Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Ülkemizde baskı düzeyinin giderek arttığı, baskıcı uygulamaların gündelik hayatın parçası kılındığı bir dönemden geçiyoruz. Bu demokratik erozyon sürecinde siyasal aktörler güçleri elverdiğince çıkış stratejileri geliştirmeye çalışsa da bunların henüz tehlikenin büyüklüğüyle orantılı olduğunu söylemek mümkün değil.
Muhalif faaliyetler daha çok siyasal baskıyı deşifre etmekle sınırlı kalıyor. Oysa, siyasal değişimi yönlendiren rant mekanizmalarına karşı eldekinden daha gelişkin bir strateji oluşturmak büyük önem taşıyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2025 ocak ayı istatistiklerine göre, Türkiye’de 16.9 milyon işçiden yalnızca 2.5 milyonu sendikalı. İktidarın kooptasyon uygulamalarıyla, muhalif kesimin zaaflarıyla oynayarak ayakta kaldığı bu süreçte, Emek Partisinin ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ kampanyasında olduğu gibi demokrasi ve hukuk mücadelesini sınıfa doğru genişletmek, heybedeki büyük turptan ötesini düşünmek gerekiyor.