Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Bugün, ekonomiden, eğitimden, yoksulluktan adalet sistemine dek derinleşen krizler bir kenarda dururken, siyasetçilerin dili giderek daha fazla kimlikler üzerinden keskinleşiyor. Üzücü ve bir o kadar da endişe verici olan iktidarın uzun süredir inşa ettiği kutuplaşmanın artık muhalefet için de kullanışlı bir araç olarak olağan ve sıradan hale gelmesidir.
İtinayla yaratılan ve sahibine ‘başarı’ getiren zehirli iklim, muhalefet cephesinde de kimi aktörlerin söylemlerine sızmış durumda.
‘Biz ve onlar’ ayrımcılığı üzerinden inşa edilen siyasetin değiştirmek için mücadele edenleri kuşattığı bir ortamda ayrımcılığın, taraftarlığın dilinin ve yöntemlerinin muhalefet cephesinde dahi karşılık bulmasının toplumun demokratik reflekslerini nasıl aşındırdığını görmeliyiz.
Özellikle son zamanlarda Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alarak yoğunlaşan kimlik temelli saldırılar, yalnızca bireysel bir yönelimi değil, siyasetin genel seyrindeki yoksullaşmayı da gözler önüne seriyor. Siyasi tartışmalar, bir vizyon mücadelesi olmaktan çıkıp, toplumsal ideallerin, etik ve vicdani değerlerin kalan kırıntılarını da süpürüyor.
Geçmişin önyargılarıyla şekillenmiş kimlik etiketlemelerine dönüşüyor. Oysa bir siyasetçiyi eleştirmek, onun söylem ve politikalarını tartışmaktan geçer; inançlarını, etnik kökenini ya da aile geçmişini masaya yatırmaktan değil.
Kimliğini mücadeleye dönüştürdüğünü iddia eden siyasetçilerin, bu mücadelenin aracına dönüşmeleri ve bir başka kimliği doğrudan ya da ima yoluyla hedef almaları, meselenin vahametini daha da derinleştiriyor.
Bugün ihtiyacımız olan en son şey yapay gündemin güdümünde kimlik ayrışması, kimlik ve ‘Kim daha mağdur?’ yarışıdır. Ezilenler, ötelenenler, yok edilmek istenen her ses için karanlığa karşı birlikte direnmek zorundayız o ses ‘bizim’ sesimiz olmadığında bile!
Hatta belki daha çok bizim sesimiz olmayanın sözünün, seçiminin, kültür ve kimliğinin özgürlüğünü savunmanın gerçek anlamda demokrasinin temeli olduğunu kavradığımızda yeni bir yol açılacak önümüzde.