Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Kanımca en büyük siyasi yanlış siyaseti adaylığa sıkıştırmak oldu. Erken seçim kararı alma iradesi zaten tek kişideyken; ülkenin sayısız sorununu konuşmak yerine programı ve geleceği belirsiz bir süreç inşa edildi. Önce, ‘kim aday olacak?’ tartışmasıyla zaman yitirildi. Adından AKP ve MHP bloğu, seçim sürecini yönetme ve muhalefeti dağıtma konusunda bilinçli bir strateji izlerken, net bir politik program sunmadan yapılan “erken seçim” çağrıları parti içinde ayrışmaya bağlı çıkışlar ve içe dönük hamlelerle maksadına erişemeden farklı bir tartışma malzemesine dönüştü. Buna bağlı olarak Ekrem İmamoğlu, tek aday olarak ön seçime veya daha doğru bir tabirle eğilim yoklamasına süreç içinde yönlendirilerek; zaten önü başarılı belediyeciliğinin olumlu etkileriyle ve rüzgârıyla kuvvetle açık olan CB adaylığı yapay bir tartışmaya açıldı ve onu daha da açık bir hedef haline getirdi.
İmamoğlu’nun hukuki yollarla siyasetten tasfiye edilme girişimi, Türkiye’de muhalefetin susturulması yönündeki ilk hamle değil. CHP, geçmişte de iktidara yaklaştığı her dönemde birçok tehditle karşı karşıya kaldı. 1991 yılında, Anayasa Mahkemesi’nde CHP hakkında kapatma davası açıldı ve partiye yönelik suçlamalar yöneltildi. Bugün de muhalefet üzerinde kurulan baskı, benzer bir siyasi tasfiye sürecinin devam ettiğini gösteriyor.