Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, programda belirtilenden beş dakika sonra yerine oturup gongu çaldı ve konuşmasına başladı.
TBMM’nin öneminden dem vurdu ve konuşmasının bir bölümünde sesinin tonunu yükselterek şöyle dedi:
“Son günlerde Türkiye’deki yönetimle ilgili kimi çevrelerce dile getirilen meşruiyet tartışmaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi bakımından yok hükmünde bir tartışmadır. Çünkü Türkiye’de siyasi meşruiyetin bir tane kaynağı vardır. O da bizatihi milletin iradesidir, milletin verdiği meşruiyettir. Milletten başka hiçbir gücün, iç ve dış gücün bu ülkenin yönetimine ya da bu ülkeye herhangi bir meşruiyet sağlamak gibi ne bir hakkı ne de bir haddi olamaz…”
Kurtulmuş’un bu sözlerini dinlerken gayri ihtiyari güldüm.
Zira Türkiye’deki yönetimle ilgili meşruiyet tartışmalarını başlatan ‘kimi çevreler’ bizzat ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’tı.
2025 Concordia Zirvesi’nde 24 Eylül günü düzenlenen ‘Diplomasi Sesleri: ABD’nin Dünyadaki Rolünü Şekillendirmek’ adlı panelde konuşan Barrack, BBC’nin aktardığına göre aynen şöyle demişti:
“Başkanımız ‘İlişkiler düzeyinde cüretkâr bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim’ dedi. ‘Tamam sayın başkan, neye ihtiyacı var?’ diye sorduğumda ‘meşruiyet’ dedi. Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16’lar değil. Mesele meşruiyet.”
Ben Barrack’ın sözlerini ilk duyduğumda “Erdoğan meşruiyetini milletten alır, Trump’tan değil” diye tepki göstermiştim.
CHP lideri Özgür Özel başta olmak üzere muhalefet liderleri de benzer şeyler söylediler.
Normal şartlarda bunları söyleyen bir büyükelçi ‘istenmeyen adam’ ilan edilir, evine gönderilirdi.
Ancak bizim iktidar ve Dışişleri Bakanlığı kulağının üzerine yattı, duymazdan geldi. Kurtulmuş da dahil, hiç kimse Barrack’a tepki göster(e)medi (Gerçi Barrack da bu sözü kendisinin değil Başkan Trump’ın sözü olarak aktarmış. Yani bu durumda asıl tepki gösterilmesi gereken Trump’ın kendisi).
Kurtulmuş, meşruiyet tartışmasını bizzat Trump ve elçisi tarafından başlatıldığını bildiği halde, (Erdoğan’la Trump arasındaki yakınlaşmaya gölge düşürür endişesiyle) onları hedef alamadı ve ‘kimi çevreler’ gibi yuvarlak bir tanım kullanmayı tercih etti.
Gördüğünüz gibi gerçekler yuvarlak ifadelerle saklanamıyor.
Kurtulmuş da ‘meşruiyet’ konulu güçlü mesajını verirken ‘kimi çevreler’ diyerek o acı gerçeği saklamaya çalıştı.