Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Son iki yurt dışı ziyaretinden, yani hem Katar hem de ABD’den dönüşte KKTC’deki seçimlerin soru olarak gündeme getirilmesi ilginç.
İtiraf etmem gerekir ki adada 19 Ekim’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri dış politikayı izleyen benim bile radarıma daha girmemişti. Bir aydan az bir süre kalmasına karşın Türk kamuoyunun da yakından izlediği bir konu değil.
O zaman İletişim Başkanlığı neden ikidir Erdoğan’ı bu konuda konuşturma zorunluluğu duyuyor?
İhtimâlen, seçimlerde son viraja girilirken, Ankara’nın desteklediği Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın kaybetmekte olduğunu gördükleri için.
Kimse AK Parti iktidarı öncesinde Ankara’daki hükûmetlerin adadaki seçimlere karışmadığını iddia edemez. Sorunun daha can yakıcı hale gelmesinin nedeni, AK Parti’nin bunu nobranca, kör gözüm parmağına, her tür yöntemi kullanmaktan kaçınmayarak yapması.
Adadaki Hatay kökenlilere hitap etmek adına Hatay milletvekilleri ve Süleyman Soylu KKTC’ye teşrif ettiler. Ersin Tatar’ın kampanya müziğinde Yavuz Bingöl imzası var. En son Mesut Özil Tatar’ın yanında boy gösterdi.
AK Parti klasiği kara propaganda ekipleri de sahada. Tabii iktidarın da Kıbrıs’ta tam olarak ne hedeflediğini, asıl gündemini de iyi okumak gerekiyor. Kıbrıs Türkü’nü umursamadıklarını maalesef her hareketleriyle ortaya koyuyorlar.
Ankara artık iki devlet dışında bir şey konuşmayız, derken; Fidan bir yılda iki kez BM gözetiminde tarafların katılımıyla Kıbrıs konulu toplantıya katıldı; bu masada iki devletli çözümün konuşulduğunu sanmıyorum.
Nihâyetinde, bize kötü kokular olarak yansıyan ama kimilerinin ceplerinin dolmasına neden olan adadaki karanlık düzenin devamı bazıları için asıl öncelikli mesele olsa gerek.