Cumhuriyet gazetesinin beş çalışanının tutuklu yargılandığı davanın ikinci duruşmasında mahkeme tutuklu sanıkların tutukluluklarının devamına karar verdi.
Davanın temmuz ayındaki ilk duruşmasında bir hafta boyu yazar ve yöneticiler savunma yapmış, yedi isim tahliye edilirken, dört ismin tutukluluğunun devamına karar verilmişti. Muhasebeci Emre İper’in dosyası da diğer Cumhuriyet’çilerin dosyasıyla birleştirilmişti.
Tutuklu genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu, yayın danışmanı Kadri Gürsel, muhabir Ahmet Şık, Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve muhasebe servisi çalışanı Emre İper bugün hakim karşısına çıktı.
Çalışanların ve avukatların savunmaları tamamlandı. Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı, tüm sanıkların tutukluluk hallerinin devamını istedi.
Zulme devam…
Mahkeme, tüm sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Gürsel hakkındaki karar oyçokluğuyla, diğer isimler hakkında kararlar da oybirliğiyle alındı.
İlan edilenden neredeyse bir saat geç başlayan mahkeme, Emre İper’le ilgili kısıtlılığı kaldırdı. Mahkeme, incelenmemiş dijital delillerin incelenmesine, Can Dündar’la İlhan Tanır’ın yakalanmasının beklenmesine hükmetti.
Mahkeme başkanı, heyetten bir hakimin Kadri Gürsel için muhalefet şerhi düştüğünü belirterek “Diğer üç tanık dinlendikten sonra tutuklulukla ilgili daha sağlıklı karar vereceğiz” dedi.
Gelecek duruşma 25 Eylül’de saat 15.30’da Çağlayan adliyesinde.
Gün boyu neler oldu?
Diken, Silivri’de görülen duruşmayı dakika dakika aktardı:
21.40 Mahkeme, ara kararını açıklamak için saat 22.30’a kadar ara verdi.
21.00 Avukat Fikret İlkiz: “Hiçbir basın savcısı terör örgütü üzerine iddianame yazamaz, yazmamalıdır. Basın özgürlüğünü koruyan uluslararası anlaşmalar vardır ve biz de tarafız. Bu ilkeleri yok sayıyorsunuz. Ama biz var sayıyoruz. Bazı uluslararası kararları sevmiyor olabilirsiniz. AİHM’in Ahmet Şık kararı vardır. Şık’ı sevmiyor olabilirsiniz ama böyle bir karar vardır. Devletin yargıladığı kişi aslında devletin demokratik meşruiyetini ve hatta devletin var olup olmadığını yargılarsa, verilecek en iyi yanıt: Venedik Komisyonu 15 Mart 2016’da ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ maddesinin kaldırılmasını tavsiye etmiştir. Terk edilmiş bir ceza hukuku anlayışıyla kaleme alınmış bir iddianame, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda kalmış bir yargılamadır.”
20.34 Avukat Bahri Belen: “Aristo mantığıyla bir bütünün parçaları suç değilse, parçaların toplamından da suç yapamazsınız. Bir yazı suç değilse, o yazıların yayınlandığı gazetenin genel yayın yönetmenini suçlayamazsınız. Yayın politikasını değiştiren vakfn ele geçirilmesi iddiasında inatla, olmamasına rağmen Sabuncu’nun vakıf yönetcisi olduğu iddia ediliyor.”
19.55 Tora Pekin: “Son dakika belgeleriyle ilgili de şunu söyleyeceğim… Mesai saatinden sonra bu belgelerin dosyaya konması kötü niyetlidir. Ama incelenmemiş belli. Keza lehe bilgiler. Bunu Abbas Yalçın da açıkladı. Emre’nin dosyasında hala kaçma şüphesi var dendi, delileri karatma şüphesi dendi. Hangi delili karartacak? ‘Ben kaçmıyorum, delil arıyorum’ diyen birine ‘Senin kaçma şüphen var’ denmesi inciticidir. Adalet duygusunu inciticidir. Savcı telefon incelenmesinin sonucunu beklemenizi istiyor. Emre İper kendisinden kaynaklanmayan sebeple mağdur durumdadır. Telefonun incelenmemesinde Emre’nin bir suçu yok. Bekleyelim ama Emre de ailesiyle beklesin. Sonra yine değerlendirirsiniz. Savcının yaptığı tek doğru işlem Emre’nin davasını Cumhuriyet davasıyla birleştirmesidir. Çünkü bu Cumhuriyet davasıdır. Basın ve ifade özgürlüğünü kuşatma altına alan bu adaletsizliğin devam etmemesi için tüm tutuklu arkadaşlarımız için tahliye istiyoruz.”
19.50 Savunma yapan Tora Pekin, şunları söyledi: “ByLock’un delil olması için yapılması gereken CMK’ya uygun davranmak… Ama bu dosyada bu yapılmadı. Böyle gayri ciddi suçlamalarla kamuoyunun ByLock suçlamalarına inancını yitirdiği ortada. Savcılık Bylock dışında iki hususa değinmiş. En azından bunlar gerçeğe aykırı değil. Tweet’leri Emre (İper) açıkladı. Bundan çıkarılan sonuçlar mantıklı değildir, buradan örgüt üyeliği çıkarmak yanlıştır, tutuklama yanlıştır. Bu düpedüz ‘Sosyal medya kullanmayın’ demektir. Bu tweetler ne tutuklama ne suçlama gerekçesi olabilir. Olsaydı on binlerce yüzbinlerce twitter kullanıcısını tutuklamanız gerekirdi. Son iddia ise bir destek imzası. Aslında dosyadaki diğer arkadaşlarımızın da imzası var ama nedense onlara bu deliller sunulmamış. Bunu Emre’ye yönelik zorlama bir suçlama çabası olarak görüyorum. Çok belli ki savcı bundan sonra Cumhuriyet çalışanları hakkında açılan her soruşturmaya bunu koyacak. Çünkü hepimiz imzaladık. Çünkü hepimiz düşünce özgürlüğüne destek vermek istedik. Erdoğan’ın bir haber üzerinden Dündar’a ‘Yanına bırakmam’ demesi üzerine, ifade özgürlüğünü savunmak için imza attık. Bu, savcının gözünde terör örgütü üyeliği sayılıyor.”
18.24 Duruşmaya 45 dakika ara verildi.
18.23 Ahmet Şık: “Kamuoyu kendisiyle dalga geçildiğini düşündü ‘Ahmet Şık’a cemaatçi dediler’ diye ki iddianameden düştü bu. PKK ve DHKP-C olarak geçti. E peki bu ‘FETÖ’nün suçunu perdelemeye çalıştığı’ ifadesini ne yapacağız? Bu suçlama PKK’ye mi DHKP-C’ye mi giriyor?”
18.21 Şık: “‘Askeri kendi halkını katleden darbeci; polisi, cihat sloganları atan suikastçi; yargısı iktidar sopası; medyası lağım ama yaşasın başkanlık’ demişim buna takmışlar. Nesi yanlış bunun? Ben böyle düşünüyorum ve böyle düşünmeye de devam edeceğim.”
18.17 Şık’ın savunması sürüyor: “Savcı floodumda sorular sorduğumu söylüyor. Ben gazeteciyim başka ne yapacağım? Dahası devletin yapması gerekeni yapıyorum. Kimse beni bununla FETÖ/PDY ile ilşkilendirme hadsizliğine girmesin. Hala diyorum, o zaman da dedim. Suikastçi Mert Altıntaş El Nusracı olabilir ya da olmayabilir ama önemli olan polis olmasıdır. Bir cihatçı polis olabiliyor. Bunu sormayayım istiyorlar ki 15 temmuz gibi olguları tartışmayalım. Ben bir gazeteci olarak bir konuyla ilgili şüphelerimi dile getiriyorum.”
18.15 Şık: “O hala açık bir soruşturma, ya hukuk bilmiyor ya da ülke gündemini takip etmiyor. İran medyasından bir haber düşmüş, bunu duyurmuşum. Daha sonra bunun asparagas olduğu ortaya çıkmış, onu da duyurmuşum. Nesnel bir gazetecilik var ama savcının bu suç çıkarma gayreti var.”
18.11 Ahmet Şık: “Ben örgüt propagandasından tutuklanmışken diğer arkadaşlarımın dosyasına dahil edildiğimi gördüm. Bunun da ‘Ahmet’i içeride tutma’ planı olduğunu anladım. Çünkü beni bu suçlamalarla tutuklu bırakamazlardı. Sabah’ta yeni bir haber ‘Ahmet Şık’a Şok.’ Çok da Şok olmuşum… Kim yazmış? Nazif Karaman. Bu daha önce de yapıldı. Daha önce Yeni Şafak’ın manşetiydim. Diyor ki ‘Ahmet Şık Mihraç Ural’dan talimat aldı.’ Devlet gelip bana ‘Bu adam seni öldürecek’ diyor, benim talimat almam mümkün mü? Ya sizin heyetinizden biri, ya kaleminizden biri ya da soruşturma savcılarından biri bu tetikçilere belge sızdırıyor. Böyle yargılama yapılmaz. 8 Eylül tarihli bir polis yazısı var… Ahmet Şık’a ait Twitter hesabında yapılan incelemede ‘suç delili olarak değerlendirilebilecek…’ bir olasılıktan bahsediyor. Tweetimde Mert Altıntaş hakkında FETÖ soruşturması olup olmadığını sormuşum. Kaldı ki savcı, ‘Suikasti FETÖ-PDY yaptı’ diyor…”
18.06 Muhabir Ahmet Şık savunmasına başladı: “Kendisine tanınan yetki ve sorumlulukları kendi çıkarları için kullananlar her meslekte çıkıyor, keza medyada da çıkıyor. Asla bunlar içinde olmadım, olmayacağım da. Öyle olanlar da her ne kadar benimle aynı meslekte olsalar da ‘meslektaşım’ demedim, demeyeceğim. Çünkü bu mesleğe hakaret olur. (Savcı Hasan Yılmaz imzasıyla mahkemeye sunulan Karlov suikastiyle ilgili dosyayı hatırlatarak) Ben hakim ya da savcı olsaydım Hasan Yılmaz’a meslektaşım demekten utanırdım. Katledilen bir meslektaşınızla ilgili davaya konu olan şey bir telefon görüşmesi. Bununla terör örgütü yardımı suçlaması yöneltiliyor. Böyle bir suçlama yapılacaksa bunu bana yöneltmeniz gerekir. O gün bütün gün adliyedeydim. Hakim ve savcıların, mesletaşları rehin alınmışken nasıl adliyeden kaçtıklarını gördüm. O gün telefonla konuştum, gazetede de bu şekilde yer aldı. Fahrettin Kemal Yerli beni çağırdı, avukatımla odasına gittim. ‘Gazetecilik faaliyetimi sorgulamak kimsenin haddi değildir’ dedim ve aynı ifademi tekrarladığımı söyledim. Cezaevine girdim, önümüze klasörler geldi.”
18.04 Sabuncu savunmasına devam ediyor: “İddianamede Vakıf Senedi’nden bahsediyorsunuz. Senet Cumhuriyet değerlerini savunur, Atatürkçülüğü temel alır. Bizim bunlara uymamakla suçlanıyoruz. Hayatta en hakiki mürşit ilim değilse biz Atatürkçü değiliz, fikir ve ifade özgürlüğünü, adaleti savunmamak Atatürkçülükse biz Atatürkçü değiliz. Bu dava fikir ve ifade özgürlüğünün tarihine kara bir leke olarak geçti. ‘Bu davayı yıl sonuna kadar bitireceğiz’ diyorsunuz. Ama bu dava bitmez. Bu dava okullarda okutulacak. Ve biz 10,5 ay daha yatsak, daha fazla da yatsak gazeteciliği ve ifade özgürlüğünü tüm Türkiye’deki gazeteciler için savunacağız.”
17.57 Cumhuriyet’in yayın yönetmeni Murat Sabuncu: “12 aya varan yayın yönetmenliğimin 10,5 ayını cezaevinde geçirdim. Cumhuriyet iddianamesinin bilirkişisi 28 yaşında, benim meslek hayatım kadar yaşı var. Hiç gazetecilik yapmamış biri. Manşetlerden cımbızlayarak bizi Türkiye’de adı terörle anılan herkese yardımla suçluyor.”
17.53 Atalay: “Bu hakkaniyetsiz bir adaleti önler. Ama bu dava düzeninden anlaşılıyor ki biz vicdan, adalet ve hakkaniyetten yararlanamıyoruz. Vicdanı bir yana bırakarak kanunlar bazında şunu söylemek istiyorum. Hala geçerli görünen hükümler Anayasa’nın OHAL döneminde sınırlanabileceğini, bu sınırlamanın ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını söylüyor. Heyetinizi tutuklulukta geçirilen süreyi dikkate alarak bir karar vermesi gerekiyor. Basın özgürlüğü konusunda en kötü ülkelerden biri olduğumuz çeşitli uluslararası örgütlerin raporlarında yer alıyor. Hepimiz adalet göçüğünün altında yaşıyoruz. burada öyle bir dava görülüyor ki dosyayı eşeledikçe adaletsizlik fışkırdı. Uğradığım haksızlık ve hukuksuzluğun yoğunluğu ne olursa olsun herkes için adalet talebimden vazgeçmeyeceğim. Umarım toplumca bu büyük beladan sağ salim kurtuluruz.”
17.50 Atalay savunmasına devam ediyor: “Ocak 2012 tarihli kararın 7’nci maddesinde yeni köşe yazarı istihdamında Vakıf İcra Kurulu’na bilgi verilmesi prensip olarak belirlendi deniyor. Vakıf İcra Kurulu ile Yeni Gün İcra Kurulu arasında periyodik işbirliği toplantısı yapılması oy birliği ile karara bağlanmıştı. Benim imzam yok bu kararda çünkü ben editöryal bağımsızlığa inanan biriyim. Köşe yazarı alımında Vakıf onayına karşı çıktığım için imzam yok. Bu dava bütün kişi ve kurumlarıyla Türkiye’nin getirildiği demokratik seviyenin fotoğrafı olmuştur. Ben bu fotoğrafa bakıp üzülenlerdenim. Tutukluluğuma devam sebebim tarafıma yöneltilen yardım suçuna ilişkin ‘kaçıp delilleri karartmama’ tedbiridir Yani, yardım suçlamasına ilişkin peşin bir kanaat oluşmuştur. Hakimler Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Ben de hukukçuyum. Aynı dersleri okuduk. Hukuk fakültelerinde, en azından benim okuduğum dönemde hukukta vicdanın, hakkaniyet ve adaletin çok önemli kavramlar olduğu anlatılırdı. Sanıyorum değişmedi. Anayasanın, kanunun ve hukukun genelikle soyut yazılı metinler olması nedeniyle farklı yorumlar olabileceği, motamot uygulanması durumunda haksızlık ve mağduriyetler yaratabileceği için hükümde vicdan unsuru arandığı anlatılırdı.”
17.40 Tutuklu Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay: “Tanıklardan yalnız birine soru sordum. (Mustafa Pamukoğlu) 2008’e kadar gazetenin mali müşaviri olduğunu doğrulatmak için sormuştum, 2012 ve 2013 olduğunu söyledi. Size Cumhuriyet’in 2008’e kadar yani İlhan Selçuk dönemine kadar mali müşaviri olduğuna ilişkin belgeleri sunuyorum. Vakıf icra kurulunun vakfın kuruluşundan beri Vakıf Senedi’nde olduğunu söylemiştim ama tanıklara sorularınız nedeniyle, dünyanın düz olmadığını kanıtlar gibi icra kurulunun vakfın kuruluşundan beri var olduğunu izah edeceğim.”
17.31 Gürsel’in avukatı: “Kimdir Kadri Gürsel? uluslararası politika uzmanıdır. 35 yıldır gazeteci, TV ve gazetelerde ciddi ve doğru gazetecilik yapmıştır. Gazetecilikten hiç ayrılmamıştır. Sedat Simavi 1950’li yıllarda genç gazetecilere hitaben şunu diyor: ‘Aç kalabilirsiniz, büyük zorluklar içinde yaşayabilirsiniz, ama sakın kaleminizi satmayacaksınız.’ Kadri Gürsel kalemini satmamış bir gazetecidir. Bu nedenle bu 316 günlük süre sona ermelidir. Bu mütalaa hukuka aykırıdır. Bu mütalaaya uyulmamasını ve Kadri Gürsel’in tahliyesini arz ve talep ediyoruz.”
17.20 Gürsel’in avukatı savunmaya devam ediyor: “Biz kendisinin imza yetkisi olmadığını söylemiştik. Bir kişinin bir makaleyle devlet güvenliğini tehlikeye atması mümkün değildir. Ara kararınızda ‘yardım suçunun oluşabildiği dikkate alındığında’ diyorsunuz bakın bu ‘ihtimal’dir, sonra ‘Somut delillerin mevcudiyeti var’ diyorsunuz. Hangi somut deliller? Bu gerekçe değil. Bu AYM ve AİHM’in anladığı bir gerekçe değil. Ama siz gerekçesiz olarak 10,5 aylık tutukluluğumuzu devam ettirmeye karar veriyorsunuz. ‘Bir telefonu olan kişi ByLock şifresine sahip olan bir kişinin herhangi bir şekilde telefon çağrısını gördüğünde anlayabilir mi?’ Uzman cevap verdi ‘Hayır olamaz.’ O zaman nasıl 112 telefon ve SMS ile sorumlu tutuluyor? Suç işleme kastı yok ki. Bir kimsenin 112 tane ByLock’cu SMS’i alması ‘olağandışı’ imiş. Ceza hukukunda nerede ‘olağandışılık’ yazıyor? Böyle delil olmaz. Müvekkilim bir gazeteci. Hiç telefon konuşması yapmasaydı, hiç SMS almasaydı o zaman sizler ya da sayın savcı…”
17.14 Yazar Kadri Gürsel’in avukatından savcının “Diğer tedbirler yetersiz kalacak” sözüne karşılık: “Efendim. Huzurunuzda bulunan kişiler bu memleketi çok sevdikleri için yargılanıyor. Bu memleket bırakılıp gidilmez.”
17.13 Yazar Kadri Gürsel’in avukatı Köksal Bayraktar: “Bu rejim bizi başka bir noktaya götürüyor. Bu dava mahkemenizin davası olmanın ötesinde anlam içeriyor. Bu kadar avukat ondan, bu kadar kişinin izlemesi ondan. İnsanlar ‘Bu dava hukuki falan değil, siyasi bir davadır’ diyorlar. Bu ülkede halkın yüzde 70’i yargıya güvenmiyor. Bu dava Cumhuriyet davası değil. Yargı bağımsız mı değil mi onun kararının çıkacağı bir dava Biz çok borçlandık. Yargının kurucu unsuru avukatlar olarak halka adalet borçlandık. Bu ülkenin insanlarına bir şey söyleyelim istiyoruz. Ben sizden tahliye talep ediyorum da aslında talep ettiğimin tahliyenin çok ötesinde bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorum.”
16.57 Mütaalasını veren savcı, sanıkların tutukluluk hallerinin devamını istedi.
Tutukluluğu devamını isteyen savcı, ‘delillerin karartılma şüphesini ve adli kontrol tedbirinin yeterli olmayacağını’ gerekçe gösterdi.
15.40 Kadri Gürsel, ByLock’lularla iletişim kurduğu iddiasını yanıtlamaya devam ediyor: “10 Mayıs 2016’da yani Cumhuriyet’te yazarlığa başladıktan sonra beni arayan tek bir FETÖ şüphelisi var. O da gazeteci Murat Aksoy. O da beni Cumhuriyet’teki yazarlığımı tebrik etmek için aramış. 10 Mayıs’tan sonra bir FETÖ şüphelisinden sadece 1 SMS atılmış. Bu kişi yine Murat Aksoy. Bir ByLock kullanısından bana atılan 9 Nisan 2015 tarihli bir SMS var. Cumhuriyet’e başlamamdan tam 13 ay önce. Bana bir mesaj atmış ve benden bir mesaj almış. Yani aslında bu ByLock’cular ben Cumhuriyet’te başlamamdan çok önce yakamdan düşmüş. Gerçeklik budur. Ara kararda bahsedilen gerçeklikliğin tam zıttıdır. Cumhuriyet yöneticilerine aynı suçlamayla yaklaşmak hatalıdır. HTS raporunun okunmadığını, bunun da benim adil yargılanma hakkımı engellediğini düşünüyorum.
Sadece bir defaya mahsus SMS’lerin bir görüşme olarak nitelendirilemeyeceği bir gerçektir. Bu SMS’ler bir kampanya kapsamında yapılan bir taciz eylemidir. Beni 2014 yazında yüzlerce kişi SMS yağmuruna tuttu. Bunların bir kısmı aynı formattadır. Bazıları FETÖ şüphelisidir. Bu mesajların çoğu açılmamıştır. Çünkü altı gün boyunca bunaltıldım, çoğunu açmadım bile. iPhone 4S telefonum vardı. İleride lazım olur diye bir kısmını stokladım. Ama böyle bir şey olacağı aklıma gelmemişti. Mesaj atanların sayısı 83’ten çok fazladır. İşte bu ‘olağandışı rakam’ı oluşturan hadise budur.”
15.30 Kadri Gürsel savunmaya başladı: “Ara kararınızda Cumhuriyet’e isnat edilen sözde yayın politikasının değiştiğine ilişkin tanıkların dinlenmemiş olmasını tutukluluğumun devam edilmesine sebep gösterdiniz. Tanık ifadeleri yönünden de böyle bir iddia olsa da buna iştirak edemeyeceğim kanıtlandı. Ayrıca 92 ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ soruşturması olan 145 kişiyle iletişimim olduğu iddiasını tutukluluğumun devamına sebep göstermiştiniz. Heyetinizin karşısında söylediğim, benim bu kişilerle iletişim kaydımın olabileceğini ama irtibatımın olamayacağını, bu kişilerden sadece sekizi ile karşılıklı iletişim kurduğumu beşinin ByLock kullanıcısı olduğunu söylemiştim. Matematiksel olarak suçlamaları çökertmiştim ancak heyetiniz bana bu konuyla ilgili tek bir soru sormadı. Ara kararı görene kadar bunun nedeninin, safiyane bir şekilde, ifademin tatmin edici bulmuş olabilirdiniz, ya da siyasi bir tercih olarak bana tek bir soru sormamayı kararlaştırmış olabilirdiniz. Bir de üçüncü bir neden olabilirdi, terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek suçunu işlediğimi sadece ve sadece ByLock konusundaki polis fezlekesine bakarak hakkımda peşinen hüküm vermiş olabilirdiniz. Benim 45 gün daha tutuklu kalmam konusunda savunmam hiç dikkate alınmadı. Adil yargılanma hakkım engellendi. Polis fezlekesi dikkate alınarak tutuklu kalmam için sözde yayın politikası değişikliğine etkim olduğum iddiası sebep gösterildi. Bu nedenle neden bu kişilerle irtibatlı olmadığımı ayrıntılandıracağım.
HTS raporunu, tetkik etmediyseniz ediniz lütfen. O ara kararı yazdığınız tarihe kadar HTS raporuna bakmamıştınız. Bunu ara kararınızdan anlıyorum. Rapor incelendiğinde “olağandışı” olarak tabir edilen kayıtların bana bir defaya mahsus gönderilmiş ve cevapsız kalmış SMS’lerden oluştuğunu görürdünüz. Görüşmek, işteşli fiil olarak tanımlanır. İşteşli fiil oluşması için iki kişi arasında gerçekleşmesi gerekir. Rapor incelenmiş olsaydı benim bu “olağandışı” sayıdaki ByLock kullanıcısıyla sözde irtibatımın Cumhuriyet’te görev yaptığım sırada gerçekleştiği gibi bir ifade ara kararda yer almazdı. Yani zannediliyor ki benim bu toplam 112 kişiyle beş ay 20 gün süren Cumhuriyet yazarlığım ve 34 günlük yayın danışmanlığım sırasında oluşmuş. Gerekçeli ara kararınızı okuduğumda başka bir anlam çıkarılması imkansızdır. HTS raporu incelenmiş olsaydı bana söz konusu kayıtlardaki son raporun 26 Ekim 2015’te olduğu görülürdü. Yani son ByLock’cu beni Cumhuriyet’e başlamamdan 6,5 ay önce aramış.”
14.30 Yeniden başlanan duruşmada Emre İper’in savunmasına devam edildi ve bilirkişi ByLock kullanımına dair bilgi verdi.
13.00 Duruşmaya yemek molası verildi.
12.00 Duruşma, iddianamede tanık olarak gösterilen muhabir Miyase İlknur, İnan Kıraç, Şükran Soner’in konuşmalarıyla devam etti.
11.30 Mahkeme başkanı eski genel yayın yönetmeni Yıldız’a “Cumhuriyet ekolünden gelmeyen Can Dündar GYY oldu. Böyle başka bir örnek var mı?” diye sordu.
Yıldız bu soruyu, “Can Dündar örneği gibi bir örnek hatırlamıyorum” diye yanıtladı.
11.15 Mahkeme başkanı Yıldız’a savcılıkta verdiği ifadede, “Teröre terör bile diyemediler” dediğini hatırlattı. Yıldız, “Ben terörün tanımını yaptım. Arkadaş böyle yazmış” diye yanıtladı.
MB: Gazetenin siyaset çizgisinin değiştiğinden ne anlamalıyız?
Yıldız: Ben öyle bir şey demedim.— Diren Gazeteci (@pressout) September 11, 2017
11.00 Tanık olarak dinlenmek üzere Cumhuriyet eski genel yayın yönetmeni İbrahim Yıldız çağrıldı. Mahkeme başkanı “Gazete kötü yönetildi, batırıldı” tespitinin açılmasını istedi.
Yıldız şunları söyledi: “Sanıyorum bana sorulan bir soruya verdiğim yanıt üzerine röportajcı arkadaşın yaptığı bir yorumdur. Cumhuriyet en eski gazetedir ama ne var ki iyi bir mali yapıya ulaşamamıştır. Patronlar döneminde de, Vakıf döneminde de böyleydi. Çünkü bağımsız gazetecilik derdi vardır. Gazetede bir patron olmadığı için mali bir yapılanmaya gitmemiş, vakıflaşarak Türkiye ve Avrupa’da bir öncülük göstermiştir. Keşke mali olarak daha iyi olabilseydi, çalışanları daha çok kazanabilir ya da gazetecilik anlamında ataklar yapılabilirdi. Söylemek istediğim buydu.”
10.35 İper, iddianameye giren tweetleriyle ilgili savunma yapıyor: “Emre İper savunmasına devam ediyor: Tweette yazmış olduğum ‘elbise DAR Beğenmedi’ ifadesindeki ‘DAR’ ve beğenmedi. kelimesindeki ‘BE’ hecesini büyük yazarak oluşturmuş olduğum DARBE kelimesinin 15 Temmuz darbesi ile ilişkilendirilmesi tam bir zorlamadır. Burada amaç, Sayın Davutoğlu’nun Pelikan dosyası ile medyaya da konu olan AKP başkanlığından alınma sürecine gönderme yapmaktır. İddanameye konu olan ikinci tweetim ise 15 Temmuz gecesi saat 01.14’de yazdıklarımdır. Birincisi, ülkesini sevmeyen biri olsam ‘Canım ülkem’ diyerek söze başlamaz ve ülkemizin geçirdiği zor durumları anlatmak için ‘neler gördün’ demezdim. İkincisi ‘sanal darbeler ve oyundan darbeler’ ile anlatılmak istediğim aslında darbe olgusuna karşı olmamdır. Paylaşımlarım fikir özgürlüğü kapsamında da hiçbir suç içermemektedir. Hiç kimseye hakaret ve tehdit yoktur. Hiçbir grubu övmek ve destek vermek yoktur. Hatta eklerde sunduğum 15 Temmuz’dan çok önceki kimi paylaşımlarımda da ‘FETÖ’cüleri bir terör örgütü olarak gördüğüm açıktır. Gözaltında evimden alınan CD, flaş disk ve bilgisayarda da herhangi suç unsuruna rastlanmamıştır. FETÖ/PDY örgütünden hiç kimseyle irtibatlı olmadığım, onlarla hiçbir organik bağım olmadığı belgelenmiştir. Sonuç olarak benden de ‘FETÖ’cü çıkmaz. O terör örgütünün en çok zararını gören insanlardan da biriyim. Arkadaşlarım ve ailemden insanlar da onların kurdukları kumpas davalarında yargılandılar.”
10.20 Cumhuriyet’in muhasebe servisi çalışanı Emre İper savunmaya başladı.
İper, ‘ByLock’ kullanıcısı olduğu ihbarıyla gözaltına alınmış, aksini belirtmesine rağmen bu kez de daha önce attığı tweetler gerekçe gösterilerek tutuklanmıştı.
İper savunmasına şöyle başladı: “İddianame ulaştığında adımın baş harfleriyle rumuzlandığını ve ByLock kullanıcısı olmakla suçlandığımı gördüm. Bunu gördüğümde hemen gazetemizin yönetim kurulu başkanı Orhan Erinç beye ve hukuk servisine durumu bildirdim. Zira hayatım boyunca Bylock adlı programla ilişkilendiren terör örgütüyle hiçbir ilişkim olmadığı ve olamayacağı gibi, telefonumda da böyle bir program yoktu. Bunun üzerine gazetemiz bilgi-işlem yöneticisi Yusuf Güler’e giderek telefonumdan imaj almasını istedim. Gerçek bir suçlu böyle mi yapar? Ben kaçmadım, tek delil olan telefonumu da denize atmadım. Tam aksine böyle bir şey olmadığına emin olduğum için kanıt topladım. Bilirkişi Koray Peksayar telefonda ByLock’a rastlanmamıştı dedi. Emniyet raporu da ‘ByLock vardır’ diyemiyor. Benim bir ByLock kullanıcısı olmadığım açıktır. Bu nedenle iddianamede belirtilmiş olan ‘Mesajlaşma programını telefonuna yükleyerek sisteme dahil olmuştur’ ifadesi yanlış bir ifadedir. Gerçeğe tamamen aykırıdır.”
10.15 Mahkeme heyeti yerini aldı. Mahkeme başkanı salondaki sıkışıklığı, “Görüyorum ki bir yer sıkıntısı var. Ama daha büyük bir salona da geçsek aynı sıkıntı yaşanacak. Bu konuda sorunu birlikte çözelim” diye yorumladı. Ardından arka sıralarda seyircilerin arasında oturan jandarmaların salondan dışarı çıkmasını istedi.
09.00 Duruşma salonuna seyirci alınmaya başlandı. Yoğun kalabalık, güvenlik önlemlerinden geçerken uzun beklemeler yaşandı. Seyirciler ve avukatlar x-ray cihazlarından geçirildi.
İddianameden
İddianamede, eski genel yayın yönetmeni Can Dündar, halefi Murat Sabuncu, yayın danışmanı Kadri Gürsel, yazar Aydın Engin, mali işler müdürü Bülent Yener ve muhasebe müdürü Günseli Özaltay’ın ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ suçundan ayrı ayrı 7,5 yıldan 15 yıla kadar; Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç ve yönetim kurulu üyesi Önder Çelik’in ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ ve ‘hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma’ suçlarından ayrı ayrı 11,5 yıldan 43 yıla kadar; yönetim kurulu üyeleri Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör ve Hikmet Çetinkaya’nın ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ ve ‘hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma’ suçlarından ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar, muhabir Ahmet Şık’ın ayrıca ‘PKK ve DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etme’ suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması talep edilmişti.
Cumhuriyet, terör örgütlerini ‘sevimli gösterme’ye çalışmış
Gazetenin son üç yılda 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı öne sürülen iddianamede yayın politikasının değişmesi suç unsuru gibi anlatılıyor.
Ayrıca gazetenin terör örgütlerini sevimli göstermeye çalıştığı ileri sürülürken ‘FETÖ’nün gazetenin yönetim kademesini ve Cumhuriyet Vakfı’nı ele geçirmeye çalıştığı savunuluyor.
Dahası gazeteci Kadri Gürsel’e darbe girişiminden yıllar önce gelen telefon aramaları bile irtibat olarak kabul edilerek, bu aramaların içinde ‘ByLock’ kullanıcıları olduğu aktarılıp örgütle temasın kanıtı diye gösteriliyor.