarına benziyorlar. Yaşlılara ve ruh sağlığı bozuk olan insanlara yönelik muameleleri bu karşılaştırmalar üzerinden değerlendirmek ne kadar acı olsa da bu gerçeklikle yüzleşmek ahlaki bir duyarlık olarak gereklidir.
Yaşlılara karşı gösterilen bu empatiden yoksun atıl beden muamelesi yaşlıların kendilerini ölümü bekleyen bireyler olarak hissetmelerine yol açıyor. Bu anlayışla işletilen yaşlı bakım evleri daha fazla ölümü bekleyen yaşlılar için yaratılan yaşamdan ölüme geçiş istasyonlarına benziyorlar.