Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Türkiye ekonomisi, son yıllarda giderek ağırlaşan bir borç yükü ve yanlış kaynak kullanımıyla karşı karşıya. Merkez Bankası verilerine göre Temmuz 2025 itibarıyla Türkiye’nin yurt dışındaki varlıkları 378 milyar dolar, dış borç yükümlülükleri ise 722 milyar dolar seviyesinde.
Yani net tabloda 344 milyar dolarlık açık bulunuyor. Daha çarpıcı olan nokta ise şu: Borçlarımız, sahip olduğumuz varlıkların neredeyse iki katı.
Borç yükünün artışı bir yana, içeride toplanan devasa vergilerin de etkin kullanılmadığı ortada. Son 20 yılda otomotiv sektöründen 2,6 trilyon TL, yani ortalama kurla hesaplandığında 188 milyar dolar vergi toplandı.
Bu muazzam gelir, Türkiye’nin yeni otomotiv fabrikaları kurmasına, yerli üretimi artırmasına, hatta elektrikli araç dönüşümünde bölgesel lider olmasına imkân sağlayabilirdi. Ancak bu kaynakların büyük kısmı yatırıma değil, tüketime harcandı.
Vatandaş açısından tablo daha net: Borç ve vergi gelirleriyle yaratılan sahte refah, uzun vadede yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve işsizlik olarak geri dönüyor. İnsanlar bugün sahip oldukları alım gücünü koruyamıyor, gelirleri sürekli eriyor. Kısacası, borçla kurulan refah balonu patlamış durumda.
Ekonomi yönetiminin sık sık dile getirdiği ‘disiplin’, ‘tasarruf’ ve ‘yapısal reform’ söylemleri gerçeğe dönüşmedikçe bu tablo daha da ağırlaşacak.