Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Bugün toplum, kahramandan en çok adalet bekliyor. Bir kahramanı tanımlayan en temel özellik sorulduğunda yüzde 65’i “adil olması” diyor. Kahramanın en büyük gücünün ne olması gerektiği sorulduğunda da yanıt aynı: Adalet ve eşitliği sağlamak (yüzde 56). Özellikle Türkiye toplumunun kahramandan en çok ne beklediğini sorduğumuzda ise katılımcıların yüzde 40’ı “Adalet” seçeneğinde toplanıyor.
Demek ki adalet yalnızca mahkeme salonlarının meselesi değil, toplumsal ruh halinin tam kalbine oturmuş bir ihtiyaç. Kahramanlık bile adaletle tanımlanıyorsa, bu ülkenin en büyük açığının, toplumun en derin yarasının nerede olduğunu daha nasıl anlatabiliriz ki? Kahramanlık, olağanüstü cesaretten ya da fiziksel güçten değil, en sıradan hakkın -adaletin-artık olağan sayılmadığı bir toplumda yeniden tesis edilmesinden ibaret hale geliyor.
“Sizce Türkiye’nin lideri için en uygun liderlik tarzı aşağıdakilerden hangisidir?” sorusuna, toplumun yüzde 37’si “koruyan, destek olan, toplumsal refahı önceleyen”, yüzde 19’u “bilgiye, analiz ve akla dayanarak yön veren”, yüzde 16’sı “düzen kuran, otorite ve sorumluluk alan” cevabı veriyor.
Toplumun yüzde 67’si geçmişe kıyasla bugün kahramanlara daha fazla, yüzde 23’ü geçmişle benzer, yüzde 10’u da daha az ihtiyaç olduğunu söylüyor. Bu oran gençler, kadınlar ve muhalif seçmenlerde daha da yüksek.
Toplum, bireysel çaresizlikten çıkış yolunu “kahraman” metaforunda arıyor. Bugünün Türkiye’sinde kahraman talebi aslında bir “adalet ve güven krizi”nin yansıması. İnsanlar kendilerini yalnız, kırılgan ve korumasız hissediyor. Kahraman figürü, bu kırılganlıkta adalet dağıtan, umut veren ve güven inşa eden bir rol olarak tahayyül ediliyor. Bu durum, siyasetin de hayatın içindeki tüm aktörlerin de meşruiyetini nereden devşireceğini işaret ediyor; adalet, güven ve umut yaratmak.