14-28 Mayıs seçimlerinden bu yana ana muhalefetteki çözülme ve içe dönük mücadele endişeyle izleniyor. CHP’de ‘grupçu’ reflekslerin şekil verdiği tartışmalar, kimin ne düşündüğünden çok, kaç delegeyi etkileyebildiği ve kime destek verdiği hesapları üzerinden şekilleniyor.
“İktidar için değişim” sloganıyla ortaya çıkan ve ideolojik bir temeli olmayan söylemlerle medyada görünen Ekrem İmamoğlu ekibinin ‘değiştirmek’(?!) istediği CHP yönetimi ise tuhaf bir ‘yenilmedik’ ısrarı üzerinden ve başta medya olmak üzere kendi dışındaki kurumları suçlayarak süreci yönetiyor. Çözüm yeri olarak tarihi boyunca parti içi iktidarı muhafaza etmesiyle bilinen kurultay sürecinin işaret ediliyor olması ve devam etmekte olan yerel parti kongrelerinde genel merkezin görünür etkisinin sürmesi, değişim bekleyenleri umutsuzluğa sürüklüyor. İmamoğlu’nun “Değişim Manifestosu”na karşılık olarak hazırlandığı düşünülen ve yakında Kılıçdaroğlu tarafından açıklanacağı bildirilen “Tüzük Devrimi” bu kanadın atak hattını çizecek gibi duruyor. On binlerce üyeden, 81 il yönetiminden alınan görüşlere ve 16 benzer parti tüzüğü incelemesine dayandırıldığı belirtilen tüzük değişikliği, parti meclisi yapısının değiştirilmesi, parti yönetimlerine seçilme biçimlerinin sil baştan düzenlenmesi, aday belirlemede ön seçim zorunluluğu getirilmesi ve aktif-pasif üye ayrımının işletilmesi planlarını içeriyor. Ancak, ‘Parti tabanını heyecanlandırma’ vaadiyle duyurulan değişikliklerde, ilkesel ayrımların teknik detayların gölgesinde kalacağı endişesi uyandıran bir hava mevcut.