MESUT YEĞEN
Cumhurbaşkanlığı yemin merasiminin ardından Demirtaş’ın Erdoğan’ı alkışlamasına asabı bozulan solcuların yaptığı eleştirilere dair Bashaber’e yazdığım yazıya Umut Özkırımlı, Diken’de bir eleştiriyle yanıt verdi. Bashaber’deki yazıda soldan Demirtaş’a gelen eleştirilerin epey kof olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Özkırımlı’nın eleştirisi kanaatimi pekiştirdi.
Özkırımlı’ya yanıtımı iki bölümde vermek istiyorum. İlk bölümde Bashaber’deki yazıyla doğrudan ilgili eleştirilere cevap verip, yazıyla ilgisiz, ‘yandan gelen’ bir kısım eleştiriyi cevaplamayı ikinci kısma bırakayım.
I. Demirtaş’ı alkışlıyorum

Fotoğraf: DHA
Bashaber’deki yazıda Demirtaş’ın alkışını eleştirenleri ve gerekçelerini üç gruba yığmıştım. Demirtaş’ın alkışı, 1. Erdoğan Berkin Elvan cinayetinin, Roboski bombardımanının mesulü görüldüğü için, 2. Erdoğan meşru cumhurbaşkanı sayılmadığı için ve 3. ‘Meclis’te olmak yeterdi‘ denerek abartılı bulunduğu için yanlış bulunmuştu.
Özkırımlı, kof bulduğum her üç eleştirinin de yerinde olduğunu savunmuş. Savunmuş ama pek çok şeyi birbirine karıştırarak, bazı şeyleri hiç anlamayarak ve sonuçta eleştirilerin kofluğunu teyit ederek.
Bu eleştiriler niye yersiz…
Bu üç eleştiriyi niye yersiz bulduğumu, Özkırımlı’nın bu eleştirilere nasıl sahip çıktığını ve cevaplarımı özetlemeye çalışayım.
Demirtaş’ın alkışını Erdoğan’ı Roboski katliamının mesulü gördükleri için yanlış bulanları ‘devlet denen şeyin ne olduğunu unutmak’la eleştirmiş ve ‘mesele Kürtlere dönük kıyıcılıksa Demirel, Ecevit, Özal ve Erdoğan arasında (Erdoğan’ın çözüm sürecini başlatmış olmasının haricinde) bir fark olmadığını’ hatırlatmış ve böyle olmakla beraber Erdoğan’a dönük mahsus hınca dikkat çekmiş ve bununla hesaplaşılmasını önermiştim.
Bu eleştirime karşılık Özkırımlı ‘İyi ama Ecevit, Demirel, Özal zamanında askeri vesayet vardı, Erdoğan’ın zamanında yok, dolayısıyla arada bir fark var’ mealinde bir yanıt vermiş.
Şimdi, Türkiye’de Kürt meselesinde takip edilen kıyıcı siyasetin sadece askerler istediği için takip edilebilmiş olduğunu, bu kıyıcı siyasetin gerekliliğinin siyasetçiler, siviller tarafından paylaşılmadığını düşünmek için galiba saf olmak lazım.
Erdoğan’la selefleri arasında aman aman fark yok

Fotoğraf: Reuters
Uzatmadan söyleyeyim: Erdoğan’ın, Ak Parti’nin vesayetle kavgalı olması Kürt meselesinde ‘sıfır şiddet’ siyaseti önerdikleri anlamına gelmiyor. Ak Parti vesayet işlerini halledip çözüm sürecine başlamadan önce malum meşhur KCK operasyonlarını uygulamış, Sri Lanka modelini filan konuşmuştu. Yarın çözüm süreci çökerse daha şiddetli bir siyaset takip etmesi benim için sürpriz olmaz.
Dolayısıyla, Kürt meselesindeki kıyıcılık zaviyesinden bakınca Erdoğan’la selefleri arasında aman aman bir fark yok. Hem bu çözüm işlerine dair az biraz deneyim inceleyen herkes bilir ki masada konuşurken masanın altından tekme savurmak bu işin fıtratında var.
Olmamış!
Özkırımlı’nın, ‘Öncekilerden farklı olarak Erdoğan çözüm sürecini başlattı’ dememe atfen ‘İyi ama böyle dediğinizde çözüm sürecinin başlamasında krediyi Erdoğan’a verip Kürt hareketinin rolünü küçümsemiş oluyorsunuz’ eleştirini ise pek sevimli buldum.
Çözüm sürecinin niye başlamış olduğuna dair yanılmıyorsam 2008’den beri yazıyorum ve aktörler analizi kadar durum analizi de yapmaya çalışıyorum. Erdoğan’ın, Ak Parti’nin çözüm işlerine niye razı olduğu, PKK’nin, Kürt hareketinin bu işlere katkısının ne olduğu hakkında çok yazdım. Dolayısıyla bu eleştiriye dair Özkırımlı’ya ancak şunu diyebilirim: Olmamış!
Evlere şenlik!
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını meşru bulmadıkları için Demirtaş’ın alkışını eleştirenlere karşı da ‘Cumhurbaşkanlığı seçimleri ‘formel hukukun’ askıya alınmadığı şartlarda gerçekleştiğine ve net bir şekilde Erdoğan’ın üstünlüğüyle sonuçlandığına göre, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı hem siyaseten, hem de hukuken meşrudur’ diye itiraz etmiştim.
Bu itirazıma karşılık Özkırımlı’nın eleştirisi evlere şenlik. Der ki Özkırımlı: İyi ama, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Demirtaş da seçimleri meşru bulmuyordu. Sonra da örnek veriyor. Demirtaş demiş ki seçimlerden önce: “Bu seçimin adına demokratik bir seçim demedik, demeyeceğiz. Halk tarafından seçilmesi tek başına demokratik olmasına yetmiyor.” Özkırımlı bu örnek üzerinden bir de ironi yapmak istemiş: Ya bu konuşmayı duymamışım ya da Demirtaş da asabı bozuk bir solcuymuş.
Demokratiklik-meşruiyet farkı
Özkırımlı’ya diyeceğim şu: İroni peşine düşmeden önce benim yazdıklarımla Demirtaş’ın söylediklerini dikkatle okusaydın keşke. Demirtaş seçimlerin demokratikliğinden bense meşruiyetinden bahsediyorum. Demokratik olmayan her seçimi gayrimeşru sayacak olsaydık dünyada meşru hükümet ve devlet başkanı kalmazdı maazallah.
Bir de şunu ekleyeyim: Meşru bulunan tekil olarak, yalnız başına Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesi; Erdoğan’ın yapıp ettikleri değil. Onun içindir ki Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesini alkışlamakla, yapıp ettiklerini eleştirmek ve hatta meşru bulmamak başka başka şeyler.
Hakikaten anlamamış
Buradan da Özkırımlı’nın ‘Demirtaş’ın alkışı o ana dair bir alkıştı’ tespitime dönük itirazına geleyim. Diyor ki Özkırımlı: ‘Demirtaş’ın ‘anlık’ alkışını – ki olayın anlık olması neyi değiştiriyor, onu da anlamış değilim.’
Özkırımlı haklı. Hakikaten anlamamış. ‘An’lık jest derken, söylediğim ‘Demirtaş’ın alkışı bilmem kaç saniye süren kısa bir alkıştı, dertlenmeyin’ gibi şey değildi tabii ki. Şunu demiştim: Demirtaş’ın alkışı Erdoğan’ın taç giyme anına ve vakasına dair bir jestti, genel bir onaylama jesti değil. Yine anlaşılmaz diye başka bir biçimde bir daha ifade edeyim: Demirtaş’ın alkışı Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmiş olması tekil olayını meşru bulan bir jestti, Erdoğan’ın yapıp ettiklerini onaylayan genel bir jest değil.
Böyle olduğundan Özkırımlı’nın ‘Demirtaş o gün meclise gitse, tüzük gereği ayağa kalksa ama alkışlamasa çözüm süreci sekteye mi uğrayacaktı’ eleştirisinin bir manası yok, çünkü bunu diyen yok. Şeyleri, mevzuları birbirine karıştırmadan, konuşmak, tartışmak bu kadar zor olmasa gerek.
Bu memleket…

Fotoğraf: DHA
Son olarak, ‘Alkışa gerek yoktu Meclis’te olmak yeterliydi’ şeklindeki eleştiriye karşı ‘alkışlamak jestinin Erdoğan’ı seçen iradeyi tanıdığını beyan eden bir jest olması itibarıyla yerinde olduğunu ve siyasetin ancak hasımla ilişkiyle mümkün olduğunu’ söylemiştim.
Özkırımlı der ki: Alkışlamamak ya da alkışı eleştirmek niye siyasetten kaçmak olsun. Şundan öyle: Erdoğan’ı seçenler (ki az değiller malum) alkışlamama jestinde ‘Sizin Erdoğan’ı seçme iradenize itibar etmiyorum’ mesajını okuyor da ondan. Unutmayalım, burası ‘Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz’ sloganının güçlü bir biçimde karşılık bulduğu bir memleket.
2. Özkırımlı’nın yan gündemi
Özkırımlı’nın Bashaber’deki yazıda serdettiğim ana tezlere yönelik eleştirilerine cevaplarım bunlar. Lakin Özkırımlı’nın bir de yazıyla ve aslında mevzuyla da ilgisi olmayan bir takım yan eleştirileri var. Onlara da cevap vereyim.
Der ki evvela Özkırımlı: Birileri ‘Kürt hareketini eleştirdiğinde başka birileri de bu eleştirenleri ‘barış karşıtı olmakla, Kürtleri sokağa çekmeye çalışmakla, Kürtlere akıl vermeye çalışan kibirli bir Beyaz Türk ya da Beyoğlu marjinali/Cihangir solcusu olmak’la suçluyormuş.
Kimseyi o ifadelerle anmadım
Özkırımlı lütfetmiş ve beni talimat gazetecilerinden ayırmış ama eklemiş, bu ve benzeri suçlamaları kullanmaya başlayanlardan biri de benmişim.
Şimdi, Özkırımlı’nın bahsettiği tiplerden etrafta mebzul miktarda olduğuna inancım tam. Lakin, Kürt hareketine dönük farklı kanaatlerimizin basitçe, her zaman her yerde olabilir optik farklılıklardan kaynaklandığını düşündüğüm herhangi bir şahsiyeti (Özkırımlı da dahil) herhangi bir yazıda ya da konuşmada yukarıdaki ifadelerle anmadım.
Aramızdaki farkları ‘olabilir farklar’dan gördüklerime hemen her zaman şu soruyu sordum: Peki ama Kürt hareketine şu ana kadar yapmış olduğundan başka ne yapmasını öneriyorsunuz? CHP’lilerin, yasal partilerin yaptığı ne var ki yasal bir partinin ve barış görüşmeleri yürüten silahlı bir örgütün takipçilerinden yapılmasını bekliyorsunuz? Bu soruya doğru dürüst bir cevap verene şimdiye kadar rastlamadım.
Önderlik müessesine gelince
Özkırımlı’nın gündemine yandan girmiş bir başka konu da Kürt hareketinin işleyişi ve Öcalan’ın Kürt hareketindeki yeriyle ilgili. Konu neden buraya gelmiş anlamış değilim ama der ki Özkırımlı: Barışa zarar gelmesini istemedikleri için sürecin yürütülüş biçimini ve ‘önderlik’ müessesini tartışmaya bile açmıyorlarmış.
Özkırımlı birilerine lütufta bulunmuş olduğunu zannediyor olabilir. Benimse bu mevzuda söyleyeceğim tek şey şu: Niye? İnsanların kafasına kakacağınıza, yapsaydınız keşke. Kendi adıma sürecin işleyiş biçimine, Kürt hareketinin programatik önerilerine ve ‘önderlik müessesi’ne dair demek istediklerimi hem söyledim hem yazdım. Herkese tavsiye ederim.
Yakışıksız ve sığ
Son olarak, Özkırımlı yazısının bir yerlerinde asabı bozuk solcular olarak Demirtaş’ı niye desteklediklerini, şimdiyse niye eleştirdiklerini izah ettikten sonra şunu demiş: ‘Yeğen’in ‘Desteklemeseydiniz o zaman’ ya da ‘Alın diyetinizi gidin’ tarzı sığ bir yaklaşımı savunmayacağını tahmin ediyorum.’
Şimdi, Özkırımlı’nın burada yaptığı, hafif bir tabir kullanayım, yakışıksız. Twitter’da, başka bir bağlamda sarf ettiğim ifadeleri, üstelik kırparak, getirip buraya koymak doğru değil, ama ona da cevap vereyim. Buket Türkmen’in Demirtaş’ın alkışında efendisine hayran bir kölenin bakışının izlerini bulan yazısına atfen Twitter’da söyle yazdım: ‘ibretlik. al oyunu ver diyetimizi diyecek bir makam ihdas etmeyi öneriyorum.’
Türkmen’in yazısına atfen söylediklerimin epey yerinde olduğunu düşünüyorum. Özkırımlı’nın yerli yersiz bağlamları karıştırması ise sığ bulunabilir gerçekten.
Bitirirken
Başka bir vesileyle yazdım: Kürt hareketi etrafındaki mevcut tartışma genel bir meselenin bir parçası. Rojava’daki durum çözüm sürecini yerle bir etmezse eğer, Gezi süreciyle başlayan bu mesele korkarım 2015 seçimlerinde ve yeni anayasa tartışmalarında iyice derinleşecek.
Üstelik bu derinleşmenin önüne geçmenin garantili bir yolu var mı ondan da emin değilim; çünkü Kürt hareketiyle onun sol destekçileri arasında belirgin siyasi, psikolojik ve sosyal farklar var. Solun epey bir kısmını meşgul eden Erdoğan’ı indirelim motifinin, Erdoğan hıncının ve dindarlıkla mesafenin, Kürt hareketi kadrolarının önemli, tabanının ise büyük kısmında karşılığı yok.