EMRE ZOR
@zor_emre01
emrezor@diken.com.tr
Mecidiyeköy durağından metrobüse bindiğimde cayır cayır yanıyordu İstanbul. Uzmanlar kentte sıcaklığın 34 derece olduğunu söylüyordu ama yurttaş en az 40 hissediyordu. Hatta ter içinde kalmış bir adamdan duyduğuma göre metrobüsler 45 dereceyi bile aşmıştı. İspanya’da sıcaktan ölen var be, diye bağırdım, ölen!
‘‘Kolay gelsin’’ dedim camın ardındaki şoför kabinine. ‘‘Klimalar çalışmıyor değil mi?’’
‘‘Hayır, çalışıyor.’’
Uslu uslu yerime döndüm. Arkamdaki arkadaş grubu öfler ve pöfler içinde hava durumu tartışıyordu. Önümdeki adam elini klimaya doğru götürmüş, bir umut, üfleyip üflemediğini kontrol ediyordu. Ben de onların arasında bu yazıya nereden başlasam diye düşünüyordum. Tam bir klimasızlar kolonisiydik. İlk durakta inmeliydim.
Edirnekapı’da indim. Şansıma kliması bozuk araç denk geldi, diye düşündüm bütün iyi niyetimle. Sonra ufukta bir metrobüs göründü, yaklaştı, yaklaştı ve kapısı açıldı: Adım atacak yer yok! Kaldı ki bir saunaya bu kadar insan girmemeli. Yolcuların elinde yelpazeler, mini vantilatörler, peçeteler…
İkinci metrobüse bir şekilde bindim. Bu sefer klimadan suratıma suratıma üfleyen bir hava vardı ama, sıcaklığı dışarıdan beterdi. Telefonum titredi: Sabah yapay zeka Grok’la söyleşen Diken editörü Ece Deniz, ’’Metrobüste klimalar sıcak üflüyor’’ diye yakınıyordu. Bitmedi, bir başka Diken editörü Cihan Tekin’in metrobüs klimaları yüzünden astımı tutmuştu. Görüyorsunuz ki bizimkiler işe metrobüsle gider-gelir. Ne mutlu.
52 kilometrelik metrobüs hattında 44 durak var, sefer süresi 100 dakika.
Dayanılacak gibi değildi. Yine ilk durakta indim: Bayrampaşa-Maltepe. Yalnız bu durakta araçlara binebilmek için çırılçıplak güneşin vurduğu bir alanda beklemek lazım. Tabii klimasızlar kolonisinin suratından düşen bin parça.
İki eli belinde, ufukta metrobüs gözleyen adama doğru yaklaştım. Kurtuluş 36 yaşında, halim selim biri. ‘‘Bak’’ diyor ters yönden gelen simsiyah metrobüsü işaret ederek. ‘‘Bunlara binecen, siyahlara, bunlar klimalı.’’ Kurtuluş haftanın altı günü metrobüse binmek zorunda. Hep bir aciliyet duygusuyla yaşıyor. Yorgunluktan göz kapakları düşmüş. Metrobüs klimalarından dert yanıyor ama razı bir umutsuzluğa kapılmış: ‘‘Mecbursun, n’apacan.’’ Zihnimde yankılandı: ‘‘Mecbursun, n’apacan.’’
Az sonra siyah olmayan bir metrobüs yanaştı. Baktım ki Kurtuluş koştur koştur… Nasıl yaptıysa ağzına kadar dolu metrobüse kendini sığdırdı. O kapı nasıl kapandı inanın anlayamadım. Kurtuluş bu işin piri olmalıydı. 44 durağın şampiyonu, 100 dakikalık yarışın nasır tutmuş oyuncusu, bu oyunu iyi oynuy… Fakat fikrim çarçabuk değişti. Çünkü yolcuların elinde yine yelpazeler, mini vantilatörler, peçeteler… Kurtuluş kaybetmişti. Sahne artık benimdi.
Durağa yanaşan ilk metrobüse adımımı attığım gibi gerisingeri çıktım. Bu kadar kolay pes edemem, diye düşündüm. Ve bir oyun oynamaya karar verdim: Tek tek bütün duraklarda inerek her seferinde farklı bir araca binecektim. Son kertede koskoca İstanbul’da -en azından o gün- kimse benden daha çok metrobüse binemeyecekti. Yani klimasızlar kolonisinin en terli üyesi ben olacaktım! Safi gazetecilik.

Planım tıkır tıkır işliyor. Altıncı metrobüsten az önce indim. Bahçelievler durağındayım. Önceki üç metrobüsü de sayarsak, bugün toplam dokuz metrobüse bindim. Ve eve bir durak kaldığına göre günü on metrobüsle kapayacağım. Hiç fena değil. Bu arada Spor Toto Metrobüs Ligi’nde puan cetveli rezalet: 0/9. Yani asgari medeniyet koşullarında bir metrobüse hala denk gelmedim, ne şans ama! Az kalsın “Mecbursun, n’apacan” diyordum ki, demedim, şansımı bir kez daha denemek istedim.
Onuncu metrobüste klimalar ılık üflüyordu. Buna da şükür. Ataköy-Şirinevler durağında indim. 9 Temmuz tarihinde kimse benden daha çok sayıda metrobüse binmemişti, evet, bu konuda alçakgönüllü olamam. Bugün klimasızlar kolonisini en iyi ben tanırım. Gölgeliğin altında, alnındaki teri elinin tersiyle silen adamı gördüm, yaklaştım. Bir gazetede çalıştığımı, metrobüs klimalarıyla ilgili yazı hazırladığımı, sorumlu İETT’ye sorular gönderdiğimi (hala yanıt alamadım) ve haliyle insan olduğum için ‘sıcaktan öldüğümü’ anlattım.
60 yaşındaki Halit beni şöyle bir süzdü. ‘‘Ama bazılarında klima çalışıyor’’ dedi şüpheli bakışlarla. Eyvah! Muhtemelen yandaş bir gazetede çalıştığımı ve muhalefetin altını oymak gibi sinsi planlarım olduğunu sandı. Veya sırf bir-iki cümle yüzünden hakkında soruşturma açılmasından korkmuştu. ‘‘Evet, kiminde çalışıyor’’ diyerek araştırma sonuçlarını hızlıca açıkladım: ‘‘Bilimsel araştırmama göre metrobüslerin yüzde 10’unda klimalar çalışıyor. Yani her 10 metrobüsün birinde nispeten rahat nefes alınabiliyor. ’’
Halit beni şöyle bir süzdü ve bıyık altından gülerek yüzüme baktı. ‘‘N’apacan’’ dedi. ‘‘Mecbursun.’’