Saltanatı ve hilafeti kaldırmış bir lider olarak 1923’te “Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler, kendi talih ve geleceklerini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır. Bu kadar acı tecrübeler geçiren milletin bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır” diyerek bıraktığı emanetine ihanet edilmiş; 16 Nisan 2017 referandumuyla “şahsım devleti” kurularak Osmanlı monarşisini andıran bir sistem uygulanmaya başlanmıştır.
“Türk tipi başkanlık Sistemi” denilen bu ucube sistem sonucunda, Türkiye, tüm devlet kurumlarının tek kişinin ağzından çıkacak talimatlarla yönetildiği bir ülke haline getirilmiş, hemen her alanda tarikatların ve cemaatlerin ağırlığı ortaya çıkmıştır.
Oysa Mustafa Kemal, 24 Aralık 1921’de Vakit gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalman’ın kendisiyle yaptığı söyleşide, “Teşkilat, baştan sona kadar halk teşkilatı olacaktır. Genel idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplumda hak sahibi olmak, herkesin emek sahibi olması esasına dayanacaktır” demişti. (Bu söyleşinin tamamı, Alev Coşkun’un yayıma hazırlayıp günümüz Türkçesine uyarladığı “Atatürk’ün Hatıraları” adlı kitapta yer alıyor. Cumhuriyet Kitapları, Ağustos 2023, s.38)
2023 Türkiye’sinde ise durum tam tersi. TBMM’de en az 30-40 milyon insanı doğrudan ilgilendiren ve mülk edinme hakkını yok eden yasa, milletin vekilleri tarafından 8 Kasım 2023’te kabul edildi. Yasa oylanırken 195 muhalefet milletvekili oturuma katılmamış. Bunu eleştirince “Katılsak da sonuç değişmezdi. Kuliste bekleyen iktidar milletvekilleri salona girerdi” diyerek savunma yapıyorlar. TBMM’nin iktidarın anayasaya aykırı kararlarına meşruluk kazandırma kurumu haline geldiğini kanıtlayan son örnek bu da…