İnternete sızdığı kadarıyla 17 ve 25 Aralık fezlekelerini okumaya çalıştım. Bu fezlekeler, benim bütün meslek hayatım boyunca gördüğüm en somut iddiaları içeriyordu.
Sürekli olarak insanları örgüt torbasına dolduran polisler ve savcılar, bu davaların zülfüyâre dokunacağının da farkında olarak, herhalde kendi meslek hayatlarında örneği olmayan bir şekilde, hangi sanığın, tam olarak ne suç işlediğini ve bunların delillerinin neler olduğunu tek tek anlatıyorlardı.
Yine demokratik bir ülkede, bu savcıların ve polislerin, bu fezlekeleri ve iddianameleri “kendi hiyerarşileri dışında bir yerden” emir olarak hazırladıkları yönündeki iddialar da soruşturulurdu. Eğer somut deliller bulunursa bu soruşturmaları yürütenler hakkında da ayrı bir dava açılırdı.
Şu ana kadar ortaya çıkan fotoğraf şudur: Yolsuzluk soruşturmasının üzeri tamamıyla örtülmüştür.
Öte yandan “paralel devlet” soruşturmasında, polisler hakkında yasa dışı dinleme iddiaları dışında hiçbir somut suçlama göremiyoruz.
Eğer polisin içinde ya da adli mekanizmada kendi hiyerarşileri dışında bir yerlerden emir alıp iş yapanlar varsa, onlar da en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Ama şu ana kadar bu “paralel soruşturması” dağı, bir fare doğurmuş gibi görünüyor.
İleri demokrasi diyerek Türkiye’yi 90’lı yılların kabusuna geri döndürmeyin; olağanüstü yollara sapmayın; bu ülkeyi böyle bir deli gömleğinin içine sokmayın.
Yarın, sizin de hukuka ihtiyacınız olabilir, bugün yaratacağınız canavar yarın sizin ümüğünüzü sıkabilir, bunu hiç hatırdan çıkarmayın!