Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Neden her zenginliğin altından bir dolandırıcılık çıkıyor?
Bu aralar aklımdan çıkmayan soru bu.
Dün sabah, yine şaşırtmayan bir haberle uyandık:
Türkiye’nin özel sektöre ait en büyük altın rafinerisi, gram altının mucidi İstanbul Altın Rafinerisi’ne operasyon düzenlendi.
Üstelik sıradan bir şirketten bahsetmiyoruz.
İstanbul Sanayi Odası’nın 2024 yılı ‘500 Büyük Sanayi Kuruluşu’ listesinde 5. sırada yer alıyordu.
Hazine’ye, Merkez Bankası’na ve iktidara yakınlığıyla bilinen bir kurum.
(Zaten bu devirde aksi durumda sektörde var olabilmek mümkün mü?)
Gazeteciler arşivleri açtı, fotoğraflar döküldü.
Şirket sahibi Özcan Halaç, Cumhurbaşkanlığı’nın güçlü isimlerinden eski İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı adına Konya’da okul bile yaptırmış.
Hemen her AKP’li ile fotoğrafları, teması var.
Eski AKP Milletvekili İrfan Gündüz yönetim kurulunda.
Şirketin, hileli yollarla devlet desteği alarak kamu zararına yol açtığı iddia ediliyor.
(…)
Tam da Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın, yastık altındaki altınları enflasyonun baş sorumlusu ilan ettiği açıklamasının hemen ardından geldi operasyon.
Bu nedenle pek çok kişi aynı soruyu soruyor: Altın piyasasına bir müdahale mi başlıyor?
Üstelik son dönemde dikkat çekici bir örüntü var.
Can Holding, Ciner Holding derken şimdi de İstanbul Altın Rafinerisi…
İktidara ‘çok yakın ama en iç halka olmayan’ gruplara arka arkaya operasyonlar düzenleniyor.
Bu tablo ister istemez, “Ekonomik iktidarın yeniden paylaşımı mı yaşanıyor?” sorusunu akla getiriyor.
Gerçekten yeni mi fark edildi bu usulsüzlükler?
Yoksa yıllardır biliniyor ama ‘doğru zaman’ bekleniyordu da şimdi mi harekete geçildi?
Neden tam da bu dönemde düğmeye basıldı?
Ne değişti de rejim TMSF eliyle yeniden güç toplamaya yöneldi?
Şubat ayında gece yarısı yayımlanan kararnamelerle TMSF’ye tanınan yeni yetkiler bu tabloyla mı ilişkilendirilmeli?
Yoksa bu operasyonlar, yaklaşan ekonomik dengelenmenin ‘siyasi bedelini’ kimin ödeyeceğini belirlemek için mi yapılıyor?
Ve en önemlisi: Gerçek bir temizlik mi izliyoruz, yoksa yeni bir tasfiye dalgasını mı?