CANAN COŞKUN
canancoskun2@gmail.com / @canancoskun
Gezi Parkı direnişi sırasında polis şiddetiyle sekiz kişi yaşamını yitirdi, binlerce kişi yaralandı. Parktaki ağaçların kesilmesini engellemek isteyen az sayıda çevreciye polislerin şiddetli saldırısı kamuoyunun dikkatini parka çevirdi.
Polisin günlerce sürecek saldırısının işaret fişeği Lobna Allamii’ydi. Lobna, 31 Mayıs 2013’te Taksim’de polisin attığı gaz fişeği kapsülüyle başından yaralanarak komaya girdi. İki kere beyin kanaması, üç kere de beyin ameliyatı geçirdi. Kafatasının bir bölümü çıkarıldı, yeniden takılmak üzere uzunca bir süre bekletildi. Sokaklarda ve sosyal medyada yazılan ‘Diren Lobna’ sloganı hafızamıza kazındı.
Lobna, üç yabancı dili akıcı konuşup tercüme yapabiliyordu. 31 Mayıs 2013 onun için bir dönüm noktası oldu. Kendi sözleriyle “O gün bir anda hepsi birden gitti.” Hâlâ hafızasında ve konuşmasında bunun izlerini taşıyor.
Lobna, Diken’in sorularını yanıtladı.
‘Beynimin kemiğini buzdolabımızda sakladık’
Gezi sizin hayatınızda neyi değiştirdi?
Gençliğimi bir an içerisinde çaldılar. Normal yaşama şansımı elimden aldılar. Bizim hayatımız zaten kolay değildi. Üç kadınız biz: annem, kardeşim ve ben. Benim bütün ailem bu kadar. 1948’de İsrail kurulunca annem Filistinli ilk mültecilerden oldu. Hem çok çalıştık, hem okuduk. Türkiye’ye 15 yaşımdayken taşındık. Türkçeyi o zaman öğrendim, liseyi bitirdim. Sonra ODTÜ’yü kazandım ve çalışmaya başladım.
Gezi’den önce Erkan Oğur ve Kalan Müzik ile çalışıyordum. Türk halk müziği üzerine… Daha sonra Berlin’de bir müzik şirketinden gelen iş teklifini kabul ettim ve orada çalışmaya başladım. İşim kapsamında Türkiye’de de çalıştım, ama bir kadın olarak Türkiye’de yaşamak genel olarak zor. Bunun yanısıra sokakta taciz edilme riski vardı, gece sokağa tek başıma çıkmaktan tedirgin oluyordum.
Mayıs ayının sonuna doğru vize işlemlerini tamamlamak için Berlin’den Türkiye’ye gelmiştim. Parkta en fazla 30-40 kişiydik o gün. İstanbul’a geldikten beş gün sonra yani 31 Mayıs’ta vuruldum ve hayatım alt üst oldu. Yaklaşık bir ay komada kaldım, bir o kadar da yoğun bakımda.
O gün polisler parka gitmişler, insanları gaza boğmuşlar, çadırları yakmışlardı. Sabah uyanınca bu haberleri gördüm ve doğrudan parka gittim. Parka girer girmez yine polis geldi ve gaz fişekleri atmaya başladılar.
Sırrı Süreyya Önder de (dönemin HDP İstanbul milletvekili) oradaydı. Parkın tehlikeli olduğunu, meydanda buluşup barışçı bir şekilde oturup neden burada olduğumuzu anlatma çağrısında bulundu.
Meydana gitmek de çok zordu çünkü her yere gaz atıyordu polisler. Ara sokaklardan meydana ulaştık ve oturup şarkılar söyledik. Sanat camiasından birçok kişi vardı orada, her kesimden insanlar ve ODTÜ’lüler vardı.

Olay anından az şey hatırlıyorum. İnsanlar bir anda ayağa kalktı. Ben de kalkıp onlara oturma çağrısı yaptım. Etrafımda gaz maskeli, kalkanlı polisler vardı. Vurulacağımı hiç düşünmedim. Çünkü onlar polis, halkı koruyan insanlar yani. Kalkıp da bize bunu yapmazlar diye düşündüm. Ondan sonra… Ondan sonrası koptu. Hatırlamıyorum ne olduğunu.
Daha sonra yanımda insanların olduğu, vurulma hâlim, yerde yattığım andan görüntüler var zihnimde. İzledim, hepsi internette var. Bir ay sonra uyanmışım. Kafatasımın sol kemiği yok, kafam eğik, sağ tarafım felç, yürüyemiyorum, yazamıyorum, konuşamıyorum, yutkunamıyorum… Her şey birden gitti. Üç yabancı dili konuşabiliyordum, tercüme yapıyordum, kariyerim vardı, gelecek planlarım… Bir anda hepsi birden gitti.

Hastanede yaklaşık üç ay kaldık. Komadayken iki ameliyat geçirmişim, uyandıktan aylar sonra bir tane daha. Uyanınca 40 kilo civarındaymışım. Hiçbir tepki vermiyordum, hiçbir şey hatırlamıyordum, bir patates gibiydim. Beynimin kemiğini uzunca bir süre buzdolabımızda sakladık. Anneme bazen ”Bunu yemeğe koyma” diye şaka yapıyordum. Eğer eski Lobna ile konuşmuş olsaydın farkı hissederdin. Konuşmalarım ilkokuldan yeni mezun olmuş bir çocuğunkiymiş gibi hissediyorum.
Gezi Parkı davasında polisin yaraladığı ve öldürdüğü hiç kimsenin ismi geçmiyor, bu kişiler mağdur sayılmıyor. Bunun yerine o zararı veren polisler mağdur olarak davaya katılıyor. Bu durum sizi nasıl etkiliyor?
Bu çok saçma bir şey. Orada insanlar yaşamını yitirdi. Bense hayatımın sonuna kadar olayın izlerini, aksaklıklarını taşıyacağım bedenimde. Hafıza problemim ve fiziki kaybım var. Epilepsi nöbeti geçirmeye başladım. Güçlü epilepsi nöbetlerinde titriyorum, bilincimi kaybediyorum ve hastaneye götürülüyorum.
Türkiye’de epilepsi farkındalığı az. Burada binlerce insan epilepsi geçiriyor. Bazen insanlar bu hastalıkla doğuyor, bazıları bir kaza sonucunda ya da kalp krizi, beyin travması gibi nedenlerle epilepsi hastası olabiliyor. Epilepsi geçiren insan ‘garip’ değildir. Sekiz senedir kimse bana iş vermedi. Daha önce çalıştığım bir şirketi ziyaret ettim Gezi’den sonra. Bana sordukları ilk soru ‘‘En son ne zaman epilepsi geçirdin?’’ oldu!
Bir insan epilepsi nöbeti geçirirse sadece yanında olup yere yatırıp sağa sola çarpmamasını sağlamak gerekiyor. Kolonya, sarımsak ya da soğan koklatmak yanlış hareketler. Sadece ambulans çağırmak ve eğer yanında varsa hastanın ilacını bulmak ve telefonundan ailesini aramak gerekiyor.
Hayatım boyunca ilaç kullanmak zorundayım. İlaçların o kadar çok yan etkisi var ki hafızam geriledi. Her şeyi organize eden bir kadınken kendini zorla idare edebilecek bir hale geldim. Bu çok acı. Bana ateş eden polis bulunamıyormuş. Nasıl bulunamıyor? Meydanın ortasında bir sürü kamera var.
Biz Gezi’de savaş açmadık, onlar bize savaş açtı

Geriye dönüp baktığınızda Gezi size iyi bir şey mi hissettiriyor, yoksa kötü şeyler mi?
Biz orada sadece birkaç ağacı kesenlere karşı duran insanlar değildik. O zamana kadar bir sürü şey olmuştu: İnternete sansür girişimleri, Tarlabaşı’nda yeni proje altında insanların zorla evlerinden çıkarılması, IMF toplantıları, işçilerin hakları, kadın hakları… Bizler artık buna isyan ettik. Yeter! Ben Gezi daha başlamadan vuruldum. Dolayısıyla o süreci görmedim. Komadan uyandığımda insanlar artık sokakta değildi.
Uyandıktan sonra Gezi Parkı’na gittim, bir polis ordusu duruyordu orada. Gezi’de olduğum için hiç pişman değilim. Biz Gezi’de savaş açmadık, onlar bize savaş açtılar. Biz sadece oturup haklarımızı söylüyorduk. İnsanların buna devam etmesi karşısında gurur duyuyorum. Gezi insanlarını terörist ilan ediyorlar, üniversite hocalarını, öğrencilerini hapse atıyorlar. Ancak insanlar vazgeçmiyor.
Bir gün sizin için adaletin sağlanacağını düşünüyor musunuz?
Evet, düşünüyorum. Umut yoksa ölür insan. Umudun olması gerek. Bir gün adalet olacak bu ülkede. Buna inanıyorum. İnanmazsam hayat anlamsız hâle gelir.